A password will be e-mailed to you.

“İki Dünya Arasında” başlığını koymuşlar Feyhaman Duran sergisine. Hangi iki dünya? Doğu ile Batı mı, yoksa Osmanlı ile Cumhuriyet mi?

“Arasında”ya itirazım varsa şundan: Söz konusu olan Osmanlı ve Cumhuriyetse iki dünya arasında bariz bir geçirgenlik kurmuş Feyhaman, ressamlığının yanında ustası olduğu hat sanatından Cumhuriyet döneminde de vazgeçmeyerek…

Her sergi bir yolculuksa, bu sergininki ortak bir hikaye… Serginin en alt katında sanatçının Beyazıt’taki evinden bir odanın canlandırıldığı bölüme varınca, sağ duvarda farklı birkaç resim göze çarpmakta. Bu resimleri yapan, Güzin Duran.

Hikaye içine çekmeli kişiyi… Sanat eseri karşısındaki öznel hislenme halini derinleştiren bir portrenin önünde duruyorum. Fayhaman’ın yüzlerce mükemmel portresinden farklı bir çalışma bu, az çok Gauguin tadında.

Kim ki Güzin Duran? Feyhaman Duran’ın gölgesinde kaybolmuş, yedek kulübesinde bir kadın ressam. 1914’te açılan İnas Kız Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk mezunlarından.

Feyhaman, Güzin’in hocası…

Uzun bir ömür Güzin’inki, 1898 ile 1981 arasında…  Baba tarafından dedesi ünlü hattatlardan Yahya Hilmi Efendi. Dayısı müzisyen Rauf Yekta Bey. Feyhaman’la evlendiğinde daha öğrenci. Hocası ile yaş farkı on iki. Yıl ise bin dokuz yüz yirmi iki… Kalacak evleri bile yok ilk başlarda.

Ertesi yıl Cumhuriyet ilan edilecektir. Yoklukların sınıfsız kıldığı bir toplumda herkes eşittir aslında…

Güzin yaşamı boyunca farklı etkileri yansıtan bir çalışma içinde yağlı boya manzara, natürmort resimlerin yanı sıra hat levhalar ve yazı-resim türünde çok sayıda eser üretmiş. Karagöz figürlerinden yola çıkarak gerçekleştirdiği 281 parçalı bir suluboya resim dizisi ve yine bu figürlerden ilham aldığı deri işleri var.

Güzin de Feyhaman kadar hattatlar ve şairlerle dolu bir çevrede büyümüş. Onun sanat eğitiminin bir başka boyutu da dedesi hattat Yahya Hilmi Efendi’den aldığı dersler. Feyhaman’la birlikte yaptıkları hat kompozisyonları geleneksel üsluptan ayrılmakta. Yenilikçilikte Güzin’in etkisi daha fazla.

Feyhaman-Güzin Duran evliliğinin sergi kataloğundaki özeti, ideal mutlu çift: “Feyhaman Duran’la kurdukları içedönük ikili yaşamın temelinde sanat sevgisinin bulunduğu, iki ressamın birliktelik içinde ürettiği yadsınamaz. Güzin Duran’ın dedesinden kalma Beyazıt’taki evleri bu sanatçı çiftin geleneksel değerlere bağlı ortak ilgi alanlarının izleriyle doludur”.

Hikaye bununla mı sınırlı? Beyazıt’taki evin bahçesindeki salkım salkım hüzün, bazen tuvale yansıyan bir gölgenin içinde gizli olamaz mı?

Abartmayı göze alarak sormalı: Rodin-Camille Claudel çiftinin bir benzeri mi gizlenmektedir bu hikayede yoksa? Araştırması yapılmayan bir konu. Sanat tarihi sorgulandığında, ressam, heykel, gravür, hat, mimarlık gibi klasik disiplinlerde kadının adı yoksa, nedenlerinin sosyolojik ve kültürel açıdan ele alınması yeni bir olgu.

Güzin Duran kendi kuşağından pek çok başka kadın sanatçı gibi unutulmuş bir figür günümüzde. Avrupa konkurunu kazanır, ama Feyhaman Duran’la evliliği nedeniyle bu fırsatı değerlendiremez.  Bir erkek sanatçı dostumun bu duruma hayli acımasız tepkisi: “Güzin’in resimleri güzel, ama hayat tercihler ve sonuçlarından ibarettir nihayetinde”…

Bana hiç öyle gelmiyor oysa ki… Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde de kadınların yaşam tercihlerini toplumsal kültür etkiler. Aslında yaygın kültür, tarih boyunca kadın sanatçı statüsünü reddeder. Sanat dünyasının vicdanı olmaya soyunduğunda, “Müzeye girmek için çıplak mı olmalıyız?” diye sormuştu Goril kızlar-Guerilla Girls– hareketi, ta 1985 yılında. Bugün hala kadınların zorlamasına rağmen sanatla ilgili saydığım alanlar istisnalar varsa da erkeklerin egemenliğinde. Ve kadınlar, belki oyuna çıkarız diye yedek kulübesinde beklemede…

Kadınların müzeye girmesi için çıplak mı olmaları gerekiyor?

Daha fazla yazı yok
2024-11-01 06:41:13