A password will be e-mailed to you.

Bora Akıncıtürk: Sanatın kolay tüketilmesi gereken bir kavram olduğu fikri sonrasında  sanatçının da bir pop yıldızı gibi algılanması benim hep ilgimi çeken bir bakış açısıydı.

Çoğu zaman yurtdışında Londra’da yaşıyorsun. Bizlere biraz Londra’dan bahseder misin? Sanat eğitimi için gittiğin bu şehiri nasıl buldun? Gittiğin okul beklentilerini karşılayabildi mi?

Esas olarak askerden kaçmak için gitmiştim. Kaçmayı başardım.. Bir okul beklentim yoktu dürüst olmak gerekirse ve gittiğim okulda da pek bir numara yoktu ama Londra’yı çok seviyorum, yağmurlu hafif depresif bir şehir, odana kapanıp resim yapmak için ideal. Tek sorun ev kiraları.

En son Pilevneli Project kapsamında bir sergi düzenledin ve bir popülerite yakaladın. Sonrasında nasıl bir sürece girdin, şu an neler yapıyorsun? Resim mi, müzik mi çalışıyorsun?

Sanatın kolay tüketilmesi gereken bir kavram olduğu fikri sonrasında sanatçının da bir pop yıldızı gibi algılanması benim hep ilgimi çeken bir bakış açısıydı. Ben öylebir viraj almadım hiç ve bu sergi de biraz onunla dalga geciyordu. Sergi sonrası pek bir şey değişmedi hayatımda. 2007’den beri bilgisayarıma bazı sesler, müzikler kaydediyordum, Londra’da tanıştığım müzisyen arkadaşım Deniz Blendax sayesinde ve onla birlikte çalışmalarımız sonucunda genel anlamıyla müzik ve kayıt bilgim ve ilgim genişledi. Geçtiğimiz aylar içinde İstanbul’da Denizle ve sevdiğimiz başka müzisyen arkadaşlarımızla “Bora Fino & Duygular”ın ilk halini oluşturup iki konser verdik. Londra’ya dönmek zorunda olmasaydım yoğun bir şekilde devam edecektik. Artık başka bir bahara kaldı.

Basquiat’de sana dokunan neydi? O dönem incelediğimiz ressamlardan Dubuffet benim için daha esaslı bir sanatçıyı mesela. Ben, ikisini de severim.

Basquiat bir önceki soruda bahsettiğim bu sanat- pop yıldızlığını outsider çiğ ve naif bir dışavurumculukla yakalamış sanatçılardan. O yüzden baya komik aslında. Dubuffet tam olarak öyle değil, o işin daha araştırma arşivleme kısımlarıyla ilgilenmiş daha entelektüel bir duruşu olmuş, sanata bakış açıları benzer de olsa. Basquiat’da bir graffiti kültürü de vardı, o dönemler bizim de sokağa çıkıp bir şeyler çizip yazmak gibi heyecanlarımız olduğundan bir şekilde bize daha çok benzetiyordum onu.

Güncel sanatta pentürün yeri nedir? Yoksa olaylar almış başını gitmiş mi?

Genel anlamıyla “güncel sanat” kocaman bir çöplük gibi, uzay gibi, içinden çok güzelşeyler de çıkabiliyor fakat çoğunlukla bomboş ve beni bir yerden sonra çok ilgilendirmiyor. Resme gelecek olursak benim için hep farklı bir yeri olacak, ve bunun nedenini tam olarak bilmiyorum. Büyük ihtimalle en kolay ve zevkle yaptığım şeylerden biri olduğu için. Burada da güzel etkileşimler içine girebiliyorum, çok fazla sergi ve galeri var. Çok güzel resimler ve başka sanatlar yapan insanlar var. Ama Londra sanat piyasası başka herhangi bir yerdeki sanat piyasasından çok da farklı değil. Yine bir piyasa. İleriye yönelik kafanda neler var? Sanatına devam etmeyi düşünüyor musun? Yaptığın çalışmaları resim veya müzik olarak ikiye ayırıyor musun? İkisi ayrı benim için, onları ilişkilendirmeye ve alakalandırmaya çalışmıyorum. İkisine de devam etmeyi düşünüyorum.

Mutlu Son Müzik’ten ve müzik alanında yaptığın çalışmalardan bahsetmek ister misin?

Mutlu Son Müzik, Göksu Arı ve benim yaklaşık üç sene önce ortaya çıkardığımız bir fikirdi. Yaptığımız müzikleri bir yerde toplayıp insanlarla paylaşabileceğimiz ve yeri geldiğinde konserler/sergiler yapabileceğimiz bir platform olmasını istedik. Fikrin çıkması üzerine Özgür Erman’ın da dahil olduğu bir internet müzik label’ıydi ilk başta. Fakat Mutlu Son TV, Mutlu Son Yayıncılık, Mutlu Son Restoran vs, gibi sonsuza kadar giden bir tren rayı olmasını istiyoruz Mutlu Son’un

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 15:40:07