Görüşüne başvurduğum film ve dizi bestecisi Oğuz Kaplangı’nın deyişiyle ‘dizi gibi tasarlanan’ Cumhurbaşkanlığı törenindeki detaylara turkuvaz mavisine, müziğe ve kameranın gözüne bir bakalım dedim.
“Kırmızı halılar dönemi” kapandı demişti Bülent Arınç… Hatırlıyorsanız… Gerçekten de kapanmış. Bir kez daha gördük. Cumhurbaşkanı’nın İlhami Aliyev’i karşılama töreninde idrak ettik bir kez daha. Turkuvaz mavisi resmi halıya yine turkuvaz giyimli askerler eşlik ettiğinde… Kırmızı’dan turkuvaz’a geçildiğinde Milliyet’teki sanatsepet adlı köşemde yazmıştım.
Bu bir “plastik” değişikliktir, “kabine de renkçi” diyerek…
Aynı yazıda bu değişikliğin kökenini nerede aramalıyız diye düşünmüştüm. Yine sormak istiyorum.
Mavi Süvari’de?
Mavi Süvari yani 1911 ile 1914 yılları arasında Rusya’dan Almanya’ya göç etmiş bir grup sanatçının kurduğu grupta? Kırmızı’dan mavi’ye geçişimizin sanat tarihsel kökeni acaba Kandinsky’nin Franz Marc’la birlikte liderlik ve isim babalığı ettiği bu grubun plastiğinde aranabilir miydi? Franz Marc atlara düşkündü ve Kandinsky de binicilere. İkisi de mavi rengi tutkunuydu… Çünkü mavi, ruhaniyetin rengiydi. Ne kadar koyu olursa o kadar insanoğlunun ruhundaki sonsuzluk ihtiyacını besler hatta bu ihtiyacı duymasını sağlardı.
Mavi’nin ekspresyonist bir grup için ruhsal olanla iletişim sağlayan bir renk olduğu bilgisini aklımızda tutalım. Ve bu kez Türkiye sanat tarihine gidelim. Türkiye resmindeki D Grubu, Yeniler gibi gruplardan bir tanesine… Mavi grubuna… Mavi grubu da Sarkis, Altan Gürman, Tülay Tura ve Devrim Erbil tarafından 1963’te kurulmuştu. Fakat Mavi grubu, Alman dışavurumcu hareketten almamıştı adını. Soyut sanat gibi bir çalışma alanına da sahip değildi. Grup üyeleri, düşünmüş, taşınmış, İstanbul’un renginin mavi olduğuna karar vermişti. Mavi grubu da İstanbullu sanatçılardan oluşuyordu. Kendilerine mavi ismini bu yüzden vermişlerdi. Hatta Milliyet’teki yazımı “Türkiye yakın dönem sanatının militarizm ve bürokrasi karşıtı, Mavi grup üyesi Altan Gürman, yaşasaydı, kırmızı halıların yerini turkuvaz mavisi halılara bırakmasına ne derdi? Çok merak ettim doğrusu” diye bitirmiştim.
Fakat turkuvaz mavisi üzerine düşünmeye devam etmek istiyorum.
Kelimenin Fransızca Türk kelimesinin söylenişinden türemiş olduğunu hatırlatarak.
Yeşile çalan açık mavinin Türk mavisi anlamını taşıdığını ve dolayısıyla kesinlikle kendi kendimize yaptığımız “oryantalist”liklerden biri daha olduğunu da. İznik çinilerinin en gözde rengi olan bu maviye Fransızların bakışı yani turkuvaz.
Geleneksel sanatlar uzmanı Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi’nden Sevim Arslan, “Osmanlı seramik sanatını mavi beyazla başlatıyorlar ama Selçuklularla Anadolu’da çok zengin firuze sır altı teknikleri çok kullanılmış. İlk Osmanlı keramikleri 14. Yüzyılda İznik’te yapılıyor ve turkuvaz burada da çok yoğun kullanılıyor” diyor…
Yani mavi, Osmanlı’dan önce de mavi ve yaygın.
Turkuvazla Osmanlıca diyen kendine yeni ama yine kahramanlarla dolu-16 Türk devletli- bir tarihi kurgu arayan iktidarın Kandinsky için “derinliğin rengi mavi”yi, yine Kandinsky’ye göre “gücün rengi kırmızı”ya yeğlemesi de hayli Osmanlı yerine Batı’lı değil mi?
Resmi törene dizi müziği uyar mı?
Karşılama töreni sırasında tepeden çekim yaparak töreni heybetli kılmaktan öte “denetlenen” bir mekan olarak gösteren iktidara ait kılmak yerine “iktidarın gözetlediği bir mekan”a indirgeyen kameraları es geçerek törendeki müziğe gelince… Şahsen reklam, film ve dizi besteleriyle ünlü besteci Oğuz Kaplangı’ya başvurma ihtiyacı duydum.
Bunun onun açısından motive edici olup olmadığı, bunu yenilikçi bulup bulmadığını sordum:
Ve bakın ne yanıt verdi:
“Temaların uçuştuğu bir resmi devlet töreninde kurgusuyla, kostümüyle törenin bir dizi gibi sunulmak istendiğini görüyorum. Gelinen bu noktada müziğin de son dönemde hem popüler olmuş hem de böyle bir prodüksiyonun temasına uygun bir diziden seçilmesi beni en az şaşırtan detay. Bir dizi müziğinin resmi törende kullanılması yenilikçi mi değil mi bilemiyorum, belki geçmişte örnekleri vardır, ama bence gayet profesyonel bir yaklaşım.
Törenin mesajıyla “Diriliş” dizisinin teması eşleştirilmiş ve son dönemde gündemi oldukça yoğun bir şekilde meşgul eden Osmanlı’ya dönüş projesinin prodüksiyon ayağı bi tık daha öne çıkmış. Bir besteci olarak bu gibi kullanımların umut vaat edici, ya da motive edici bir yönünü görmüyorum. Sonuçta partiler her seçim döneminde profesyonel müzisyenlere seçimlerde kullanmak üzere parça sipariş eder. Bu durumun bundan farklı olan tek yönü halihazırda gündemde olan bir dizinin temasının kullanılması olmuş. Bestecisi için umarım telif geliri kaybı olmaz ve emeğinin karşılığını alır.
Dizilerde parçaların kullanılmasından kaynaklı meslek birlikleri tarafından iyi telif geliri toplandığını biliyorum ama bu tarz resmi törenlerden bir performans telif bedeli toplanacak mı bilemiyorum.”