Ünlü sanatçı Thomas Hirschorn’un politik sanat yapmak üzerine 2008 yılında kaleme aldığı metni, içinden geçtiğimiz şu günlerde sanatın siyasetle ilişkisi açısından değerli, yol gösterici olmakla birlikte tartışmaya açık.
Politik sanat, politik sanatçı, adanmış sanatçı, kendini adamış sanatçı… Zaten kendini adamadan sanat yapılmaz. Ben gerçekten neyin politik olduğuyla ilgileniyorum.
Ben nerede duruyorum? Öteki nerede duruyor? Ben ne istiyorum? Öteki ne istiyor? Çoğunluğun görüşleri, bakış açısı, yorumları, politik düşünceleri hiçbir zaman beni ilgilendirmedi. Ben kendi sanatımı politik bir şekilde yapma peşindeyim.
Hiçbir zaman politik sanat yapmakla ilgilenmedim. Jean-Luc Godard’ındır bu ayrım. Şöyle der, “Asıl mesele filmleri politik olarak yapmaktır. Politik film yapmak değildir.” Ama politik olarak sanat nasıl yapılır? Form yapmayarak form vererek… Benden gelen bir form, kendimden sadece, benden gelebilir çünkü onu o şekilde sadece ben görebilirim.
Bir biçim vermek bir biçim yapmaya karşıdır. Ben bir pozisyon olan bir form nasıl verebilirim? Ben olaylara direnen bir form nasıl verebilirim? Bu form çok önemli bir sorun bir sanatçı için… Eğer gerçekliği olumlu bir şekilde, gerçeğin asıl özünü, adres gösterirsem, bir şeyi ancak gerçekliğe işaret edersem yaratabilirim.
Sanat, her zaman aksiyondur.
Sanat, hiçbir zaman reaksiyon değildir.
Sanat, hiçbir zaman sadece tepki değildir, eleştiri değildir.
Sanat, en sert eleştiriye rağmen pozitif olmaktır, özverisizce reddedilmeye, karşılıksız direnişe rağmen…
Bu aynı zamanda birinin tutkusunu, özlemini, rüyasını reddetmemesidir. İnkar etmemesidir.
Bir şey yaratmak risk almak demektir. Ve ben bunu ancak ve aynı zamanda ne yaptığı analiz etmeden yapabiliyorum.
Risk almak, sanat yaparken eğlence, olumlu olmak, sanat yapmamın ön kondüsyonudur. Sadece olumlu olarak benden çıkan bir şey yaratabilirim. Olumsuzun içinde bile pozitif olmak istiyorum. Olumlu olmak istiyorum, o zaman, olumsuz olana dokunma cesaretini bulurum. İşte politik olanı burada bulurum. Bu şu demektir? Aksiyona geçmek, risk almak, bir pozisyonu varsaymak, sadece eleştirelliği aşan bir pozisyon…
Evet, eleştirel olmak istiyorum ama eleştirel olduğum için etkisizleştirilmek istemiyorum. Kendi eleştiirelliğimin ötesine geçmeyi denemeliyim. Narsisistik bir kendi kendine eleştirellikle bunu kolay bir hale getirmemem lazım.
Bir sanatçı olarak asla şikayet etmek istemem. Bu yüzden işimi yaparım ve yaratabilirim. Sevgi, politika, felsefe ve estetik… İşim aracılığıyla bu sahaların her birine dokunmak isterim. Dördü de çok önemli. Ele alınmamalı. Onlara dokunmalı!
Ne istiyorum? Nerede duruyorum? Ben neredeyim? Olumsuz olarak da dokunulur siyasete… Ama bu şu demek değildir: Olumsuzu dışlamak, yadsımak demek değildir. Bu olumsuzla yüzleşmek, içine girerek olumsuzu görmek ama senin negatif olmaman demektir. Ben işim aracılığıyla olumsuz ilan edilen hakkında yeni bir hakikat yaratmak isterim. Varolan güncel kanıların ötesinde, yorumların ötesinde, fikirlerin, değerlendirmelerin ötesinde…
Sanatı bir araç olarak görüyorum dünyayla karşılaşmak için… Gerçekle yüzleşmek için bir araç olarak görüyorum sanatı. Sanatı içinde bulunduğum zamanda yaşamak için bir araç olarak görüyorum. Kendime soruyorum? Benim işim bir etkinlik geliştirecek kapasiteye sahip mi? İşim aracılığıyla biriyle karşılaşabilir miyim? İşim aracılığıyla bir şeye dokunmayı deneyebilir miyim? İşim aracılığıyla bir şeye dokunulabilir mi?
Politik olarak sanat yapmak, tarihin, mekanın ötesine geçmektir. Belirli olanın cazibesine kapılmam, aksine evrenselliğe dokunmak için. Belirli olan, her zaman dışlar. Buna direnmeli. Bu benim her zaman işimi yapmak istememdir. Burada ve şimdi yaptığın evrensel olarak… Bu politiktir. Bir platform yaratmak ötekinin gelip işinle ilişki kurmasına sağlar. Bütün işlerimin bir saha ya da bir yüzey olarak anlaşılmasını isterim. Bu üst yüzeyde gerçekleşen etki ya da sürtünme, ötekini içerir. Bence sanat güce ve kapasiteye sahip yüzleşmek ve diyaloglar için yaratmak için dolaysız birebir iletişimsiz yönlendirme, moderasyon olmadan olan. İşimi bir platform gibi düşünmek istiyorum. Ötekine açılan açık bir platform olarak…
Kendime hep soruyorum: İşim bir dönüm noktası olarak bir dinamik taşıyor mu?
Hermetik olana dair bir eğilime karşı direnebiliyor mu işim? Benim işim bir açılım sağlamaktır. Ben işimi bir dönüm noktası yaratacak bir iradeyle yapmak istiyorum.
Sevmek birinin malzemesine aşık olmak ya da onun içinde kendini kaybetmesi demek değildir. Aksine birini malzemesini sevmek demek onu her şeyin ötesine yerleştirmek, onunla farkındalıkla çalışmak ve ısrarcı olmak demektir. Ben malzemeyi severim çünkü onun yararına düşünürüm dolayısıyla onu yerinden etmeye çalışmam. Onun yararına olacağım için onu severim onu değiştiremem ve onu değiştirmek istemem. Malzemeyle ilgili karar çok uç derecede önem taşır benim için. Bu politiktir. Bu kararı verdiğim için, dileklerden ya da beklentilerden kazanç sağlamama yeni bir şey için…
Bütün hiyerarşilere reddetmek, sanat ve felsefe arasındaki dostluğa inanmak. Hazır olmak.
Öteki için çalışmak ve aynı zamanda benim içindeki öteki için çalışmak demektir.
Öteki bir komşu olabilir. Bir yabancı olabilir. Beni korkutandır, tanımadığım ve bilmediğimdir.
Öteki, düşünmediğim ve beklemediğimdir. Ayrıcalıklı olmayan kamu, halk herkes ya da kitle çoğunluk değildir. Ayrıcalıklı olmayan halk ötekilerden oluşur.
Ötekiler, kimi zaman az, kimi zaman çoktur. Benim işimde ve işim aracılığıyla ayrıcalıklı olmayan halk için çalışmak isterim. Ben ötekisini her zaman işin içine koşullardan bağımsız dahil etmek isterim.
Öteki, benim kamusal alanda, ticari galeri, fuarda, müzede, sanat merkezinde ya da alternative sanat mekanı arasında fark görmememin nedenidir. Bu politiktir.
Ötekiyle çalışmak bir sanatçı olarak değer sisteminin specturumu dışında pozisyon almamı sağlar. Bu sorun sanatçının gerçekliği ve bu gerçekliğin içinde çalışma zorunluluğundan kaynaklanır. Ne onun için ne de onun karşısında çalışmak bir deklerasyon değildir. Bu farkındalıktır ki özerklik ve bağımsızlık aracılığıyla sanat kendini pazarın hükmünden ötesine taşır. Dolaysız ve kabul görmüş pazarın gerçeğiyle yüzleşme, onun yanlışlarına, yan etkilerine, başarısızlıklarına, yargılarına ragmen direnmeme ve pazar baskısının ötesine geçmemi mümkün hale getirir.
Sanatçı, özellikle ilk yıllarında desteğe ihtiyaç duyar. Destek ve yardımın önemini bilsem de, kendimi ve işimi ona bağımlı kılmamam gerekir. Asla.
(Thomas Hirschorn, Aubervilliers, 2008 Yazı.) INASTHETIK, Politics of Art, NR.1, Temmuz 2009.