A password will be e-mailed to you.

21. yüzyıl sanatının müzesi MAXXI’nin mimari bölümünün küratörü Pippo Ciorra’nın Salt Beyoğlu’daki konuşmasından MAXXI’ye haset, SALT’a şükranla çıktım.


Yok, Melanie Klein’ın aynı başlıklı kitabıyla ilgisi yok Haset ve Şükran’ın. Güzel isim, çağrışım sadece… Kısaca, keşke İstanbul’da MAXXI de olsaydı, ama çok şükür SALT var, demek istiyorum. Pippo Ciora ve Vasıf Kortun –yalnızca mimarlık alanında olmasa da- için de aynı şeyleri söylemek mümkün, konuşmadan söz ettikten sonra bu konu üzerinde biraz daha duracağım. Şimdi sadede gelip, 2 Şubat Cumartesi, güzel havaya rağmen SALT Beyoğlu’nun karanlık Açık Sinema’sının tümünü genci-yaşlısı, mimarı-öğrencisi, meraklısı-uzmanı, muhafazakârı-liberali…  ile doldurup alkışlarla ayrılan, Ciorra’nın kendisinden ve söylediklerinden bahsedeceğim.

Konuşmasını SALT Beyoğlu’ndaki Bak Kim Var? başlıklı söyleşi dizisi kapsamında gerçekleştiren Pippo Ciorra, 2010 yılından bu yana, mimarlık camiasının şu kaprisli Ortadoğulu-Britanyalı kraliçesi Zaha Hadid’in Roma’da tasarladığı 21. yüzyıl sanatının mabedi MAXXI’sinin mimarlık bölümünün başküratörü -müzenin sanat ve mimarlık olmak üzere iki bölümü var. İnşa edilmiş yapıları –İtalya Camerino Üniversitesi Moleküler Biyoloji Bölümü Laboratuvarları, Ascoli Piceno Arkeoloji Müzesi Ek Binası, İtalya’da bir dizi ofis ve konut projeleri…- da olan Ciorra, Camerino Üniversitesi’nde mimarlık bölümünde ders veriyor. Mies van der Rohe Ödülü danışmanı ve Casabella dergisi yayın kurulu üyesi mimar, 1981’den bu yana Il Manifesto’nun kültür sayfaları başta olmak üzere çeşitli ulusal medya organlarına katkıda bulunuyor. Mimari, müzeler ve şehircilik konuları üzerine yayımlanmış birçok yazısı ve kitabı da var. İtalya ve başka ülkelerde sergi küratörlüğü ve tasarımı yapan Ciorra, doktorasını 20. yüzyıl müze mimarisi üzerine yapmış; ufuk açıcı konuşmasının ilk bölümünü de bu konuya ayırdı zaten. 


Konuyu dallanıp budaklandırmadan konuşmacının birkaç saptamasını ve bazı çarpıcı örnekleri aktarayım. Stuttgart Yeni Devlet Müzesi’nin Stirling’in pek tartışmalı mimarisiyle ziyaretçi sayısını ne kadar artırdığını ben bilmiyordum doğrusu -Ciorra konudan söz etmedi, ama görünen o ki, Salt Beyoğlu ve Galata da Han Tümertekin’in mimari ve tabii ki yeni ad ve konseptin katkılarıyla aynı sıçramayı göstermiştir.


Mimarideki genel trendle 1990’ların lüks, etkileyici, ekstravagan müze mimarisinin paralelliğinin ise farkındayız hepimiz. Yine pek göz önünde olsa da mesele üzerine düşünmek için yeniden hatırlanmasında fayda olan bir saptama, 2000’li yıllarda küratörün  artan önemi.


Müze mimarisinin yine genel gidişatla uyum içindeki bir başka gelişmesine de göz attı Ciorra. Hepimizin gündelik hayatının ayrılmaz parçası haline gelmiş “sürdürebilirlik” hem mimarinin kendisine yansımışken hem de müze içindeki etkinliklerin, sergilerin ele almak zorunda olduğu bir meseleye dönüşmüş zorunda. Bir de İtalya’nın olduğu gibi bizim de sorunumuz olabilecek mimari harabelerin müze olarak değerlendirilmesi var ki, Giorgio Grassi’nin Brescia Roma Tiyatrosu buna en iyi örnek olarak verildi.


Sonra mimarinin de içinde olduğu daha geniş bir perspektifle çağdaş müzelerin değerlendirilmesine, mimarın MAXXI Architettura’da küratörlüğünü yaptığı dört sergiden örneklerle geçildi. Müzeye sanat, kent, sergiler, mimarlık, kamusal alan ve küratörlük olarak altı açıdan bakmayı öneriyor Ciorra. Müzenin çağdaş sosyal alan olarak, toplumsal alanda gerçek bir “etki” yapmasına, kentin sahnesinde bir “aktivist”mişçesine rol oynamasını önemli bir mesele olarak görüyor. Fiziksel olarak çağdaş müzenin etrafında kafeler, restoranlar gibi mekânların açılmasını tetikleyerek kenti dönüştüren bir mimari katkı yaptığını belirtiyor. Geleneksel olarak kamusal alan olmayan yerler zaman geçirilen yerlere dönüşüyor böylece. MAXXI’nin etrafında, enstalasyonlar arasında oynayan çocuklar gerçekten çok özendirici. Duygusal randevuların verildiği, hafta sonu keyfinin yaşandığı, fikirlerin paylaşıldığı müze "mahalle"leri… Mimariyle sanatın birleşmesi konusunda konuşulurken de Anish Kapoor ya da Palais de Tokyo’nun bitmemiş mimarisinin sergilere etkisi olduğu kadar mekân kullanımının nasıl bir kamusal alan yarattığını hatırladık.


Pippo Ciorra’nın MAXXI’de düzenlemiş olduğu dört sergiden ilki, 2009 yılında müzenin de açılış sergisi olan SPAZIO, mekân. 80 sanat eseriyle 10 mimari işi bir araya getiren sergide çağdaş sanatta yeni mekân kavramını ele alıyordu. İstanbul Modern’de de geleneğin süreceği YAP’ta oluşturulmuş hareketli yeşil tepeciklerle müzenin gri beton mimarisinin zıtlığı üzerinde oynanmış. RECYCLE’da yeniden dönüştürmenin gerçek hayattaki anlamının yanında bir de sanatın yeniden dönüştürülmesi üzerine de düşünülmüş. Duchamp’ın bıyıklı Mona Lisa’sı ile orijinal tablo yan yana gelince bir anlamda “recycle” yapıldığı da düşünülebilir gerçekten. ENERGY de enerjinin maddi ve manevi kullanımları, mimarinin çağdaş meselelerden biri olan enerji katılımına verdiği cevap irdelenmiş.


Pek hoş değil mi, hayatı dönüştürme gücüne sahip müze, yaşanan sanat, mimari, mekân, tasarım gündelik yaşamın içinde, yalın ama bayağı değil… İç açıcı. Yazının başına dönüş yapıyorum: Kıskandım. Ah, İstanbul’da da olsaydı. Neyse, açık alanları eksik, ama SALT da hiç yabana atılmayacak bir etkide bulunuyor İstanbulluların hayatı üstüne. Çevirisi olmayan İngilizce bir konuşmaya bile bunca katılım var, yukarıdaki Duvar Resimlerinden Korkuyorlar sergisini okuma gözlükleriyle gezen 68’liler, 78’liler 18 yaşındakilerle bir arada ve kalabalık… SALT Galata’daki kütüphane, sanat ve mimarlık tarihine olduğu kadar sosyal tarihimize de ışık tutan, hiç dokunulmamış alanlardaki onca araştırma, o Haliç’e oryantalist oryantalist bakarken, Galata’ya batılı selam çakan ikiyüzlü bina… Ciorra, SALT konusunda düşüncelerini söylediğinde, kıskanacak kadar beğendiğini, ama biraz daha “dirty” olsa daha iyi olacağını söylüyor.

Ben biraz daha az çetrefil olmasını isterdim, şu font meselesi mesela, s, a, l, ve t harflerinin öyle parça parça dökülmesi yüksek sanat gibi ürkütüyor insanı. Sergilerdeki açıklamaları yazanlar da anlaşılmaz olmasının güncel sanat ya da mimarlık sergilemenin şanından olduğunu mu sanıyorlar? Ya internet sitesinin işlevsellikten bunca uzak oluşu? Sergilerde okunamayacak kadar küçük, ansiklopedi olacak kadar çok yazı… Yine de şükürler olsun!
   

 

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 15:24:46