‘75 Almanya doğumlu prodüktör ve elektronik müzik sanatçısı Hendrik Weber’e ait solo proje Pantha du Prince’in İstanbul’a ne ilk ne de son gelişi belli ki… 2016’da görücüye çıkan The Triad albümündeki Islands in the Sky parçasının ambient versiyonunu mart ayında çıkarmasının ardından beklentileri daha da yükselten sanatçı 6 Mayıs akşamı PSM Stüdyo’da tahmin ettiğimden az kişiye çaldı. Daha önce 3 defa Babylon Asmalımescit’e konuk olan elektronik müzik sanatçısı Stüdyo daha geniş olmasına rağmen benzer bir kalabalığa çaldı da diyebilirim.
Prens daha komplike müzik dokularından ziyade tını kümelerine, ses dünyasının zenginliğine konsantre görünüyor. Black Noise albümünde sıkça kullandığı kilise çanlarının, yatık profil görünümleri ile dalga formunun heykelleştirilmiş haline benzemesi, bu görünümün reelde ses üreten bir enstrümana ait olması aslında metaforların sayesinde özgün bir tını diline adım atmasını ve kendi deyimi ile “Pantha’yı Çan’dan özgürleştirmesini” sağlıyor. Kayıt sırasında beliren organik sesleri (klik veya feedback gibi) kullanmaktan çekinmiyor. Konser sırasında da müziğin oldukça üzerinde hatta zorlayıcı, rahatsız edici diyebileceğim feedback (hoparlörden çıkan sesin mikrofondan tekrar tekrar beslenip sarmala girme olgusu) tarzı sesler kullandı. Tuhaf ama bu bana parfüm denerken, kokuların beyinde sönümlenmeden yeni bir parfüm koklama öncesi adeta burun hücrelerini resetlemek için kahve koklanmasını anımsatıyor. Kullandığı bu ve benzeri sesler ile bölümler, pasajlar arasında kapılar açıyor..
Canlı dinlemek çok daha keyifli
Stüdyo’daki sete bir küre üzerinden anlatım sunan nefis görseller eşlik etti. Sanatçı işitsel içeriği görselle en iyi şekilde harmanlayarak etkinliği bir konserden çıkarıp deneyime taşımayı başardı. İkinci dinleyişim ve rahatça söyleyebilirim ki onu canlı dinlemek çok daha keyifli.
Favorim sonraki ikisiyle beraber Rough Trade etiketiyle dolaşıma çıkan Black Noise albümü olsa da canlı deneyimlemek istediğim proje The Bell Laboratory ile beraber ürettikleri Elements of Light. Elbette solo DJ set olarak getirmek ile vibrafonların, elektroniklerin ve en başta içerisinde onlarca çan içeren özel yapım The Carillon’un havalarda uçuştuğu oldukça komplike bir kurulum, enstrüman ve 6 müzisyen içeren projeyi konuk etmek aynı şey değil. Bu komplike oluşum ile orantılı olarak sanatçının kaşesinin de çok sağlam olduğunu tahmin etmek de öyle. Umuyoruz yakın zamanda bu performansı da canlı izleme fırsatı bulabiliriz.