A password will be e-mailed to you.

Diyarbakır’da yaşayan edebiyatçı ve sanat eleştirmeni Mahsum Çiçek, sanatçı Cengiz Tekin’in Pilot’taki son sergisinden yola çıktı. Onun sıradan ve gündelik yaşamın sanatsal karşılığının peşine düştüğünü düşündüğü sanatını inceledi.

Cengiz Tekin, sıradan ve gündelik yaşamın sanatsal karşılığının peşine düşerken sanatı; kutsamadan, yermeden ve bir kurguda ideal olana gitmeden hayatın içindeki formuyla ele almaktadır. Yaşamın sanatsal bir boyuta ulaştığı insanın, mekânın ve eylemlerin sanatsal bir özellik taşıdığı bu form anlam katmanları bakımından en çok karmaşaya sahip olanıdır.

Yaşam; bir plan dahilinde ya da isteme bağlı olarak şekil almayan, determinist bir kavramla nitelenemeyen bir oluşum içindedir. Anlatının kişi endeksli ve evrensel bir yargı barındırmadığı bu durum yaşamın kavramsal anlatımını neredeyse olanaksız kılmaktadır. İnsanın ve sıradan edinimlerin sanatsal bir karşılığını arayan sanatçı işlerinde bunu ironi bir dille anlatmaya çalışmıştır.

Cengiz Tekin’in özellikle insan ve mekân temalı işlerinde, insanın mekânları yarattığı gibi mekânın da insanları şekillendiğini, onlara hayat verdiğini vurgulamaktadır. Onun sanatında, dünya bir projeye dönüşen mimari bir kurgudan ziyade insan yaşamı ile nesnel gelişim arasındaki etkileşimi göstermektedir. İnsanın mekân içindeki yeri ya da mekânın insan üzerindeki etkisini birbirinden ayrılamayacağını, ikisinin bir ve aynı karakteri taşıdığını ya da aslında ikisinin de kökeninden uzaklaştığını, mekânın da tıpkı insan gibi yapaylaştığını bir kültürün ürünü olduğu vurgulamaktadır.
 
Mekân, insanın doğadaki yerini gösterdiği gibi doğayla olan yabancılaşmasını da göstermektedir. İnsanın içine girdiği bu süreç onu evrimsel olanın ötesinde bir oluşumun içine sevk etmiştir. Mekânın sahip olduğu statik yapı duraksamaya, süreğen olmayan bir oluşumun algısını yaratırken mekânın değişimi yani çürümesi, yıkılması ve nesnel bir yeniden inşası da değişim algısını yaratmaktadır. İnsan için artık bir gelişimden ziyade, bir değişimden bahsedilebilir ve bu nesnel olanın değişimine paralel hale gelmiştir. Bu etki hastalıklı bir yapıya sahip olan bir dile ve bu dilin yarattığı kurgusal bir panoramaya dönüşmektedir.

Peki, nedir bu panorama; mekânın dönüşmesi onun uygarlaşma kriterleri ile eş bir seviyededir. O bu mekânın tek değişim öznesidir ve işin kötü tarafı bu değişimin herhangi bir paradigmasının olmamasıdır. İnsanın herhangi bir paradigmaya uygun olmayan yapısı böylelikle yarattığı her şey ile yabancılaşmaya ve farklılaşmasına yol açmaktadır. Yaratılan ya da daha doğrusu yaratılamayan ve nerdeyse spontane gelişen bu uygarlık insanın yaşam kriterlerini neredeyse keyfi denebilecek ve kişisel zevklerin değişimi gibi şekil alan bir yaşam modeli ortaya çıkarmaktadır. Cengiz Tekin’in “Strategic Analysis Studies” çalışmasında olduğu gibi karpuzu, bilimi, insanı ve insanların tavırlarının aslında nasıl bir uyumsuzluk içinde bir arada bulunduğunu sözcüklerin sadece bağlayıcı olduğu bir birlikteliği tanımlamıştır.
 

İnsan yaşantısı içinden sözcükleri çıkarırsan insanın doğa içerisine nesnel bir yayılımdan öte bir anlam taşımayacağı ortaya çıkacaktır ve belki de bu onun doğadaki tek gerçekliğidir. Fakat sözcüklerin belirleyici olduğu yaşamda ise doğa sözcüksel bir kurgudan ziyade bir şey de değildir ve oda her şey gibi sözcüklerle değişmekte ve varlığın yegâne belirleyicisi olan sözcükler içinde kendini konumlandırmaktadır. İnsan her şeye karşı bu sözcüksel fetih durumu onun neredeyse her şeyi içgüdüsel olarak isimlendirmesi ile sonuçlanmıştır.

Yaşamın, doğadan arınması, sözcüksel bir nitelemeye dönüşmesi insana kendi düzenini oluşturmasında ön ayak olmuş ve bir ütopya olarak nesnenin mükemmelliğine ulaşma idealine dönüşmüştür. Bu süreç doğal olandan arınması ve neredeyse nesne gibi inorganik bir forma bürünmesiyle sonuçlanacaktır ama o güne kadar insanoğlu tüm yaşam olasılıklarını deneyecektir.

 Tarih Duygusal Bir Olasılıktır
"Yalnız aklın yazısı merhametsizdir; yalnız o, doğal duygulanım adı altında, çocuğu ana bağlayan ve hayatı ölüme karşı koruyan yasayı çiğner. Merhamet yasasını ve sesini çiğneyip geçmek, doğal duygulanımın yerine sapık tutkuyu geçirmek demektir."  

Jacques Derrida.

Yasa, davranışların sınırlarını belirlediği gibi genişletir de, bir yasaya göre şekil alan yaşamda yasanın işlemediği yer özgürlüklerin yaşam alanı haline gelir. Suç ise ilkel bir teşhir türüdür, kişi çoğu zaman suça alışkın olmamasından kaynaklı olarak kendini suçlu hisseder ve yasa bu alışkın olma durumunu sağlayan yegâne düşünme mekanizmasıdır. Savaş ve iktidar bir çeşit karşı yasadır suç olgusunun sınırlarını neredeyse ortadan kaldırmıştır ve sürekli farklı kimliklerle var olmaya devam edecektir ve birilerinin her türlü davranışı sergilemeye hakkı olacaktır.

Kim demiş ki insanlar eşit yaratılmış yanılmışlar, insanın her düşünüşü bir eşitsizliğin kaynağıdır. İyi ki insanlar yaratılmış, insanlar olmasaydı davranış sergilemenin ne anlamı olabilirdi. Oldum olası ölülerle ve hayvanlarla uğraşmaktan nefret etmişimdir. Düşünen bir varlığın yaratıcılığı her çeşit eylem için elverişlidir. Hiçbir şey bir insanın hissettirebileceği gibi hissettiremez.

Dünya bir çeşit duygu endüstrisidir, var olmanın karşılığı olarak duygu üretmektedir. Bizler bu duygu endüstrisinin bir ürünüyüz, uyarılmak, hissetmek ve haz almak için üretilmişiz. İnsan zevklerinin yaşamı belirlediği bu düzende en güçlü haz insan kaderine müdahale etme hakkıdır. İşte bu düşünenlerin temel yasasıdır.

Bugün yasanın bana verdiği yetkiyle yasa dışı bir varlık sergileyen bir genci yakaladım. Gencin bu davranışı karşısında yasal yaptırımın yetersiz kalacağını düşünerek gence daha yaratıcı bir yaptırımda bulunmayı seçtim.

Gence fiziksel müdahaleye başlamıştım ve bu hiç de adil değildi. Ah hâlâ adil yalanından bahsedebiliyorum ya ona şaşıyorum. Gencin tüm içgüdülerini harekete geçirmişti ve bu tutumu yaralı bir hayvanın tutumundan farksız değildi, gücü yetmediği güç karşısında kendini olacak olanın seyrine bırakmıştı. Genç gözünü açtığında tarifsiz duygular yaşıyordu, yaşatıyordu. Ağzı kurumuş, benzi solmuş ve titriyordu. Ruhu bedeninden çekilmiş bir cesede dönüşmüştü.

Etki tepkiye yol açar ve gencin her davranışı farklı bir davranış doğurmuştu ve bu onu neredeyse kendi eliyle ölüme götürüyordu. Ailesi için büyük bir üzüntü kaynağı olacak ama aynı şeyi komşuları için diyemeyeceğim. Eylemi sergilendiğinde, gerisine yaşam diyecekler.

Bazı İnsanlar Her Şeye Alışkındırlar
Kapı gecenin karanlığında gereğinden daha şiddetli bir şekilde çalınır. Genellikle bu belirsiz saatlere ölü saatler denilir ve muhtemelen bu ismi insanların en çok bu saatte öldürülmelerinden almıştır.

Herkes korku içinde ayakta ve tedirgindir. Gecenin kime ölüm getirdiği belli değildir. Evin bu tür olaylarda üzerine sorumluluk alan kişisi eli içgüdüsel olarak kapıya uzanır. Kapıdaki kim olduğu, niçin geldiği sorulmaz bile. Kapının açılmasıyla beraber yaptığı şeye daha önceden alışkın olan adamlar içeriye doluşur.

Herkes birazdan gerçekleşecek olan olaya hazırlanmaktadır. Aslında herkes başından beri ne olacağını bilmesine rağmen her şeyin oluş sırası içinde gelişmesini beklemektedir. Hatta bu yüzden, bu bilmenin getirdiği durum bazılarını rahatlatmaktadır.

Eller evin genç erkeğine uzanırken, baba akıllı mantıklı bir şeyler anlatmaya çalışır, anne ise içgüdüsel bir dürtüyle karşı koyar ama içinden bu çabasının boşa çıkacağı hissi onun fazlaca savunmacı olmasını da engeller. Annenin bu karşı çıkışı gereğinden fazla bir tepkiyle karşılaşır ve anne ağrılar içinde ve yine içgüdüsel bir dürtüyle geriye çekilir. Anne artık oğluna olacaklardan çok kendi yaşamı için endişe duymaya başlamıştır. Evin diğer çocukları ise gayet sakindirler gelişen olayları engelleme güçlerinin olmadığını bildikleri için karşı durma gereksinimi bile hissetmezler sadece her şeyin bir an önce bitmesi için biraz sabırsızlanmaktadırlar.

Bu yüzden evin genç erkeği alıp götürüldüğünde neredeyse herkeste bir rahatlama hissi uyanmıştı. Herkes evvelden beri var olan kabullenmişlik duygusu içinde beklemeye başlamıştı. Gece sessizliğe gömülmüş, evin köpeği bile korkudan ses çıkarmıyordu.

Adamlar uzaklaştıkça, evin içinde zamanla hışırtılar fısıltılara, fısıltılar seslere ve sesler dönüşerek bir hareketlilik kazanıyordu. Ses ve eylemin bu anlamsız oluşumu zamanla her şeyi normale çeviriyordu. Evin erkeği düşünmeye başlamış, çözüm bile üretecek duruma gelmişti ve kardeşine haber verme ihtiyacı sezmişti. Herkese bir özgüven gelmişti, evden alınıp götürülen için bir şeyler yapmak istiyorlardı. Baba kendini tehlikeye atmayacak kadar değerli hissettiğinden kardeşine haber vermesi için ergenliğe yeni girmiş oğlunu haber vermesi için yolladı. Kardeşinin evi hemen yanı başındaydı. Genç, avlunun üzerinden bir çırpıda atlayarak kapı önüne vardı. Hiçbir zaman kapı çalmamasına rağmen amcasının kapısını çaldı. Amcası da o gece tüm kaidelere uyacaktı, pencereden neler olup bittiğini görmesine rağmen yine de usulen kısık bir sesle ve kelimeyi elinden geldiğince kısa keserek "kim o" diye sorabildi. Normal koşullarda bir ses bile olmayan bu soru genç tarafından anlaşılmış ve o da aynı tonda "yeğenin" diyebilmişti. İlk defa bir kelimeyi söylerken sesinden rahatsızlık duymuştu. Kapı usulünce açılırken çıkardığı cızırtı istemeden de olsa herkesin öfkesini üzerine çekmişti.

Amca evde hazır beklemektedir ve biraz da acele etme havasına girerek evden çıkmaya yeltenirken karısı da peşine takıldı. Diğer eve en kısa yoldan, avlunun üzerinden atlayarak bir an önce eve girerler ve bir an önce karanlıkta ne yapabileceklerini neredeyse oyalanmak için konuşmaya başlarlar. Herkes sessizlik içinde çocuğu kurtaracak olan sözcükleri dinlemektedir. Bazen kadınlar söze karışarak sırf bir şeyler söylemek için tam olarak tamamlanmayan cümleler kurarlar. Anlatılar farklı seçenekleri ortaya çıkarırken diğer kardeşe haber verme gereksinimi de ortaya çıkar ve bu sefer haber vermeye gidecek olan kişi bellidir, amcanın karısı bu iş için biçilmiş kaftandır. Kadın da tam bir kahramanlık öyküsü sergileyerek kapıdan çıkar ve korkusu geçen köpeği yanına alarak diğer kardeşin evinin yolunu tutar. Kadın bu sefer kestirmeden gitmeye hiç niyeti yoktur, korkusunu doyasıya yaşamak istemektedir ve diğer kardeşin kapısına varana dek hazdan kuduracak duruma gelmiştir.

Kadın kapıyı çalar fakat kapının açılması gereken süreden sonra açılması kadının canının sıkılmasına yol açar ama kadın zaten bunun böyle olacağını ve dahası da olacakları önceden bilmektedir. Kardeş uykulu rolü yapmış, kadının karşısına pijamayla çıkmıştır, adamın karısı da hemen adamın arkasında tam teşkilat giyinik beklemektedir. Çocuklar rahatsız edilmedikleri uykularındalar. Kardeş hemen giyineceğini söyleyip odaya geçerken, kadınlar da kendi aralarında olayı çözümlemeye başladılar bile. Adamın giyinmesiyle beraber, hep beraber yola koyuldular. Gün yavaş yavaş ağarıyordu.

Görsel 1: Cengiz Tekin, Natürmort, 2007
Görsel 2: Cengiz Tekin, Panorama, 2007
Görsel 3: Cengiz Tekin, Strategic Analysis Studies, 2008

Daha fazla yazı yok
2024-12-22 12:51:04