‘Aynı masalları dinlemelerine rağmen,
Ötekiler hiç böyle bir şey yaşamadılar’
NOVALİS
-Yeni Hayat’tan-
Kafamda Bir Tuhaflık, Orhan Pamuk’un son romanı. Romanın odağındaki kişi: Bozacı Mevlut Karataş.
İlk sayfalardan itibaren hikayesi ile bizi büyüleyen Mevlut’a kadar Orhan Pamuk ülkesinden kimler geldi, kimler geçti?..
Birlikte bakalım mı?
1. Cevdet Bey ve Oğulları:
Cevdet Işıkçı, 19. yy’ın sonu İstanbul’unda, azınlıkların tasfiyesine giden sürecin arifesinde yıldızı parlayan ilk Müslüman tüccarlardan. İçine kapalı, sessiz, fakirlik yıllarından miras temkini; bolca, yanı sıra, kararlı: Para kazanacak ve büyük bir aile kuracak. -Hepsini başarıyor, malum-
Cevdet Bey’in küçük oğlu Refik Işıkçı ise, yalnızca Cevdet Bey ve Oğulları’nın değil tüm Pamuk külliyatının en dramatik kişilerinden. Refik’in, onca zenginlik içersindeki hayatının ortasında, ne yapacağını bilemez hali ve kendisini bir türlü istediği gibi inşa edememesi, takvim ilerledikçe dramını nasıl da artırır?..
Refik Işıkçı: Mütemadiyen sıkılan, daralan, ‘Bugün ne yapmalı?’ sorusunun etrafında bütün bir ömrü tüketen, bir ‘Tutunamayan.’
Romanın bir başka ‘Tutunamayan’ı ise, Refik’in gençlik yıllarından arkadaşı, Rastignac lakaplı mühendis, Ömer. Çok gürültülü bir iddiası var! Almanya’dan büyük umutlarla geldi. Memleketi fethedecek. Büyük- geniş yaşayacak. Lakin, Erzincan’daki demiryolu inşaatı, bir zamanların ‘Fatih’inin taze umutlarını eskitmekle kalmayıp, onlara mezar taşı da dikmekte kararlı!
Muhittin, üç arkadaştan en tuhaf ‘karanlık’ olan. Onun iddiası, Rastignac’tan da büyük: Şairlik! Gelgelelim, şiirin zalim ülkesi, bütün kumaşı yetmeyenleri olduğu gibi onu da sınır dışı etmekte hiç tereddüt etmedi. Yenik mültecinin zorunlu olarak girdiği kapıların onu götürdüğü yer ise, ‘nereden, nereye?..’ kıvamında.
2. Sessiz Ev:
Orhan Pamuk’un ikinci romanı Sessiz Ev’deki, -bir tarafıyla- kaybedenler familyasından, tarihçi Faruk Darvınoğlu ve onun sınıf atlama telaşındaki kardeşi Metin bir yana.. Romanın ‘karakter oyuncusu’ hiç kuşku yok, Hasan. Deniz kenarındaki küçük kasabada, attığı her adımda yoksul anne- babasının, ‘okusun da adam olsun’ dileklerini çöp yapan Hasan, lümpen avcısı siyasetin kurbanlarından. Öfkesi ve çaresizliği sayfalardan kalbimize yürüyor. Lakin Hasan’ın amcası cüce Recep, yalnızca Sessiz Ev’in değil, bütün Türkçe Edebiyat’ın unutulmaz kişilerinden. Hayatının celladı Büyükhanım’ ın ev işlerini yapan Recep, beden arızasının simgelediği kederli hikayesinin altında ezilen, ‘küçük’ adam. Esasen: Büyük insan. Tertemiz yürek. Gündelik hayatın tekrarları ve sıkıcılığı karşısında, dilinden düşmeyen nakarat, en az kendisi kadar akılda kalıcı ve ne zaman bir şey-lerden fenalık gelse, terennüm ettiğim: ‘Hep aynı şeyler!’
3. Beyaz Kale:
Venedikli köle ve İstanbullu efendisi: Zaman içersinde birbirlerine dönüşen, hatta belki de başından beri hep aynı kişiydiler dedirtecek kadar sıra dışı bir kurgu içersindeki, kahramanlar. Soru: Ben kimim?.. den ziyadesi: Ben, ben miyim? Sen, sen misin? Ben, sen miyim?, Sen, ben misin?.. Ayna içinde ayna. Sonsuza kadar.
4. Yeni Hayat:
En önemli kişisi, hiç kuşku yok; Demiryolcu Rıfkı. Acaip tutkuların, merakların insanı. Bütün hayatı, yazdıkları ve okuduğu 33 kitap dahil. Romanın odağındaki Osman ise, Beyaz Kale’deki gibi başkasına dönüşen, okuduğu kitapla başlayan dönüşümünü yolculuklarında sürdüren, sonra tekrar kendisi olan-?- kişi. Osman’ın hiç bitmeyecekmiş gibi devam eden bol trafik kazalı yolculuklarından birinde, bir lokantada, rakısının hemen yanındaki ezogelin çorbasına damlayan gözyaşlarının anlatıldığı ‘sahneyi’ ve sıra dışı hayatını unutmamız, mümkün değil.
5. Kara Kitap:
Romanın ‘karakter oyuncusu’ köşe yazarı Celal Salik, diğer eserlerde de kendisine yer bulan gizemli kişi. Lakin, Rüya’nın peşinde İstanbul’un -mecaz değil, hakikatten- altını üstüne getiren Galip; esas olan. Galip, Tebrizli Şems’in peşindeki Mevlana Celaleddin. Romanın kurgusu yüzyıllar önce yaşanmış büyük buluşmanın ardından gelen kayıp ve sonrasındaki arama sürecinin modern şekli. Galip aynı zamanda büyük aşkıyla Ka’yı ve Kemal Basmacı’yı hazırlayan, kişi. Romanın en vurucu cümlelerinden biri malum: ‘Aramak, bulmaktan önemlidir.’ Galip, yola, bulmak için çıkan, sonra aramanın- yolda olmanın hazzını tadan, mola verdiği duraklarda, bütün bir şehrin ve o şehrin etrafındaki kültürün hikayesini yaşayan, kişi. Dahası da var. Adına Kara Kitap denen başyapıtın, mükemmel kurgusunda…
6. KAR:
Karizmatik, öfkeli ve aşık, siyasal İslamcı Lacivert’i unutmadan, romanın esas kişisi Kerim Alakuşoğlu’nun, Refik Işıkçı, Kemal Basmacı, Osman ve hatta neredeyse Cüce Recep dahil olmak üzere Orhan Pamuk külliyatının en kederli kişisi olduğuna hiç kuşku yok. Ka, siyaseten kayıp kuşaktan. Hayatının en güzel üç gününü kar altındaki Kars’ta yaşadı. Güzelliğin sebebi: Aşk idi. Sonraki dramatik finalin sebebi de, o oldu. – Bir bakıma.- Kar, genel kabulün tersine, siyasetin değil, çok dokunaklı bir aşk hikayesinin romanı. 28 Şubat meselesi esasen, Ka’nın kendi kuşağıyla paylaştığı büyük sıkışmanın yanı sıra, imkansız aşkının da dekorunu oluşturuyor.
7. Benim Adım Kırmızı:
Pamuk’un gençliğindeki resim merakına ithaf olarak yazdığı roman. Renklere ilişkin bir büyük mersiye. İstanbullu hattatlar; tutkuları, gündelik hayatları, mesleki kıskançlıkları ve elbette işlerinin muhteşem ‘eşyası’ ve yanı sıra; bir cinayetin etrafındaki şekilleriyle, unutulmaz-lar. Şeküre’ye aşık Kara da var tabii ve Enişte de önemli, lakin; dört hattat, her şeyin yanı sıra; yüzünü Batı’ya, onun tarzına çeviren sarayın küskünleri ve yüzyıllar süren büyük bir geleneğin son temsilcileri olarak – da belleğimizde.
8. Masumiyet Müzesi:
Kemal Basmacı: Bir aşkın içinde kaybolan adam. Pamuk’un en hacimli romanında sayfalar boyu; ısrarı, inadı, fikri sabiti ve çok kederli haliyle bizi hayrete düşüren, kişi. Masumiyet Müzesi, aşka dair muhteşem bir ağıt. Kemal Basmacı, mitolojik kahraman kıvamında. Öte yandan şu da var: İçimizi daraltan, bizi üzüntüye boğan hikayesinde Ka’ya nazaran yine de şanslı! Evet. Çok acı şeyler yaşadı. Lakin.. Hiç değilse bir müze kurdu! Hatıralarını anlattı! Onları roman haline getirdi! Ka gibi, Frankfurt’ta bir sokak ortasında, arkasında toplasanız bir bavul eşya bırakarak, yapayalnız ve çok mutsuz… ölmedi. Nitekim, hayal ve gerçeğin ta kendisi olan, İstanbul’un orta yerindeki müzesinde ne diyor bize: ‘Herkes bilsin. Çok mutlu bir hayat yaşadım.’
9. Hatıralar:
Orhan Pamuk’un gerçek hayatını anlattığı hatıraları, en az romanları kadar değerli. Burada kahramanımız, yazarın kendisi. Çocukluğundan başlayarak hikayesinin belli başlı duraklarını aktardığı kitaplarında çok tutkulu bir portreyle karşılaşıyoruz. Yazarın, aşkları da var bu satırlarda, ailesi, alışkanlıkları, kütüphanesi, seyahatleri, ilham kaynakları ve gündelik hayatı da… Yanısıra elbette, İstanbul.
Bir şehrin böyle bir yazarının olması hakikatten, şansın ötesinde: Lütuf!
Ek olarak: Pamuk, hiç kuşku yok, en az roman kahramanları kadar ilgi ve merak uyandıran, kişi.
10. Kafamda Bir Tuhaflık:
Yazarın, henüz yayınlanan romanı. Bu defa kahramanımız bir sokak satıcısı: Mevlut Karataş. Mekan yine İstanbul. Bozacı Mevlut’un hikayesini okurken aklımın bir köşesinde Tanpınar’ın, şehrin sokak satıcıları ile ilgili söylediği söz-ler var. Tanpınar malum, İstanbul makalesinde yoğurtçu, kahveci, sebzeci.. her türden satıcının sokaklarda yankılanan seslerinin bazen birleşerek bir ‘ses ormanı’ oluşturduğundan söz eder. Kafamda Bir Tuhaflık’ın kahramanı Mevlut, okuduğum kadarıyla yazarın diğer roman kişileri gibi: Çok sahici ve ondan daha fazla: Yine- Kederli. Bakalım… final nasıl olacak?
Not:
Malum: Her okuma, okuyanın şekline göre değişir.
Dahası: Yazının başındaki Novalis alıntısıdır. Yani, hepimiz ‘aynı masalı dinleriz lakin ötekinden farklı bir şey yaşarız.’
Dolayısıyle, Pamuk külliyatından derlediğim portreler de elbette, kişisel tercihlerim doğrultusunda oluştu.
Tıpkı romanlar hakkındaki yorumlarım gibi.