"Burun karıştırıcı, kaşınma hissini artırır, pinokyo’nun burnu, serçenin konup, ötmesi için uzar, uzar…" Zeliha Burtek, Slavs and Tatars’ı anlatıyor.
İletişim, jest, ses, semboller aracılığıyla türlü varlık belirtisiyle sağlanabilir. Varoluşun kendisi iletişimin başlamasıdır. Varoluşun içinde var olan iletişim, başlangıç durumundan, özel bir alan, kontrol altında tutulacak, biçim verilecek, yönlendirilebilecek, kurgulanabilecek bir niteliği zaman içinde kazanmıştır. Varoluş-iletişim ikilisinin tarih içinde almış olduğu biçimler, var olanlar arasında topluluk olmanın yanında ayrılıkların, dağılmaların, yayılmanın başlangıcı da olmuştur. Tarihte, Babil kölesinin, kulenin yıkılıp, ardından dünyanın dört bir yanına yayılan varlık-insana, anlatılara göre, yaratıcı tarafından, dağılın, yayılın, birbirinizi anlamayacak dilleri konuşun, bu durum savaşların, yıkımın, yok oluşunuzun başlangıcı olsun dediği anlatılır. Nasıl oluyor da, iletişim, savaşın, yok oluşun sebebi olabiliyor. Varlık-insan söz konusu olduğunda, iletişim biçimlerinin aynı zamanda tahakküm biçimlerinden birine dönüşmesi, en kolay anlaşmazsızlıkların, ayrılıkların başlangıcı olmaktadır. İletişimin yazılı, sözlü, sesli, jestli değişimleri, zaman-mekân ikilisinin de içeriğini doldurur. Zaman-mekân im’lerinden olan iletişim biçimleri, sanatlarda zengin dil anlatımlarıyla, hem eleştirel hem de farklı okuma olanaklarını sunmaktadır. Bütün sanat alanlarında, iletişim biçimlerinden doğan zenginlik, iletişim kaynaklı savaşlar, yıkımlar, dağılmalar yanında beslenme, yaratma kaynağıdır. Yazılı, sözlü, işitsel, jestsel iletişimin, sanat alanında, mekânsal kurguya verdiği anlam çeşitliliği, genel anlamda dilin zenginliğini, toparlayıcı, yaratıcı niteliğinin altını çizer. Varlık stratejilerinin merkezinde yer alan iletişimsel ayrılıkların, dile dair her türlü belirlenimi içine aldığından hareketle, dil aracılığıyla yaratım yanında, eleştiri olanağı, iktidar kavramının yakınından geçer. İktidar sözcüğü söz konusu olduğunda, yapıcı, toparlayıcı olandan uzaklaştıkça, eleştiriye yakınlaşma, dillerin farklılıkları, dilin bir strateji unsuru olarak kullanımıyla ilişkilidir. İlişkili olma durumu, iletişimin anlamsal içeriği yanında, iktidar için ilişkili olmanın zorunlulukları, boğun eğdirici, yok sayıcı, ilişkili tutulma biçimleri de sanatlar içinde eleştirel dilin içeriğini oluşturmuştur. İktidar, dilin yaratımında oynadığı rol kadar, hükmedici, kontrol edici noktasında, dili en kolay, en hızlı araç olarak kullanmıştır. Dil hem kolay ulaşılabilecek, hem de en ucuz tahakküm aracıdır. Kutsallık-dil ilişkisinde, dilin yayılma politikaları, kutsalın yayılımının öncülü olmuştur. Dil aileleri üzerine yapılacak çalışmalarda, ortak kullanım, ortak yaşamdan hareketle, dilin almış olduğu değişim, yaşam biçimlerindeki farklılık, farklı zaman-mekân ikililerinin ortaya çıkması eleştiriye, araştırmaya kaynak teşkil eder. Kültür, dil, toprak ilişkilerinin ulus-ötesi açılımları, etkileri, ulus-içi etkilerinin ele alınması, bir kollektif olan Slav and Tatars grubunun anlatımlarının merkezinde yer alır. 2006 yılında kurulan kolektif, batı-doğu arasında, bir tarafta Berlin Duvar’ı, diğer tarafta Çin Seddi’nin yer aldığı Avrupa-Asya coğrafyasında, dilin kamusal alanda kullanımına örnekler verirler. Kasia Korczak, Payam Sharifi, Boy Vereecken, Victoria Camblin grubun temel üyeleridir. Brüksel, Cambridge, Moskova’da çalışmalarını sürdüren kolektif, çalışmalarında farklı disiplinleri bir araya getirirken, kamusal alanı, sergi mekânı olarak kullanırlar. Kolektifin çalışmaları, Londra Tasarım Müzesi, Moskova Bienali, Manifesta’da gösterilmiş, New York MOMA koleksiyonunda yer almaktadır. Slav and Tatars, orta Asya dillerinin, bu coğrafyanın tarihinde yaşadığı değişimleri, iktidar-dil ikilisinin zaman içindeki hikâyesini, unutulmak, yok sayılmaya bırakılmış dil yapılarını araştırarak, sanatsal pratiklerinin içine yerleştirirler. Slavs and Tatars, Slavlar, Kafkaslar, Orta Asyalılar tarafından paylaşılan romantik mirası canlandırırlar. Mountains (2009), Hymns of No Resistance ( 2009), Molla Nasreddin (2011) adlı Kafkasya coğrafyasıyla ilgili işler yanında, Polonyalı şii Showbiz’i anlatan, Polish Shi’ite Showbiz (2010), 79.89.09 (2010), A Monobrow Manifesto (2010) çalışmalarını gerçekleştirmiştir. Moskova, Secession’da yaptıkları çalışmalar, orta Asya kültürüne alternatif sesleri, bu kültürün farklı kültürlerle yumuşatılacak yönlerini sergilerler. Not Moscow not Mekke (2012), orta Asya’nın iki büyük ideolojisi olan, Komünizm, İslam ikilisinin jeopolitik etkilerini merkeze alır. Sergide yer alan çalışmalarda kullanılan orta Asya florasından örnekler, izleyicileri, bir pazar alanının içine davet ederken, kullanılan meyvelerin, asılarak, bir dilek ağacına bağlanan kurdeleler olarak sergilenmesi, İslam ritüelleriyle, orta Asya’nın Hindu, Budist ritüellerini yakınlaştırır. Kolektifin, İstanbul’da gerçekleştirdiği, Burun Bükücü adlı çalışma, iki farklı sözcük olan burun, bükme, bükücü sözcüklerini tasarladıkları, üç boyutlu heykel-yerleştirme içinde canlandırırlar. Burunun fiziki varlığı, bükücü, bükmenin dışsallığı içinde, iktidara, politikalara yakın anlamı, heykel-yerleştirme içinde kullanılan malzeme, deri, ahşap yüzeyin parlak, kaygan hissi içinde bir araya getirilir. Heykel-yerleştirmenin bir yüzeyini oluşturan ahşap doku, deri yüzeyin yanında sert, düşey hissini verirken, deri, yeşil yüzeyin yuvarlak hatlı, bombeli tasarımı, dayanak noktası hissi, dilin kıvrımlarını, değişimlerini, dil aracılığıyla yaşanan birliktelikleri akla getirebilir. Heykelin, kaidesini oluşturan yumuşak, açık renkli doku, oturmaya davet ederken, sırtlık durumundaki heykel-yerleştirme, kaidesinin açık renkli, yumuşak dokusu yanında sert, kararlı, bozulmayacak izlenimi verir. Çalışma, dilin hem hareketler içinde farklılaşmasını hem sürekliliğini hem de renkli anlatım içerikleriyle yaşamı zenginleştirici niteliğini anlatılır. Çalışmanın parçası olan Lektör ( okuyucu ) ses enstalasyonu, Kutadgu-Bilig’den seçilmiş metinlerin Uygurca, Türkçe sesleri arasında okunmasıyla, sesin, ağız, geniz, burun içinden çıkarken değişimi, farklı diller içinde hissedilmeden dilin farklılığı içinde yitip gider. Aslında burada, sesin fiziksel yaşamı, dilin farklılaşması yanında ikincil olsa da, heykel-yerleştirme, yaşanan değişimi, izleyiciye hatırlatarak, ağızdan çıkan sesin, aldığı yolun tarihi bir metin içinden geçerek, asıl olan olduğuna dikkat çekebilir. Dil değişebilir, şiveler, üsluplar içinde farklılaşması unutularak, dil merkezli stratejiler yazının, iktidarın içeriğine dönüşebilir. Yazı, bir iktidar biçimidir. Kutadgu-Bilig bir tarih kitabı olarak, güncel Türkçe yanında, başka coğrafyada konuşulan başka bir güncel olan Uygurcayla seslendirilir. Ortak kitap, farklı diller, farklı yaşamlar, coğrafyalar arasındaki iktidarların sergilediği etkileri düşündürebilir. Türkçenin, devrimle olan ilişkisi yanında, Uygurcanın kökensel niteliği, Kutadgu-Bilig kitabının bir tarih kitabı olmasında birleşir. Yeni yaşamlar, farklı diller içinden çıkarken, ortak kitabın yazım dilinin de farklı olması, dilin içeriksel, görsel zenginliğinin zaman içinde yok sayılarak, dil stratejileri içine yerleşen, hükmeden niteliğine alışılmıştır. Çalışmanın adının, formuyla ilişkisi, burun biçiminin kıvrımlı hareketi, sesin dilin ağız içindeki hareketini de hatırlatır. Dil, burun ailesi, dil ailesinin mekânıdır. İstanbul Modern’de Çelenk Bafra ve Paolo Colombo’nun küratörlüğünde gerçekleştirilen, Komşular sergisinde yer alan, Burun Bükücü, sergi başlığındaki komşuluk ilişkisinde dilin önemini, komşuluk düşmanlığında dilin araçsallığını işlerin içinde yansıtır. Çalışmalar içinde, sergi girişinde yer alan Slav and Tatars Grubu’nun çalışması, sergideki çalışmalarda, komşular arasındaki ortaklıkların, farklılıkların açılımı niteliğindedir. Heykel-yerleştirmenin genel sanatsal anlatımının, ses çalışmasındaki gerçeklikle ilişkisi, dili, bir organ olmanın ötesinde, düşünmenin aracı da değil midir, sorusunu akla getirebilir.