Diyarbakır’da milyonların katıldığı Newroz kutlaması ateşinin küllerinden kocaman bir barış tutkusu ve kararlılığı doğdu.
Diyarbakır– Yeni apartmanların yapıldığı uçsuz bucaksız araziden geçen yol Newroz alanına çıkıyor. Yığınlar yürüyor. Üzerlerinde en güzel elbiseleri. En geleneksel kıyafetleri. Belki yığınlar dememek lazım. Müstakiller çünkü… Aileler yürüyor. Baba kız, baba oğul, anne baba çocuklar yürüyor. Dicle nehrine karışan sular gibi… Herkes bir yerlerden geliyor. Kendi başına ve ana yolda birbirine karışıyor. Bu yılın Newroz kutlama tertip komitesinin özel bir çağrısı oldu kutlayacaklara… ‘
Bayramınıza geleneksel kıyafetlerle gelin!’
Fonda modern apartmanlar en oylumsuz, en betonundan önünde henüz beton görmemiş hafif ıslak ve otları üzerine yapışmış toprak yolda payetli pullu geleneksel kıyafetleriyle adım atan kadınlar güneşle çarpışıyor.
Işınların yansıma yapmasıyla birer parıltıya dönüşüyorlar.
Uzaktan baktığınızda birer disko topu onlar. Işıldayan, kımıldayan ve sizi büyük bir optik uyuşukluğa davet eden…
Bu yıl Newroz’a geleneksel kıyafetleriyle yürüyenler çekilen acıları, ödenen pahası biçilmez bedelleri hiç olmamış gibi gösterebilirler mi? Geleneksel kıyafetleriyle yürüyen kadınlar ve erkekler bellerinde poşuları, şalvar tipi pantolonlarıyla hiç savaşmamış nice kayıplar vermemiş, dağlarda çarpışmamış gibi yapabilirler mi?
En azından öyle görünebilirler mi? Dertsiz, tasasız, bir disko topu hafifliğinde… Bir disko şarkısı naifliğinde…
Geleneksel kıyafetler, savaşmamış gibi gösterebilir mi bir halkı? Büyük bir kurtuluş mücadelesi vermemiş gibi? Her şey aslında olması gerektiği gibi barış ve adalet içinde gelişmiş gibi?
Birazdan mektup okunacak. Herkes aynı ayda sözleşmiş gibi susacak. Sözleşmiş gibi el çırpacak. Gözlerini yumacak. Gözlerinden gözyaşı çıkaracak. Battaniyelerinin üzerinde uyuklayan bebekler, çocuklar bile uyanacak. Sonra tekrar uyuyacak. Ayakkabılarından kurtulmuş, dürümlerini yiyenler, yeni bir dürüm sardırmaya içine köfte turşu ‘bırakmaya’ doğru gidenler duracak.
Mektubu dinleyecek. Satır satır anlamaya gayretle. Her şeyin yolunda olduğuna itimatla… Ve olması için ne yapılması gerektiğini aramak üzere…
Milyonlar mektubu bir tarif gibi kaydedecek. Akşama doğru suratların çoğu kıpkırmızı olacak. Güneş yakmış olacak.
Kırmızı suratlarla aynı yollardan geçerek yeni, modern apartmanları sırtımızda bırakarak eski şehrin dar sokaklarının yolunu tutacağız. Dar sokaklarının içine mektubun ve gaz fişeksiz geçen bir Newroz’un, ateşin kesildiği bir yılın bütün huzurunu sığdırmaya çalışarak geniş düşüncelerle, genişlemeye meyilli esneyecek her geçen gün daha esnetmek isteyeceğimiz düşüncelerle döneceğiz.
Otel odasına gitmeden önce otel lobilerinin o kimseye ait olmadığı için pek rahat ettiren koltuklarında tartışacağız.
Güleceğiz.
Seneye daha çok gülmek isteyeceğiz.
“Demokratik modernite?”
“1920.”
“Asur efsanesi”
“Diyalektik düşünce”
Mektuptan çıkanları teker teker bu başlıklar altında Kürt ve Türk entelektüellerle tartışacağız. Sayın Abdullah Öcalan’ın 1920’ye yaptığı vurguyu masaya yatırıp 1920’lerde tanınan “Kürt”lüğün ,100 yıldır nasıl bastırıldığına içten içe ve hala şaşırarak…
Bir halkın yanında adil bir biçimde yer almak istediği "ulus"un modernlikte değil demokratiklikte hep çuvalladığı gerçeğiyle yüzleşerek…
“Bu kaçıncı yüzleşme.”
“Yeni referanslar peşine düşülebilir mi?”
“Demirci Kawa’nın çekiçle öldürdüğü Asur kralı referansı bugüne az değil mi? “
“Ateşi başka türlü yakmak mümkün mü?” “Başka efsanelerle?” “Canavar kralsız?”
İşte bunları uzun uzun konuşacağız.
Newroz, bu yıl canavarsız kutlandı. Milyonlar tarihi bir gün kıldı bu günü. Yıllardır direnmenin bedellerini, acılarını geleneksel kıyafetlerinin altına gizlediler. Her şeye rağmen yiyip içip gülüp oynayıp bebekleri, çocukları, eşleriyle barışa doğru yürüdüler. Disko topu gibi göz kamaştırarak… Geleceğin içindeki adil ve eşit bir “şimdi”yi çekip çıkararak… Kendi barışlarını tıpkı kendi kendilerine yürüdükleri gibi sürükleyerek… Bizi ağlamaya değil, gülmeye davet ederek…
Fotoğraf: Asılı bir Bahce için Etüd / Abbas Akhavan/ Galeri Mana’nın izniyle
(Akhavan, Londra’daki Kew Gardens’da bulunan ve özellikle günümüz Irak topraklarına özgü Achillea allepica, Astragalus lobophorus ve Campanula acutiloba gibi bitki türlerinin izini sürdü. Bronz döküm yöntemiyle heykel haline getirilen bu çiçekler, yapraklar ve kökler, geleneksel anıtların dikey ve biricik özelliklerinin aksine yere serili gruplar halinde sergileniyor.)