A password will be e-mailed to you.

Söylemlerin kolaycılığına yaslanıp politik/ tarihsel/ toplumsal merkezi işgal eden imge rejiminin dışında, nadiren fark edileni, anlatılması mümkün olmayan duyguları, gündelik hayatın sıradanlığı içinde kaybolmuş ayrıntıları diline dolayan bir sergi…

Yüz yılı aşkın bir  zamandır, üzerine çökmüş karanlıkta, uykusuz, ayakta, el yordamıyla yürümeye ve hayata tutunmaya çalışan bir topluluk var: Türkiye´den, yani kendi topraklarından, sürülmüş Ermeniler… 

Ortadoğu, İran ve Kafkasya coğrafyalarına yayılmış bu halkın birbirine tutunarak kurduğu duraklar, istasyonlar, gettolar; kısacası Gayan´lar, kurgusal ve kutsal tarihi anlatılarda hiç bahsedilmeyen, unutturulmaya ve üstü örtülmeye çalışılan öykülerle doludur. Erhan Arık´ın imgeleri bugünden geçmişe ve geleceğe yayılan bu öykülerden oluşan konfigürasyonun orta yerinde, kendi içinde girdaplar ve duraklar yaratan bir seçkiyi bize sunuyor.

Mekan ve coğrafyanın baskın izlerinin görüldüğü seçkide, kimi zaman bir iç mekanın kasveti ve yalnızlığı yüzümüze çarparken, kimi zaman pastoral bir imajın serinletici havası ile karşılaşıyoruz. Kucakta uyuyakalmış çocukların, valizlerle göç yolundaki yetişkinlerin ya da eserine bakan mağrur bir heykeltıraşın atölyesi Gayan‘lardaki yaşamın farklı veçhelerini hatırlatmaktadır.

Çoğunlukla durak olarak inşa edilmiş ve yaşam kazandırılmaya çalışılmış mekanlarda sürdürülen hayat, yerel kültürlerin renklerini alsa da bellek ve hatıra: farklı olmanın, bir anda yabancı muamelesi görmenin ve geçiciliğin uyarıcı etkilerini diri tutmaktadır. Kıyıcı müdahalelere açık coğrafyalarda yaşamın tedirgin edici potansiyelleri, her an tetikte olmanın ve uyanık kalmanın gerekleri olarak imajlardan dışarı sızmaktadır.

Foto enstalasyonlarda gündelik hayatın çelişkileri veya sıradanlığı farklı toplumsal katmanlarda, kimi zaman bu tedirginlik ve uykusuzluk halini siliyorsa da, ayrı kuşakların yüzüne sinmiş hüzün, tarih boyunca üretken bir halk olarak nam salmış Ermenilerin yasama umutla bakmasının önüne geçemiyor. 

Tamirci atölyelerinde hayat mücadelesi veren işçilerle; müreffeh bir yasama kavuşmuş bireyleri; düğünlere veya dini ritüellere katılan insanlarla, mezarlık ziyaretinde bulunanları; geçmişin ağırlığı çökmüş çocuklarla geleceğe umutla bakmak isteyen yaşlıların ayrı karelerden bakışmaları, bu halkın benliğine bulaşmış kederi ve umudu aynı çizgide birleştirmektedir.

Beyrut`ta bir akşamın alacakaranlığında apartman sakinlerinin balkondan dışarıya bakışlarından, Ürdün‘de bin yıldır aynı koltukta oturuyormuş izlenimi veren bir kuyum ustasının sebatlı ve dingin görüntüsüne uzanan Gayan sergisinde, parçacıklı/moleküler bir düzenleme görmekteyiz. İkili, üçlü veya çoklu kombinasyonlar şeklinde kurgulanan sergideki imajlar, belli duraklarla ve suskularla (boşluklarla) hem yan yana durmanın hem de diğer kümelerle diyalog kurmanın yollarını aramaktadır. İmajlar, kendileriyle, grupla ve serginin tamamıyla çapraz, yatay ve dikey ilişkiler geliştirerek tekrar tekrar okunabilir, üç aşamalı bir kurgu ile mekana dağılmaktadır.

Gayan sergisi, fotoğrafçılığın bir metot olarak inşa ettiği gerçeklik algısının dokümanter bir uzantısı olarak okunmamalıdır tek başına. Retinal arzuyu gıdıklatan, ajite tonlara ve keskin kompozisyonlara yer açan, patetik kadrajlardan örülü bir imge kurgusu ya da tarihsel/trajik bir olayın ağır yükünü dillendirme iddiası olan bir sunum da değildir.

Gayan sergisi, nesnesine doğru mesafeden konumlanmaya çalışan, gücül (virtüel) olanı buradan araştıran, politik tavırdan çok, mikro politik yaklaşımla okunabilir bir seçki olarak karşımıza çıkmaktadır.

Söylemlerin kolaycılığına yaslanıp politik/ tarihsel/ toplumsal merkezi işgal eden imge rejiminin dışında, nadiren fark edileni, anlatılması mümkün olmayan duyguları, gündelik hayatın sıradanlığı içinde kaybolmuş ayrıntıları diline dolayan bir sergidir. Majör bir dil yerine minör bir dille konuşma arzusundadır Gayan. Kekeleyerek, dili sür-çerek, kararsız kalarak, kimi zaman susarak ama imgenin egemen diline yaslanmadan diri/yeni bir dili sentezleyerek imgeleri yerinden kıpırdatarak yeniden yaşama sokma çabasıdır. 

Fotoğrafçı Erhan Arık, beş yıl boyunca İsrail, Ürdün, Lübnan, Güney Kürdistan, Filistin, İran, Ermenistan, Suriye ve Türkiye’de dolasarak tarihsel bir olayın günümüze taşınmış etkilerine, arkadan veya çevresinden yaklaşarak, sabırla ve inatla, olayın yaşayan taraflarını, duygulanımı ve deneyimiyle iç içe geçirerek bir yeni bir oluşa zemin hazırlamıştır.

Depo Tophane 21 Eylül’de açılan sergi 16 Ekim’e kadar izleyicilerini ağırlamaya devam edecektir.

 

Eş Küratörler:

Mahmut Koyuncu/ Firdevs Kayhan

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 10:28:45