A password will be e-mailed to you.

"İnci Çayırlı: Bütün Türkiye’nin İnci’si. Türk Müziği’nin gelenek zincirindeki yaşayan en kuvvetli birkaç isimden biri."

Çalışma salonuna bir kere bile tek başına girmedi!
Yanında mutlaka Münir Bey ve dahası, bütün İstanbul.

Münir Bey: Tanpınar’a hocalık yapmış Yahya Kemal’in ekürisi ve ne şüphe: Fazlası…

İstanbul: Klasik Türk Müziği’nin taç giydiği memleket. Yazısız, kayıtlara geçmemiş müziğin  kulaktan kulağa, hocadan öğrenciye ‘meşkle’-aşkla?-  aktarılıp, sokaklarında yürüdüğü,  Boğaziçi’nde yıkanıp, göğün yedi katındaki tahtına kurulduğu şehir. O sesler İstanbul’un gökyüzünde  asılı duruyor hala!

Şehrin  bu denli sıra dışı olmasında,  ses hafızasının rolü yadsınabilir mi? İnsan,  yaşadığı yere, yaptığı işe, oturup kalktığı insanlara, yediği yemeklere benzer-miş! Hoca’nın uzmanlık alanı, Neo- Klasik dönem. Bu dönemin müziği yalnızca asaletiyle değil belki de esas olarak lirizmiyle alkışlanır ve elbette zarafetiyle.

Ama bir dakika! Biz şimdi çalışma salonundayız, hoca kapıda göründü. Her zamanki gibi sade taranmış saçlar, pantolon, üzerinde  bir tunik, alçak topuklu şık ayakkabılar, takı yok denecek kadar az ve neredeyse sıfır makyaj. Etrafa belli belirsiz yayılan flu, latif bir parfüm haresi içinde… Notalarını sehpaya koydu. Gerekeni  söyledi, ellerini kaldırdı ve  müzik!

Elimizi vicdanımıza koyup -efendice-  itiraf edelim: Bu coğrafyada -ne yazık ki!- her sektörden  yönetici, yönetme ehliyetini, daha çok bulunduğu yerin yaptırım kuvvetinden alır. İstisnası, istisnadır: Tıpkı hoca gibi. 

Anlatmayı denemek isterim…

Otoritenin şiir hali: Bütün gücünü kendinden   alır. Yalnızca sevgi ve saygıdan beslenir. Onu özel kılan, yaptığı işteki konumu, donanımı, saygınlığı ve adının etrafındaki ‘reel’  efsanesidir. Bu o kadar böyledir ki.. ‘biat etmeye’ doyamazsınız!

Ciddi ve disiplinli: Hatanın limiti ziyadesiyle kısıtlıdır. Kaşını kaldırdı mı,  ortalıkta gezinen münasebetsiz sineğin kanat sesinin bizzat duyulmuşluğu vardır! İzni olmadan,  sahneye çıkarken mesela iğne ucu kadar küpe takamazsınız. Tabii her zaman ama özellikle de konser öncesi, haddinizi bilmek ilk vazifenizdir!

Şakacı, latif ve şahane hikaye anlatıcı: İstanbul’un ve müziğinin başrol oyuncuları ile ilgili inanılmaz zenginlikte anılar, anekdotlar, hatıra defteri notları… En rutin güne güneş gibi doğar, en gergin anlardaki etkisi: Bir bardak sıcak ıhlamurla aynı…  

Zor: Tam da yapılan iş beğenildiği  anda: ‘Her zaman daha iyisi olur!’ NOKTA!

Toleranslı ve şefkatli: ‘Çocuklar’ diye hitap ettiği icracıları kimi zaman neredeyse şımartacak kadar! Aynı zamanda; Hayat Bilgisi dersinin öğretmeni ve Anne!

Akademik: Türk Müziği’nde nota tashihi, üzerine ciltlerce akademik çalışma yapılacak kadar sorunlu bir alandır. Hoca’nın getirdiği nota tartışılmaz. Zira; referansı bizatihi kendisi, yani; içinden bir meltem gibi süzülüp geldiği gelenektir. Eski dilde ‘ismiyle müsemma’ diye bir tabir vardır; tam o vaziyet.

İnci: İstiridyenin içindeki hazine. Mesafeli ve zarif,  pahalı ama mütevazı, pırıltısı kendinde saklı, yalnızca rafine beğenilere hitap eden, dokunduğuna  bambaşka bir asalet katan: Mücevher.

İnci Çayırlı: Bütün Türkiye’nin İnci’si. Türk Müziği’nin gelenek zincirindeki yaşayan en kuvvetli birkaç isimden biri.

‘Öğretmenim, canım benim!’

Bu vesileyle: Ellerinden öpüyorum,  hayranlık  ve hürmetle…


Yazının Notları:

1.Esas sahneye çıkışını görmelisiniz İnci Hoca’nın. O şahane topuzlar mesela… Ki bu model saç ne kadar tehlikelidir, avama düşüvermek noktasında… Ama elbette, hayır. Her zaman, en zarifi… Ya da sade ve şık bir mizanpli. Giysi: Mutlaka siyah ve  minicik ama çok kuvvetli bir broş veya küpe. Yanı sıra,  esas olan: Biraz sonra dinleyeceğimiz müziği kadar latif  ayak sesleri…Yaşadığı yerin, yaptığı müziğin asaletiyle hemhal olmuş beden dili… Bir de  hanımlar, beyler: Sahnede böyle selam verilir! Eğilirken, onurlu ve dik başlı olmak: Altın oran! Lakin, üzgünüm… Öğrenilecek iş… değil. ‘İçinde olması lazım’ insanın.

2.İnci Hoca,  hakkında pek çok çalışmanın yapılabileceği bir isim. Akademik perspektif, repertuar tarihi, müziğin dünü-bugünü-yarını, solistlik, şeflik, radyo günleri, İstanbul ve elbette Hatıra Defteri formatındaki söyleşilerle birlikte  Hayat Bilgisi dersi!..   Oysa, bilebildiğim yayınlanmayı bekleyen  Dr. Murat Derin’e ait tek çalışma mevcut.  Keşke adına kurulacak bir web sitesi ile ve her yaştan öğrencisinin gayretiyle  bu birikim toplumun hizmetine sunulabilse…

3.Konu buraya  gelmişken, iki noktaya değinmek isterim. Birincisi; Türk Müziği ile ilgili çok önemli bir çalışma: Alaturka Records. Uğur ve Çiğdem Işık’ın tasarımı olan site, kendi alanında yepyeni ve çok sürprizli bir kapı açıyor. Girin içeri…  Vazgeçemeyeceksiniz! 

Bu mealde ikinci değinmek istediğim mesele şu: Türk Müziği’nde portre yazma geleneği neredeyse sıfır noktasında. Halbuki bu sektörde İnci Hoca gibi sanatında ve kişiliğinde  kuvvetli nice isimler var.

-Hemen aklıma gelen, yalnızca bir kez karşılaştığım,  diğer ‘istisna’- efsane:  Rahmetli Bekir Sıdkı Sezgin hoca. Yemin etmeden, inanın isterim: Karizması başınızı döndürüyor. Mesleki bilgisinin kırıntısıyla dahi,   Tanpınar’ın Beethoven için dediği gibi: Acımasızca silkeliyor!-

Bu kıymetli hocaların kulaktan kulağa- tıpkı müziğin geleneğindeki yazısızlık gibi- dolanan ‘reel’ efsanelerini  kayıtlı hale getirmek gerek. Mesela;  Cumhurbaşkanlığı Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Şef Yardımcısı Mehmet Güntekin’e ait: ‘Nevzad Atlığ’ın Tanıklığında’- 21. Asır Yayınları.- başlıklı çalışma gibi.. 

4.İnci Hoca, anlatmakla bitmez. Sözü müzikle bağlayalım… Kanatları Gümüş Yavru Kuş. Makam: Nihavend. Söz: Nazım Hikmet. Müzik: Mesut Cemil. Solist: İnci Çayırlı…Daha ne olsun?! 

http://www.izlesene.com/video/kanatlari-gumus-inci-cayirli/1195315

5.Sonsöz,  güncele dair:  Devletin sanatçısı olur. Olmalıdır. Ama nasıl, ne şekilde, hangi şartlarda?  Kısmet olur ise, bir başka yazıda açılımını yapmak üzere… Şimdi: Bütün öğretmenlerin öğretmenler gününü kutluyor, kendimden genç olanlar dahil önlerinde  saygıyla eğiliyorum.

Zira malum: Bize bir harf öğretenin…

Daha fazla yazı yok
2024-12-22 13:30:06