Sarp Keskiner’in, Müzik Hayvanı inisiyatifinin lokomotifi Eray Düzgünsoy’la gerçekleştirdiği kapsamlı söyleşi…
“Sadece sesini duyduk…”
Kadıköy çıkışlı Müzik Hayvanı inisiyatifi; herhâlde bu toprakların en itinalı, en meşgul oluşumlarından biri. Geçen yıl ikinci yaş günlerini kutlamakla kalmayıp bir sürü albüm bastılar, yaydılar; bir bağımsız festival organize ettiler, yurtdışından da işleri dünyaya yayacak münbit sinyaller aldılar. Bunlarla da yetinmeyip, A.K. Müzik ile kapsamlı bir işbirliğine gidip “DOC 1” adlı bir digipack toplama yayınladılar. Sırada dokümanter film ve yepyeni açılımlar var.
İnisiyatifin lokomotifi Eray Düzgünsoy ile aklımızda ne varsa konuştuk…
Senden öncelikle Müzik Hayvanı’nın öyküsünü dinlemek istiyorum. Seni ilkin harekete geçiren neydi, bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Aslında çok basit bir fikirden yola çıktık: Sevdiğimiz müzikleri direkt olarak paylaşabileceğimiz bir ortam yaratmak. Bu fikrin serbestçe tartışıldığı günün akşamında, aklıma şunlar düştü: Ben kompozisyon okudum. Baktım ki okul süreci bitince herkes bir yana dağılıyor ve mezunların bir sürü kompozisyonu, daha icra edilme fırsatı bile olmadan rafta kalıyor. Üstelik gerçekten de çok güzel yapıtlar; elektro akustik kompozisyonlar, çok yenilikçi yapıtlar… En azından dedim, sevdiğim arkadaşlarımın çalışmalarını toparlayabileceğim bir ortam olsun. Böylece bir arkadaşımla beraber bu yola koyulduk. Benim İlhan Berk’in Şifalı Otlar kitabı için yaptığım ve MSÜ öğrencilerine kaydettirdiğim yirmi bölümlük bir beste vardı; önce bunu yayınladık. Ardından Ömer Sarıgedik, eserleriyle bize katıldı. Alper Maral’a teklif götürmüştüm; o da “Ben de varım” dedi… Maral’ın Müzik Hayvanı etiketi ile basılan ilk çalışması, bir oda operası oldu: “Le Grand Testament”. Derken hızla devamı geldi.
Peki, bu albümler, bugün de süregiden “sınırlı sayıda hard copy basımı – web sitesinden ücretsiz paylaşım” formatında mı yayınlandı, yoksa bu yayım formatı zamanla mı gelişti?
Müzik Hayvanı’nın bugün sürdürdüğü yayım formatına daha ilk günden karar vermiştik; dolayısıyla albümler hep bu formatla yayımlandı. Tabii, yeni albümler gelmeye başladıkça minütaj konusu gündeme geldi. Albüm dediğimiz format nedir, bu formatın tanımı nasıl olmalı? Albüm kısa mı olmalı; yoksa klasik albüm süresini mi benimsemeliyiz? Birkaç parçadan oluşan albümler yayınlayacak mıyız? Bir süre kendi aramızda, uzun vadeyi de hesap ederek, bunları müzakere ettik. Ayrıca, Müzik Hayvanı’nın yapısal anlamda nasıl nitelendirilmesi gerektiği üzerine de uzun uzun kafa yorduk: Müzik Hayvanı bir plak şirketi mi olacak? Cevap, hayır. Peki bir inisiyatif mi? Evet.
Albümleri ücretsiz olarak paylaşıma açmak, lisanslama, eser hak sahipliği gibi konulara da epey kafa patlattık. Biz böyle ilerlerken, bu fikri paylaşıp teklif götürdüğümüz sanatçılar ve çevremiz “A, evet; neden olmasın, mantıklı geliyor” diyerek hem bize sahip çıktı, hem de işi paylaştı. Şu anda yirmi dört albüm var listede.
http://www.youtube.com/watch?v=n6YMy2eZMZA
Peki, süreç böyle ilerlerken hiç farklı bir fikir, istisnai bir durum ortaya çıkmadı mı?
Şöyle kırılmalar oldu: Başlangıçta sadece avant-garde müzik, çağdaş müzik, ses enstalasyonları, audio art basalım falan derken, bu paylaşım metodu öyle rağbet görmeye başladı ki caz, indie rock, yeni folk gibi bazı alt kümeler ortaya çıktı. Biz de bunun üzerine 2012’de Örs ve Mast olmak üzere, iki alt etiket açtık. Bununla eş zamanlı olarak, bilhassa tanıtım, duyuru ve albümlerin dağıtımı anlamında bir handikaplar zinciri oluştu. İşe yetişememeye başladık. Örneğin MH etiketiyle albümleri yayınlanan indie rock ve yeni folk grupları, bizim vasıtamızla ciddi bir dinleyici kitlesine ulaşmaya başladı ve şöyle bir durum ortaya çıktı: Urfa’dan Adana’ya, İzmir’den Trabzon’a kadar ülkenin dört bir yanından hard copy albüm talepleri gelmeye başladı. Fakat bizim hard copy baskı adedimiz sınırlı sayıda; 160 ila 500 basıyoruz. Bunu aşmak için, 2014 itibariyle A.K. Müzik ile bir işbirliğine gitme kararı aldık. Özellikle Örs’ten yayınlanacak indie rock ve yeni folk albümlerinden bazılarını A.K. Müzik basıyor olacak.
Elbette bu durumda işin içine ticaret de gireceği için biz seçici konumda olmak yerine, bu çerçevede hangi grupların albümlerinin basılacağı kararını A.K. Müzik’e bıraktık; sadece önerici ve destekleyici bir konumda kalmayı seçtik.
Açıkçası ben bir yerde bu noktaya varacağınızı düşünmüştüm; Müzik Hayvanı’nın benimsediği yayım politikasını düşündükçe…
Ama şu var ve bu noktayı pek kaçırmak istemiyorum: Müzik Hayvanı olarak değil, Örs etiketi altında basılacak bu albümler. Mesela, Müzik Hayvanı’nın bugüne dek albümlerini yayınladığı Tolga Tüzün, Oğuz Büyükberber, Şevket Akıncı, Alper Maral gibi pek çok isim, müzik endüstrisi içinde zamanında albümleri basılmış isimler ve o süreci çok iyi bilen insanlar. Hatta o süreçten zaman zaman çok yılmış ve zaten bu yüzden Müzik Hayvanı’nın duruşuna, manifestosuna, tercihlerine inanıp bizim yanımızda olmayı seçmiş isimler. Bu yüzden bizimle beraber çalışan, bize destek veren tüm isimlerin karşısına yine aynı prosedürleri koymak, her şeyden önce Müzik Hayvanı’nın varoluş ve kuruluş felsefesine ters.
http://www.youtube.com/watch?v=EaX7GlpKz30
O zaman tam da bu noktada, bir nevi almanak görevi gören Müzik Hayvanı’nın ilk toplama albümü “Doc 1”den bahsedelim mi?
Evet; bu albüm işte az önce sıraladığım prosedürlerden uzak kalmayı seçmiş MH sanatçılarının kompozisyonlarından bir seçkiyi içeriyor. A.K. Müzik tarafından bundan böyle her yıl basılacak bir tür “Müzik Hayvanı yıllığı”. Bu albüm, standart prosedürlerle ve dağıtım kanalları vasıtası işe dağıtılıyor olacak.
Hangi şehirlerden ne gibi geri dönüşler oluyor, peki?
Manisa’nın köyünden bile albüm indiren, albüm talep eden var. Mesela bize Samsun’dan ulaştılar; üç aylık bir dizi panel ve sergi için. Bize siteden ulaşmışlar ve sağ olsunlar, davet ettiler. Bir de bize ulaşan her insan, “Ben bu işe nasıl destek verebilirim” diyerek geliyor. Bu destek, işin en başından beri dağıtım konusunda da mevcut. İstanbul’dan Lale Plak, Opus 3 A, Zihni Müzik gibi çok önemli albüm satış noktaları, daha en başından “Biz bu albümleri burada bulundurmak istiyoruz” talebi ile geldi. Son olarak San Fransisco’dan bize ulaşan bir takipçimiz, albümleri Amerika’da yaymak üzerine bir teklif getirdi. Japonya’dan ise çok büyük bir ilgi var; ki Japonya ile ilişkilerimiz son derece sağlıklı ve verimli ilerliyor.
Ben albüm dendiği zaman, belki de ait olduğum jenerasyonun ve o jenerasyonun tüketim – aidiyet alışkanlıkları gereği; hard copy formata inanan bir dinleyiciyim. Albümü dinlerken kapağı elime alıp görsel materyalleri incelemek; kim ne çalmış, kim kaydetmiş, kim mikslemiş, nerede ve ne zaman kaydedilmiş, bir metin varsa o metin ne söylüyor gibi hususlara dikkat ederim. Bu hususlar, o albümle bir iletişim kurmamı sağlıyor. Sonuçta Müzik Hayvanı ve alt etiketlerinde yer alan tüm albümler de günlük tüketime yönelik müzikler içermiyor, ki albümü alıp birkaç dinlemeden sonra bir kenara atalım… Aslında, her biri belge niteliğinde albümler… Bir albümü siteden indirdiğim zaman, o albüm daha önce indirmiş olduğum binlerce şey arasında yok olup gitmeyecek mi? Ezcümle; hard copy baskıyı tercih edenler kimler ve neden bu formatı tercih ediyor?
Ben de seninle aynı fikirdeyim ve aynı şeyleri söylüyorum. Hatta bazı albümlere o fiziksel teması güçlendirecek insert, broşür gibi bazı ek malzemeler de ekledik. Fakat bu albümlerin yeni jenerasyonlarla da buluşması gerekiyor. Yeni jenerasyon ve müziği başından itibaren dijital olarak saklamayı sevenler, hard copy formattan hiç haz etmiyor. Sevmiyor adam; hatta evinde yer işgal etmesi fikri bile onu rahatsız ediyor… Bunu fuzuli gördüğü gibi, politik olarak doğru bulmayan da bir cephe var: Sahip olmaktan kaçma, kaçınma; bunu doğru bulmama duruşu. “Haybeye petrol türevi tüketimi, kâğıt tüketimi” gibi haklı karşılanması gerektiğini düşündüğüm yaklaşımlar da var. Tüm hayatını akıllı telefonu, tableti, lap topu üzerine kurup, hayatında CD Romunu çalıştırmamış bir yeni nesil var.
http://www.youtube.com/watch?v=p4CjovUGbjI
Bu kitlenin, format tercihleri konusunda, birbirine karşı nasıl bir ağırlığı var?
Dijitali tercih eden kitle, gittikçe büyüyor. Ben bunu iki sene önce yirmi yaşında birisinden duyuyorsam, şimdi yirmi iki yaşında birisinden duyuyorum… Bu dinleyici, dört yıl sonra altı yıldır bu tüketim alışkanlığına sahip olacak ve bu tüketim biçimi gittikçe kemikleşecek.
Arşivciler ise “İllâ hard copy” diyor. Odasında on tane CD’si olan adam arşivci değil. Arşivciler için kartonetin içine bir çıkartma koyup, her albümü numaralandırdık.
Aslında zaman ilerledikçe, kimi hard copy albümlere daha çok detay eklemek gibi niyetlerim var. Mesela halen hazırlıkları devam eden ve görsel materyallerin epey önemli olduğu sekiz CD’lik bir Fluxus seti var. Almanya ile beraber yürüttüğümüz bir proje; işin başında Fluxus arşivi konusunda dünyada tek isim kabul edilen ve aynı zamanda Müzik Hayvanı sanatçısı Stefan Fricke var. Kendisinin elinde inanılmaz bir Fluxus arşivi var ve Almanya’da bu gibi bir projeyi basmak, Avrupa Birliği’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz sebebiyle pek olası görünmüyor.
Audio art, radio art, “electronic poem” gibi yeni bir kol açmaya çok niyetliyim. Bu setin, bu yeni kolun başlangıcı olmasını istiyorum.
http://muzik.stereomecmuasi.com/2011/12/muzik-hayvani-stefan-fricke-liszten.html
Peki, eser hak sahipliği ve telif konusu nasıl çözülüyor?
Sanatçılar, eğer meslek birliği üyesi ise bunu kartonette belirtebiliyor. Ayrıca, uluslararası geçerliliği olan Creative Commons lisanslarını da alıp albüme ibare olarak koyabiliyorlar. Şimdiye dek yirmi dört albümden sadece üçü CC lisanslı, bir kaç sanatçı da MSG üyesi. Biz bu gibi şeyleri tamamen sanatçıya bırakıyoruz; hiçbir yere üye olmayı da önermiyoruz. Böyle bir görevimiz veya konumumuz olması gerektiğini de düşünmüyoruz. Bir sanatçı sözleşmemiz falan da yok. İsteyen herkes, albümünü ayrıca uluslararası dijital satış mecralarına koyabilir; bu konu da son derece rahat. Tüm bu limitlere başından beri karşıyız.
Bir inisiyatif olarak, MH etiketli albümlere de şöyle bakıyoruz: Bu albümler bizim değil. Bu albümler, birer ses nesnesi olarak bize çarptı. Zaten ortada olan kayıtlardır ve onu üretenlere aittir veya paylaşıldığı andan itibaren onu dinleyen herkese aittir. Bir kompozitör ve Müzik Hayvanı kurucusu olarak ben olaya böyle bakıyorum.
Hard copy dağıtımı neden sadece İstanbul ile sınırlı?
Şimdilik öyle; ama bizden hard copy talep eden herkese posta veya kargo ile albüm yolluyoruz. İlk baskıların çoğu, albümün lansman konserinde tükeniyor. Başlarda, durumun ne derece butik olduğu anlaşılana kadar, isteyen gelip dağıtım noktalarından istediği kadar albümü kaldırıp gidiyordu. Beşer, onar… Mesela, Milliyet tam sayfa haber yaptı; başlığı “Müzik Hayvanı’ndan bedava albüm!”. Böyle bir başlık olabilir mi? Neyse ki zamanla duruşumuz anlaşıldıkça ve dağıtım noktaları da albüm takipçilerini suiistimale karşı üslubunca yönlendirdikçe bu iş yoluna girdi. Biz Müzik Hayvanı olarak albümlere fiyat biçmeyiz, biçemeyiz; ama dükkânlar dilerse kumbaraya bağış için bir alt limit koyabilir. Bu inisiyatifi onlara bırakıyoruz.
Çıkacak albüm sayısı arttıkça, Bağımsız Festival yayıldıkça işler sıkışmayacak mı? Her ay birkaç albüm yayınlamak, yukarıda sıraladığın epey itina gerektiren detaylara sahip projeleri eş zamanlı yürütmek, lansman konserlerini organize etmek zor olmuyor mu?
Aslında, yayın takvimi sıkıştıkça Müzik Hayvanı ekibi de doğal bir şekilde genişliyor. Albümlerin masteringini, kartonet tasarımını biz yapıyoruz. Her işin bir sorumlusu var. Lansman konserlerine koşuşturan bir gönüllü ekip var; CD standları işini yürütenler, grubun sahne öncesi ihtiyaçlarını kolaylayanlar, fotoğraf ve video ile konseri belgeleyenler vs.
http://muzikhayvani.wordpress.com/
2014 bize başka neler getirecek? Sırada hangi albümler ve projeler var?
Serdar Ateşer külliyatı ilk sırada; toparlamaya devam ediyor Ateşer. Gezi sürecinde ve senenin sonunda Dunia’ya (Kadife Sok, Kadıköy – e.n.) sıkça gelip gitti ve bir takım müzisyenlerle epey kayıt yaptı. Bunların da basılması söz konusu. Alper Maral’ın benim çok kıymet verdiğim blok flüt eserleri var; daha da heyecan verici olanı, Mert Topel ile zamanında kaydettiği Control Voltaj kayıtları var. Örs altında ise Rehber’in yeni albümü çıkacak.
Ayıca Örs ve Mast’ın yanına, Kronovox Archives başlığı altında yeni bir dal açıyoruz. Bu dal kapsamında, 90’ların başından bugüne dek gün yüzü görmemiş ev ve konser kayıtları, yayınlanmamış parçalar, özel buluşmalar, sesli belgeler yayınlıyor olacağız. Saska’nın ikinci albümü ve Saska RR’nin üç EP’si, 2 Mekanik kayıtları, İstanbul Blues Kumpanyası’nın doğaçlamaları; Yuri Skies ve De-r’in albümleri, Noksan kolektifinin tüm konser kayıtları gibi daha önce günışığı görmemiş pek çok şey yayınlanacak. Bu kapsamda, saydığım projelerde beraber çalışmış Osman Kaytazoğlu, Tuna Pase, Erdem Helvacıoğlu, Cem Karal, Fergün Urgancoğlu, Orçun Baştürk, Özün Usta, Herman Taşçıoğlu, Serdar Kökçeoğlu, Tonguç Gökalp, Umut Çağlar gibi ses ve tını madencilerinin pek çok işi ile karşılaşacağız.
Kronovox Archives’ın çok önemli bir amacı var: Her albüm, aslında 1993 – 2013 döneminde Türkiye’de marj dışı ne kaydedildiyse onu belgeliyor. Bu belgeleme özelliğinin bir başka işlevi de “90’larda, 2000’lerde millet bu ülkede nasıl müzikler kaydetmiş” diye merak edeceklere yol gösterecek olması…
Bir diğer amacımız ise geçen yıl Kadıköy Sahne’de ilkini düzenlediğimiz Bağımsız Festival’i hem yurtiçinde, hem yurtdışında yaygınlaştırmak.
Tüm Müzik Hayvanı albümlerini www.muzikhayvani.com adresinden indirebilir; hard copy albümlerin dağıtım noktalarına siteden ulaşabilirsiniz.