On Your Horizon ile yeni EP’leri Turbulent ve dahası hakkında konuştuk.
İstanbul müzik sahnesinin çizgisini koruyan gruplarından On Your Horizon, 4. çalışması Turbulent’i 9 Haziran’da Müzik Hayvanı desteğiyle yayınladı. 3 parçadan oluşan EP’de grubun kemik kadrosu Rammy Roo (gitar), Yasemin Özler (viyolonsel), Tuğrul Gültepe (bas) ve Ender Akgün’ü (davul) duyuyoruz.
Efe Demiral: Müzik Hayvanı’ndan çıkan yeni EP Turbulent’ten bahsedelim biraz. Süreç nasıl oldu? Turbulent albüm öncesi bir ara sıcak mı?
Rammy: Geçen yaz Hayyam Stüdyolarında kaydettiğimiz ve henüz yayınlamadığımız albümü biraz gayri ihtiyari nadasa bırakıp, yeni bir parça yapmaya, kaydetmeye karar vermiştik. The Walk burada oluştu. Bir yandan gitar ve granular sentezlemeyle müzik yapmaya çalıştığım bir projeden Plateau, diğer yandan konserlerde bir süredir çalıyor olduğumuz Cactus Song’u da ekleyince böyle bir EP hasıl oldu. Turbulent, müzikal anlatımdan ziyade, farklı ses örgülerini deneyimlediğimiz bir geçiş dönemi albümü. Bizim için biraz kilit bir noktada yer alıyor. Bundan sonrası için yapabileceklerimize dair bize bir takım ön fikirler sunduğunu düşünüyorum.
On Your Horizon ve In, Empty’nin ardından Turbulent 3. EP çalışmanız oluyor yanılmıyorsam. Turbulent’te diğer iki EP’ye ve Home albümüne göre gitarların üst üste bindiği katmanlı müzikten biraz uzaklaşılmış gibi hissettim. Bu yönelim grubun bundan sonraki müzik çizgisi adına belirleyici mi?
Yasemin: Müzik çizgisini belirleyici diyemeyiz ama daha önce çıkan albüm ve EP’lere göre daha farklı bir yöne ilerlediği doğru.
R: Turbulent’ta birbirine itiraz eden üç parçanın bize sunduğu biçimsel yolları takip edeceğiz mutlaka ama müziğin muhteviyatına katmak istediğimiz daha çeşitli argümanlarımız var.
The Walk/Nuclei parçasına bir klip de çektiniz. Bu parçada grubun çellisti Yasemin Özler’i vokallerde duyuyoruz. Bundan sonra böyle tercihler artabilir mi?
Y: Kullandığımız enstrümanlar müziğin gerektirdiği ölçüde şekil alıyor. İlerleyen süreçte ne sıklıkta vokal kullanılacağı da buna bağlı.
R: Vokal, şimdiye kadar kullanmayı amaçladığımız ama pratikte çekimser kaldığımız bir enstrümandı. Gerek duyduğumuzda hep beraber şarkı söylüyor veya sadece bağırıyor olabiliriz.
Turbulent çalışmanız müzik stili olarak On Your Horizon adına bir değişiklik ve dönüşüm çağrıştırıyor gibi. Bunu Cactus parçasında sezebiliyoruz, en azından düzenleme olarak. Bu durum grubun içerisinde anıldığı post-rock dünyasından biraz ayrı duracağını mı gösteriyor? Post-rock müziğinin günümüzdeki geçerliliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
R: Aslında başından beridir beslendiğimiz nokta güncel post-rock estetiği olmadı. İlerleyen zamanlarda Talk Talk gibi türün ilk akım temsilcilerinden çokça feyz aldıysak da bu yaptığımız müzikten ziyade, onun altını dolduran felsefenin biçimlenmesini sağladı. Endüstrinin ve popüler kültürün tecavüzüne uğrayıp tüketim metası oluveren şey bir müzik stiliyse, durup düşünmemiz gerek. Bir post-rock grubu olarak anılmak da bu ölçüt dışında bize rahatsızlık vermiyor ama artık orada değiliz.
Ben biraz da parçaları yapma ve düzenleme sürecinizi merak ediyorum. Gruptaki herkesin bir yandan farklı işleri ve çalışmaları olduğunu biliyorum. Kişisel uğraşıların dışında tüm grup bir araya gelebilecek zamanı yeterince yaratabiliyor mu? On Your Horizon sürekli bir arada olabilse bu durum üretkenliği daha da arttırır mıydı?
R: Herhangi birimizden gelen bir fikrin etrafında toplanıp çalarak, doğaçlama yaparak parçaların oluşmasına katkı sağlıyoruz. O fikrin zaman içinde nasıl dönüştüğünü duymak çok keyifli. Birlikte daha sık çalmak doğal olarak hem daha fazla hem de daha farklı üretimler yapmamıza neden olurdu.
Ender: Elbette biz de müzik ve üretmek dışında başka hiçbir işle kafamızı meşgul etmek istemezdik; ancak şartları da lehimize çevirip içimizden gelen müziği yapmaktan vazgeçmeyi istemiyoruz. Bir araya gelmek çoğu zaman zor oluyor. Biz de bir araya geldiğimiz üretebildiğimiz zamanları mümkün oldukça iyi değerlendirip yeni işler çıkarmaya çalışıyoruz.
Y: Zaman, yaşadığımız dünyaya bakarsak çok zor yaratılabilen ve aslında çok değerli bir şey. Bir araya gelmek çoğu zaman zor oluyor. Elbette bunun da kattığı şeyler var. Özlemek, beraber çalmaya başladığın an uzun süre içinde beklettiğin şeyleri daha kolay ya da daha tutkulu ortaya çıkartıyor. Daha sık bir araya gelmek tabii herkesin arzu ettiği bir şey ve üretkenliği daha da artıracağı kesin.
Grubun önceki EP ve çalışmalarına yurtdışından gelen tepkiler ve beğeniler var mı? On Your Horizon hem yabancı dilde söz hem de müzikal içeriği bakımından aslında yurtdışı sahnesine de uygun bir grup. Yurtdışı ile ilgili planlarınız elbette vardır. Bu planlara ulaşmayı en güç kılan noktalar neler?
R: Bir önceki albümümüz yurtdışında Fluttery Records tarafından yeniden basılmıştı. Şimdiye kadar birkaç yurtdışı konserini iptal etmek zorunda kaldık. Öncelikle iletişim kanallarındaki zayıflık önümüzdeki en büyük engel. Avrupa’nın oryantalist satınalıcılığının ötesinde promoter’lar bulmak gerekiyor. Türkiye’de bile üç beş şehrin dışına müziğimizi aktaramıyor olmamız yerel gruplar olarak kolektif işlere girişmemiz gerektiğine işaret ediyor.
İstanbul müzik sahnesi yaklaşık son 5 yıldır akustik minvalli ve hafif sözlü müziğin himayesinde ve kemik bir dinleyici kitlesini de beraberinde götürüyor. Genel dinleyici de bir yerde kendince ‘sadede’ gelmek istiyor gibi. ‘’Müzik falan tamam da, ben eğlenmek istiyorum.’’ hali mevcut. On Your Horizon, çizgisini hiç bozmamış bir grup olarak bu çoğul müzik değişimden nasıl etkilendi? Tanınırlığınızdaki artışı konser mekanlarında görebildiniz mi?
R: İnsanların daha fazla şarkı söylemek veya şarkılara eşlik etmek istemelerini normal buluyorum. Kitlesel bir dinleyici topluluğuna sahip olmayan ve bunu amaç da edinmeyen bir ekip olarak bu değişimin bizim için pek de kötü bir sonuç yarattığını düşünmüyorum.
E: Biz hakim anlayışın aksine müziğimizi dinleyicilere ulaştırabileceğimiz bir çok mekanda ve organizasyonda sahne alabildik. Bu süreçte özellikle festivallerin, kendi özel projelerimizin ve büyük konserlerin sonrasında konserlerde daha fazla insanla müziğimizi paylaşabildik. Ancak burada hala önemli olanın ne istediğini bilen, bizi “moda” olduğu için dinlemeyen insanlarla yollarımızın kesişmesi. Diğer türlü biz de o dinleyiciye kendimizi, müziğimizi doğru anlatamayacağız, onlar da sadede gelemediklerinde başka arayışlara yönelecekler. Biz yine içimizden geldiği gibi çalmaya müzik yapmaya devam edeceğiz, bize eşlik eden insanların güzelliği de bizi motive ediyor.
Son 3 konserinizi Peyote, Nublu ve Karga’da vermişsiniz. On Your Horizon’u dinleyiciler daha önce birçok önemli festival ve etkinlikte de dinleme fırsatı buldu. Benim hatırladığım 2013’te The XX’in alt grubu olarak sahne almıştınız. Büyük konserler grubun ivme kazanması açısından etkili oluyor mu?
E: Gerek festivaller gerekse de büyük konserler müziğimizi ilk defa dinleyecek insanlara ulaşmamız için önemli fırsatlar oldu. Grubun tanınmasının yanı sıra bize sahneye daha kalabalık çıkma fikrini ve imkanını sağladı. Yaylıları ve üflemeleri kullandığımız bu konserler sonrasında biz de müziğimizi daha genişletme fırsatı bulduk. Bir sonraki albümde dinleyiciler bu etkiyi daha fazla hissedecek.
Son olarak önümüzdeki en yakın konserler ve etkinlikler neler olacak?
R: Henüz planladığımız bir konser yok. Sahnede olmaktan her ne kadar keyif alıyor olsak da ilerleyen süreçte daha çok yeni kayıtlara ağırlık vermeyi planlıyoruz.