Ahmet Hamdi Tanpınar
Geçen yaz, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Huzur’unu okumaya başlayan bir arkadaşım, kahve arası sohbette, ‘Yalnız bu Nuran çok şerefsiz bir kadın. Sinir oldum ben ona. Mümtaz da salak!’ deyiverdi…
‘Huzur’ deyince, elbette Nuran ile Mümtaz’ın aşkı ama onunla eş zamanlı İstanbul, müzik, mimari, kültür- tarih tartışmaları vs.. aklına gelen biri olarak bu tespite hem şaşırdım, hem de hoşuma gitti.
Hatta kahve sohbeti sürerken, ciddi ciddi aklımdan geçen şu oldu: ‘Yalnızca roman kahramanlarını çekiştirecek bir mecra mı oluşsa acaba?.. Şöyle afiyetle dedikodularını yapabileceğimiz kıvamda!.. ’
Yazıya giriş nedenim, Handan İnci’nin Ahmet Hamdi Tanpınar hakkında yazdığı ‘Orpheus’un Şarkısı- Tanpınar’ın Romanlarında Aşk ve Kadın’ adlı incelemesi.
Handan İnci, kitabında Tanpınar’ın romanlarındaki kadınların ‘hallerini, konumlarını değiştiren- belirleyen’ iki erkek tipinden söz edip, diyor ki; ‘Biri; dış görünümüyle cazip, parasal açıdan güçlü, hayat karşısında iradeli ve yönlendirici, diğeri çevresinin dikkatini çekebilecek özelliği olmayan, silik, beceriksiz bir erkek.’
Bu tespiti Huzur’un Nuran’ı üzerinden tartışmak isterim- Bir miktar, ‘dedikodu’ şeklinde!
Nuran, genç bir kız iken kaybettiği babasına ve sonrasında onun yerine ikame ettiği, babasıyla neredeyse aynı özelliklere sahip dayısı Tevfik Bey’e hayran bir kadın.
Baba da, Tevfik Bey de entelektüel. Dahası: Etraflarını belirleyecek kuvvete sahip, güçlü kişiler. Nuran, onların rind meşrep tavrından ve hayata dair biriktirdiklerinden çok şey öğrenmiş bir kadın. Bu bakımdan şanslı ve önemlisi: Şansını heba etmeyen, onun izinde yürüyüp kendini inşa eden biri.
Buraya kadar sorun yok.
Sonrasına bakalım: Nuran’ın evlendiği ve bir çocuk sahibi olduğu Fahir, onu kiminle aldattı? Yalancı, üç kağıtçı, nerde para- pul sahibi varsa ona temenna eden, fitnenin alası ve ziyadesiyle şehvet sahibi, Emma ile.
Çok güzel!
Şimdi, Nuran’ın Fahir’den büyük hayal kırıklığı ile ayrıldıktan sonra Ada Vapuru’nda eski plaklar, Münir Nureddin vs.. faslının bahanesiyle tanıştığı Mümtaz’a bakalım.
Mümtaz’ın babası bir akşam vakti gözünün önünde işlenen bir cinayete kurban gitti. Sonrasında annesini de kaybeden kimsesiz çocuk, amcasının oğlu İhsan’ın koruması altına verildi. İhsan, tıpkı Nuran’ın babası ve dayısı gibi etrafındaki kişilere ve hayata şekil veren güçlü karakter. Mümtaz, İhsan’dan ve Galatasaray Lisesi’nden tarih- kültür- medeniyet dersi alırken, İhsan’ın karısı Macide’den şefkat gördü. Macide, İhsan’ın entelektüel gölgesini umursamayan, orada insanlığıyla varolan kadın. Bildik, sıradan güç savaşlarının dışında kalmasını, kişiliğinin – farkında olmadığı- farklı anlamdaki şekline borçlu.
Meşhur aşka gelirsek… Nuran, başlangıçta çok sıra dışı bulduğu ve aşık olduğu Mümtaz’ı sonrasında nasıl da küçümsedi?.. Romanı okuyanların malumu. ‘İki arada bir deredesin. Mütemadiyen mazidesin. Depresifsin. Ölülerle meşgulsün…’ ve dahası..
Peki, Mümtaz’ın bütün bu ‘küçümseme faslında’ hiç mi suçu yok?
Olmaz mı ve şöyle: İlk ve son ve ‘affedilmez kabahati!’ sorgusuz- sualsiz, hesapsız- kitapsız aşık olmak ve bunu saklamak ne kelime?.. Samimiyetle söylemek.
Ayrıca aşkın rüzgarına kapılıp – bütün gerçek aşıklar gibi- kendi merkezinden uzaklaşmak. Kendisi olmaktan vazgeçmek.
İnsanlık tarihi kadar eski bilgi şahittir: Aşk terazisinde, -bilinçli, bilinçsiz- kefesi yüksekte olan ‘kibirden küfelik’ vaziyete geliyor.
Yalan mı?
Ve.. tali faktörleri es geçelim lütfen!
Yakışıklı, insan, entelektüel ve evet; elbette kafası karışık- ki bu çok güzel bir şeydir esasen- ve Nuran’a çok aşık Mümtaz, hiç değilse bir parça hesap adamı olsa idi, ‘kaybeder miydi’ bu meselede?
E, ‘olsaydı o da!’ demeyecek diy mi hiç kimse! Zira aşkın doğasına ters, hesap- kitap- yalan- dolan vs..
Aksinin adı, malum: Bazen mantık, bazen şehvet.
Böyle yüksek edebiyatta spoiler saçmalığına yer yoktur. O yüzden burada finale de değinmek serbest ve şart. ‘Suad mutlu yuvamızda intihar etti! Seninle olamam artık!’ bahanesiyle Mümtaz’la yolunu ayıran Nuran, kime döndü dersiniz?
Bildiniz: Emma’nın yalan ve şehvetine doymuş ve onun tarafından bir güzel- pardon!- ‘boynuzlanmış!’ Fahir’e!
Şimdi tabii şu da var: Nuran’ı böyle çekiştirirken, istemem ki erkek okurlar, otomatiğe bağlayıp, Nietzsche falan hatırlasın: ‘Kadının yanına kırbaçsız gitmeyin!..’ makamında.
Yok öyle bir ezber.
Zira bu işin kadını ve erkeği farklı değil birbirinden.
İki tarafın da bayılıp taptıkları, öğrenilmiş ve vazgeçemedikleri , ‘güç’ kaynakları ortada. Buna teslim olmayan belki bir avuç. Belki daha az. Ek olarak: Samimiyetsizlikten yakınan- hemen- herkes, bu işlerde önce, samimiyeti kovuyor yanından. Tekme tokat hem de!
Var- dır değil mi, bunun da bir sebeb-i hikmeti?!
… Velhasılı kelam: Nuran hakkında arkadaşım kadar keskin şekilde ‘şerefsiz’ demem- diyemem ama onu, çocukluğunun güçlü erkeklerinin üzerinde yarattığı kompleksi aşamamış ve bu yüzden de çok güzel, çok tatlı bir aşığı kaçırmış kadın olarak hatırlarım ki.. ne şüphe, esasen kaybeden kendisidir.
Yok. Yalnızca dönmek zorunda olduğu berbat kürkçü dükkanı meselesine istinaden değil, her anlamda.
Handan İnci’ye atıfla, mesela: Şeklini, karşısındakini erkeğin şekline endekslediği için de.
Notlar:
1. Tanpınar ile Mümtaz ilişkisi- bir miktar özdeşlik anlamında- çok konuşulan konudur. Aşka dair de bunu söyleyebiliriz. Yaşadığı dönemde hemen her kesim tarafından itilip kakılan ve dahası şu çok ünlü ‘sükut suikasti’ ile ‘öldürülen’ yazar, günlüklerinde kadınsızlık ve parasızlıktan ne çok şikayet eder…
Sorarım size, bugün yaşıyor olsaydı ya da yaşadığı dönemde, bu kadar büyük bir yazar olduğu görülse- kabul ve ilan edilse?- idi hadi parasızlığı geçtim, ‘kadınsızlık’ .. mümkün olabilir miydi allahaşkınıza?
2. Aşkta samimiyet, hesapsızlık vs.. derken, ‘salya sümük’ vaziyet kastedilmiyor tabii. Şükür ki; hem çok aşık ve hem de estetik ve asil olmak mümkün.
3. ‘Nuran’ın üzerinde mahalle baskısı vardı, kızı hastaydı, bu ilişkiye taş koyuyordu vs..’ faslını kati surette kabul etmiyorum. Suad’ın intiharını ayrılık için bahane olarak gördüğü de; doğrusu, açık ve net. Yani: Mümtazcıyım ben! Sonuna kadar hem de!
4. Çünkü, Mümtaz: Vur ensesine al lokmasını ya da nikahlan da, her akşam elinde bir ekmek, iki poşet eve dönsün, çorbasını içip, evlatlarının başını okşasın, hayatının sonuna kadar da sana kul- köle- kurban … makamında biri değil. Huzur’suz o! Hem de en yüksek mertebeden. İnsanlığı, gerekirse eve poşet ve ekmekle de döndürebilir onu ama, o içindeki bi- Huzur kişinin elinde Demokles’in Kılıcı var ve o keskin kılıç bir gün bakarsınız hem de hiç ummadığınız anda, çat! diye alır kellenizi! Çünkü o, kendisine ‘kıyan’ kişi. Karşısındakine ne yapmaz?- olumlu anlamda- O yüzden diyorum ya: Esas, Nuran Mümtaz’ı taşıyamadı ve kaybetti!.. diye…
5. Son olarak… Adet bozulmasın. Müzikle bitirelim- yine. Mümtaz’ın, aşkın bittiğine kesin olarak kanaat getirdiği gün Talimhane’de acı içinde yürürken evlerden birindeki açık radyodan kulağına gelen şarkı ile. ‘Şahane Kadın’ın sesinden. ‘Şahane gözler…’
http://www.izlesene.com/video/muzeyyen-senar-sahane-gozler/5724407