Yaygara Sanat İnisiyatifi’nin 17 Aralık 2012-13 Ocak 2013 arasında gerçekleştirdiği Göz Kararı adlı karma sergisinde Mehmet Ali Boran imzalı Mülteci başlıklı fotoğrafın akla getirdikleri…
“Şehrin kalabalığından, taşranın tenhalığından kaçan gençler umutsuzluk içinde viranelere sığınır, sığınacak bir kucak ararlar” diyordu Andy Warhol.
Mehmet Ali Boran imzalı fotoğrafa ilk bakıldığında, bir grup gencin, belirli bir sıra dahilinde çömeldikleri ya da gizlendikleri görülmekte, fotoğrafın künyesine bakıldığında ise “mülteci” olarak isimlendirildiği okumaktayız. Peki görüntü ve isimlendirme fotoğrafın ne anlattığını, anlatmada ya da anlamaya yeterli mi? Sanatçı, insanlarla tasarladığı çalışmasını “mülteci” diye nitelemiş, fakat gerçekte bu adlandırmayı neden yaptığı belli değil. İnsanlar gizlenmiş, ama neden gizlendikleri hakkında herhangi bir fikir vermiyorlar, hatta gerçekte gizlenmişler mi o da belli değil… “Mülteci” olma durumunda, kişi ya güven içinde ya da tehdit altındadır. Güvende olma durumunda istediği yaşam düzenine ulaşmıştır, gizlenmesi için sebebi kalmıştır, yüz ifadesine sevinç hakimdir. Tehdit altında bulunma ise, iktidar olanla karşı kalma durumunu ifade eder, kişi belirlenen yasalarda öteki olandır. Tehdit karşısında bulunduğu gibi, tehdit olmaktadır. İktidar ve kurumları, gözetleyici ve koruyucudur, bu vasıflarını gözetleme kuleleri, sınır telleri, projektörler ve eli silahlı sınır muhafızları yerine getirmektedir. Böyle bir tablo ile karşılaşan “mülteci” panik durumuna girer, yüzünde korku ve endişe hakim olur.
Fotoğrafta bahsettiğimiz bu durumlardan hiçbirisini görmüyoruz, peki neden “mülteci”? “Mülteci” olarak isimlendirilen çalışma karşısında insan, gerek bu kavram hakkındaki yargısı gerekse de sanatsal bir tasarıyı gerçeklikle bağdaştırma önyargısıyla bir grup mülteciyle karşı olduğunu kabul eder. Her insan neredeyse evrensel bir mülteci yargısına sahiptir. Bu kavram kullanıldığında, baskılardan kaçan, daha insani yaşam koşulları aramak için yola düşen, yolda epeyce yıpranan, türlü belalar yaşayan, çoğu zaman ölümle burun buruna gelen ve insan tacirlerinin amansız oyunlarına düşen insanlar akla gelir. Mülteci yargısı ve imgesinin insan zihninde bıraktığı izlenim ya da koşullandırma, etten ve kemikten “mülteciler” ortaya çıkarmıştır. İnsan böyle bir durumda, kurgusal bir tasarımdan çok gerçek bir deneyim yaşadığını kabul eder. İnsan zihninin gerçekliğe olan bağımlılığı, bağımsız bir sanat algısını nerdeyse imkansız kılmıştır. Zihnimizde kavramsal ve görsel olarak o kadar çok yargıya sahibiz ki gördüğümüz her şey bu yargılardan nasibini alır.
Nietzsche “insan önce bir davranış sergiler, sonra da bunu anlamlandırır” diyerek, aslında davranış dediğimiz ya da eylem diye dile getirdiğimiz şeylerin zihinde tasarlanan anlatılar olduğunu, sergilediğimiz eylemden apayrı bir gerçeklik olduğunu dile getirmeye çalışıyordu. Bu nedenle aslında kimse söylediği ya da düşündüğü eylemi gerçekleştirebilmiş değildir.
Rene Magritte, izleyiciyi “bu bir pipo değildir” diye uyarır. İzleyicinin yargısına müdahalede bulunur ve düşünsel işleyişine yön vermeye çalışır. Görüntü ile nesnenin, gösterdiği ile izleyicinin gördüğünün bir olmadığını göstermek ister. Magritte, insanların görüntüyü, nesne olarak algılaması ya da isimlendirmesi tabusu üzerine gitmiştir. Görüntüyü, nesnenin zıttı bir konuma yerleştirmiş ve “bu bir pipo değildir” derken görüntüye yeni bir isim de vermiştir. İzleyici her durumda isimlendirmeyi onaylar, pipo olarak isimlendirilince pipo gördüğünü kabul etmesi gibi, “bu bir pipo değildir” isimlendirmesi ile gördüğü şeyi bir pipo olmadığını kabul eder.
Mehmet Ali Boran, Mülteci‘de gerçekte neye “mülteci” dediğini belki kendisi de belirleyemeyecektir ya da belirleyememektedir veya da farklı bir “mülteci” kavramını karşımıza çıkartmaktadır. Görünene “mülteci” denebileceği gibi aynı zamanda “mülteci” denmemeli gibi bir ikilik yaratarak sanatçı, bu kavramı kurgusal bir deneyim ya da sanatsal bir gösterime dönüştürmüştür.