Piu Entertainment’ın The Lord of the Rings, The Lion King, Back to the Future, Star Wars, Harry Potter gibi kült yapımların dev ekran gösterimlerini, canlı orkestra performanslarıyla bir araya getirerek her yaştan sinema ve müzik tutkununa yeni bir deneyim sunmayı hedeflediği konsepti “Movies in Concert” 2024 yılında yalnızca İstanbul’da sahnelenirken, 2025 yılı boyunca Ankara’da da seyircisiyle buluşacak.
“Tiyatro, müzik, sergi gibi birçok disiplinde Türkiye ve İngiltere ayaklı iki ofis aracılığıyla kitlelere ulaşıyoruz,” diyen Piu Entertainment’ın Yönetici Ortağı Cemil Demirok ile sanat ve eğlence sektöründeki alternatif işlerini konuştuk…
“Movies in Concert” konseptini Türkiye’de gerçekleştirme fikri nasıl filizlendi?
Bu konsept 2000’lerin başında yayılmaya başlamıştı. Biz ilk 2009 yılında yapsak mı, tutar mı gibi konuşuyorduk. Çünkü çok yeni bir konseptti ve zaten insanlar filmleri sinemada izliyor, tamam burada canlı bir performans da var ama bunu anlatmak da çok zor. “Movie in Concert” dediğiniz zaman hâlâ daha yepyeni bir konsept ve insanlar ancak gelip deneyimlediklerinde gerçekten ne olduğunu anlıyor. “The Lord of the Rings” ile başlamıştık Türkiye’de çünkü dünyada da en çok yankı uyandıran oydu; 250 kişinin sahnede canlı performans sergilediği bir iş. O hemen kapalı gişe olunca bizi çok yüreklendirdi.
Canlı performanslar izleyicideki duygusal yoğunluğu nasıl etkiliyor, bu konudaki gözlemleriniz neler?
Bu filmlerin hepsinin ortak özelliği müziklerinin çok popüler olması. Her filmin “Movie in Concert”ı yapılamıyor. Genellikle müzikleri Oscar kazanmış ya da film dışında da müziklerin dünyaca takip edildiği eserleri barındırıyor. Bir taraftan filmi izliyorsunuz bir taraftan her ritim canlı geliyor. Oldukça ince detaylar mevcut, örneğin çok nadir bulunan bir enstrüman var onu da İran’dan, Çek Cumhuriyeti’nden bulup getiriyoruz ve orkestramıza sunuyoruz. Bunun tadı da seyircide çok farklı oluyor elbette. Bugüne kadar yaptığımız her işte çok iyi dönüşler aldık. Zaten her geçen gün de etkinlik sayımız artıyor.
Alternatif çalışmaların Türkiye’deki sahne sanatları alanına nasıl bir katkı sunduğunu düşünüyorsunuz?
Bizim yaptığımız iş benzersiz ama şu tarz rakipler var maalesef; bu konseptin lisanssız versiyonları türemeye başladı. Her zamanki gibi bir iş tutunca başarılı bir performans sürdürünce bunlar oluyor. Biz çok ciddi lisans paraları ödüyoruz Hollywood stüdyolarına ama biz dört farklı lisans öderken; dört filmin üçer müziğini alıp işte biz 100 kişilik orkestra yaparken onlar 20 kişilik orkestra ile benzer bir şey yapmaya çalışıyorlar. Hepsi stüdyolara bildirilmiş korsan ürünler, hukuk birimlerinin işlem başlattığı ürünler ancak hukuki süreç tamamlanana kadar onlar yapmaya devam edecek. Aslında başta dediğim gibi konsept çok yeni olduğu için seyirci de tam emin olamıyor. Ofise bu şekilde telefonlar geliyor: Biz bilet aldık ama bu sizin sahneniz değilmiş. Bilet şirketlerini uyarmaya devam ediyoruz. Disney gibi yapım şirketleri resmi süreçleri başlattı zaten.
Kültür-sanat dünyasını bir araya getiren prodüksiyonlu işlerin ekonomik yansıması kendini nasıl gösteriyor?
250 kişilik koro ekibimizin hepsi lokal, bizim vatandaşlarımız. İçinde çocuk korosu, kadın korosu ve erkek korosu var. Ayrıca 100 kişilik bir orkestra var. Bunlar sadece seyircinin gördüğü kısım… Orada çok ciddi bir istihdam var ama onun dışında da bu işin planlamacıları var, teknik ekipler var. Bu, dolaylı olarak ciddi bir ekonomi yaratıyor.
Bu tarz çalışmaların klasik müziğe, canlı orkestralara duyulan ilgiyi artırdığını düşünüyor musunuz?
Bu tarz işler yeni nesilleri klasik müziğe yaklaştırıyor diye düşünüyorum. Bir klasik müzik konseri yapalım desek üç gece üst üste kapalı gişe çıkamayız ama film serilerini işe dahil ettiğinizde 10 yaşındaki çocuktan tutun da her yaştan insana hitap ediyorsunuz. Bu durum yeni nesilleri klasik müzikle, orkestrayla tanıştırıyor. Ayrıca yetişkinler de, 100 kişilik orkestradan bir şey dinlemek ne kadar keyifliymiş, diyor. Çünkü en fazla 10 kişilik pop müziklerine alıştıktan sonra yeni bir deneyimle karşılaşıyorlar. Eminim ki şuna vesile oluyoruz, kişi burada belki Harry Potter izledi ve dinledi, bundan birkaç ay sonra devlet senfoni orkestrasına da gitmeyi düşünüyor. Bu işin böyle bir misyonu var…