Varşova Müzesi bugünlerde, şehrin II. Dünya Savaşı sonrası yeniden doğuşunu ortaya seren çarpıcı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Varşova 1945-1949: Molozlardan Doğuş adını taşıyan sergi, seyirciye kentin tarihinde kalıcı iz bırakan savaş sonrası yeniden inşa sürecine yeni bir perspektif sunuyor. “Varşova nasıl yeniden inşa edildi?” sorusuna yanıt arayan sergi, 3 Eylül 2023’e dek ziyaretçi ağırlamaya devam ediyor.
Şehrin yeniden inşa sürecini edebi biçimde ele alan Varşova 1945-1949: Molozlardan Doğuş, süreçteki kolektif eforun eşsiz karakterini gözler önüne seriyor. Sergi, yıkım sonrası kentte harabeye dönen yapıların moloza, molozdan da tekrar yapı malzemesine aktarımıyla Varşovalıların; hem şehrin, hem de kendilerinin geleceğini kurmalarının olay akışını takip ediyor.
Rekonstrüksiyon fenomeni
Varşova 1945-1949 ile birlikte moloz, ilk kez bir serginin anlatımında merkez görevi işliyor. Dönemin mimarisinden yapı taşlarının, fayansların ve seramiklerin yer aldığı sergide, aynı zamanda şehrin yeniden inşasında kullanılan tuğla ve beton parçaları da bulunuyor. Sergi alanındaki fotoğraflar, tablolar, dokümanlar ve haritalar ise sergideki tarihsel bağlamı güçlendiriyor. Diana Lelonek ve Monika Sosnowska gibi çağdaş sanatçılar da, sergiye özel eserleriyle projeye katkı sağlıyor.
Şehri saran milyonlarca metreküp moloz
Savaştan sonra neredeyse tüm şehri kaplayan 22 milyon metreküp moloza ne olduğu sorusu da yine Varşova 1945-1949‘da yanıt buluyor. Varşova’nın yeniden inşası sürdükçe moloza biçilen değer de değişti. Başlangıçta kaldırılması gereken bir sarfiyat olarak görülen moloz, zaman ilerledikçe yeni yapıların inşası için gereken ve dönüştürülen bir malzeme halini aldı. Nihai olarak ise Varşova’nın aydınlığının ve kolektif emeğin sembolü olarak değer kazandı. Dönemin rejimi tarafından sıklıkla kullanılan bu sembol, sergide yeni bir yoruma kavuşuyor.
Serginin küratörü Adam Przywara, sürdürülebilirliğin 3 temel prensibi olan ‘kullanımı azalt’, ‘yeniden kullan’, ‘geri dönüştür’ mantığının savaş sonrası Varşova’da büyük ölçekte uygulandığına dikkat çekiyor ve “Tarihte molozun yeniden değerlendirilmesi, iklim krizinde sürdürülebilir inşa tartışmalarına da doğrudan bir referans sunabiliyor” diyor.
Pahala biçilemez tuğlalar
Varşova 1945-1949, şehrin rekonstrüksiyonundaki ilk 4 yıla ayna tutuyor, harabe kente dönenlerin deneyimleri sergide yer alan tablolara ve fotoğraflara yansıyor. Sergi alanında ilerledikçe canlanan harabeler, Varşova’nın yenilenmesi devam ederken günlük hayatını sürdüren insanlar göze çarpıyor. Şehrin temizlenmesinde büyük rol üstlenen İşçi Müfrezesinden kadınlar da alanda kendine yer buluyor. Polonya’nın çeşitli kentlerinden Varşova’ya taşınan tuğlalar paha biçilemez hale geliyor. Beton molozlar ve cüruf kriketler şehrin öne çıkan yapılarında kullanılmak üzere faaliyete geçiriliyor.
Varşova’nın savaştan sonra büyük değişim geçiren, geniş perspektiften peyzajıyla son bulan sergi alanında, rekonstrüksiyonda kullanılan orijinal materyaller dışında çeşitli sanatçılardan çalışmalar da yer alıyor. Zofia Chomętowska, Jan Bułhak, Alfred Funkiewicz ve Monika Sosnowska gibi isimler sergiye arşiv dokümanları, haritalar, aktüalite film ve bellek parçalarıyla katkı sağlıyor.
Rekonstrüksiyonun yapıtaşı
“Roma’da Carrara mermeri, Londra’da Portland kireçtaşı, Paris’te ‘Paris taşı’ gibi şehirleri meydana getiren yapıtaşlarına bakılarak Avrupa başkentleri deşifre edilebilir” diyen Przywara, 20. yüzyılın ikinci yarısındaki Varşova için bu yapıtaşını molozun oluşturduğunu ifade ediyor.
“Günümüzün mimarisinde ve şehir planlamasındaki temel sorunu, yapı malzemesinin üretimi ve sirkülasyonu oluşturuyor. Sergi, Varşova’nın rekonstrüksiyon tarihinin, iklim krizi zamanında mimarinin geleceği için ilham oluşturabileceğini gösteriyor. Aynı zamanda çağdaş sanatçılar ve mimarlar için hayati referans noktaları sunuyor. CENTRALA Stüdyo, Diana Lelonek ve Tymek Borowski’nin çalışmaları sergide iftiharla sunuluyor.”