Arkadaş ortamında herkesin çok komik olduğunu iddia ettiği ülkemizde artık arkadaşlarımızı da alıp gidebileceğimiz bir açık mikrofon gecemiz var. Komikrofon projesinin arkasındaki isimler Aslı Akbay ve Ruşen Tuzcu ile Ezgi Altun konuştu.
Öncelikle Komikrofon projesinden başlayalım isterseniz. Genel olarak kendinizden ve projeden bahsedebilir misiniz bizlere?
Ruşen Tuzcu: Biz İngiltere’den tanışmıyoruz aslında. Ortak bir arkadaşımız vardı. Ben de İngiltere’de stand-up yaptım, Aslı da İngiltere’de stand-up yaptı. Zaten Aslı Londra doğumlu, ben de bir 6 sene kaldım Londra’da. Biz orada açık mikrofonlara katılıyorduk. Orada bu işi yapıyorduk ve burada da yapmak istedik. Ben İngiltere’den döndükten sonra Ankara’da 15 tane kadar açık mikrofon yaptım. Daha sonra oradaki arkadaşlarımızdan bir tanesi buraya gelip BKM’de başladı.Daha sonra Old City, Taksim’den Kadıköy’e taşındıktan sonra açık mikrofon programı yapmak istediğini söyledi. Bir hafta onlar, bir hafta biz dönüşümlü olarak yapmaya başladık. Programımız şu şekilde: Biz 12 tane yeni komedyen çıkarıyoruz, her zaman yeni değil tabii, bir kişi iki hafta üstüste de çıkabiliyor, herkes beşer dakika süre alıyor, bir tane de konuğumuz var. Profesyonel ya da yarı-profesyonel. Ben sunuculuk yapıyorum. O şekilde bir gece düzenliyoruz. İyi gidiyor, bayağı bir yeni komedyene şans verebildik beşer dakikalık bir süremiz olduğu için. Çünkü on ya da onbeş dakika ilk defa çıkacak bir insan için çok fazla olabiliyor. Eğleniyoruz oldukça, hem yaparken, hem izlerken.
Aslı Akbay: Şöyle bir şey var. İngiltere’de çok fazla açık mikrofon var. Şimdi burada birkaç tane büyük isim var. İşte Cem Yılmaz gibi, çoğunun mizahta geçmişleri var ama Londra’da mesela her gece katılabileceğiniz en az 15 farklı açık mikrofon sisteminde stand-up var ve herkese beş dakika veriyorlar. Eğer stand-up yapmak istiyorsan, bir yerden başlaman gerekiyor, o açık mikrofonlara katılman gerekiyor, katıldıkça materyali geliştirebiliyorsun, komedi festivallerine gidebiliyorsun. İngiltere’de böyle bir sistem var. Birkaç yıl gerekiyor, bayağı bir emek gerekiyor. Türkiye’de sistemi farklı bulduk. Mesela birisi bir şov yazıyor, diyor bana bir şans verin bunu deneyeyim, ancak sahne deneyimi olmadan ya da materyali denemeden, burada şov yapabiliyor Türkiye’de. Tabii bu tip insanlar az bulunuyor, genelde cesaret istiyor. Bizden başka da var açık mikrofon sisteminde geceler, ama herkes on dakika çıkıyor ve yeni insanlara fırsat vermiyorlar. On kişiden bir tanesi belki ilk defa çıkmış oluyor ancak biz de öyle bir kriter yok. Başvuru yapıyorlar e-mail ile, materyali hazırlayıp geliyorlar, biz onlara şans veriyoruz. Amaç Türkiye’de bu işi daha ulaşılabilir yapmak, herkese daha açık yapmak. Diğer açık mikrofonlara başvuruluyor örneğin, insanlara yer vermiyorlar. Ayrıca on dakika uzun bir süre, beş dakika olunca daha yüksek tempolu bir şov ortaya çıkıyor. Bir de sunucumuz var. Türkiye’de bu da pek yok. Ben 400-500 tane stand-up gecesi izlemişimdir, iyi bir sunucu olmadan olmuyor, iki haftada bir, salı akşamları, Old City’deyiz.
İzleyicilerin ya da katılımcıların profili nedir? Katılımcıların yaş grubu nedir örneğin?
Ruşen Tuzcu: Ben bundan biraz şikayetçiyim açıkçası. İzleyicilerimizin çoğu genç çünkü. Yaş ortalaması en fazla 23-24’tür yani. Ama İngiltere’ye baktığın zaman gerek katılımcılar, gerek izleyiciler 60-70 yaşında amcalar ve teyzeler de dahil, her yaş grubundan insan var. Bizim de burada güzel bir atmosferimiz var aslında. Bir rekabet ortamımız yok, burada böyle bir arkadaş grubu gibiyiz, herkes birbirine destek oluyor, herkes birbirine bir şey söylüyor, eleştiriyor. Ve bu ortamımız seyirciye de yansıyor, seyirciyi de biz içimize alıyoruz, olaya samimiyet olarak bakıyoruz.
Aslı Akbay: “En iyi biziz, bizden sonraki çıkacak süper, muhteşem” gibi bir şişirmemiz yok.
Ruşen Tuzcu: Yani bizim toplumumuz da şöyle bir şey var, hani sahne ile ünlü olmak birbirine çok yaklaşıyor. “Sahneye çıkıyorum, mutlaka ünlü olacağım” gibi bir düşünce. Ama öyle olmuyor. Bu onu da kırıyor örneğin. Sahneye çıktın diye ünlü olmayacaksın sonuçta. Mizah genelde erkeklerin yaptığı bir iş, dünya genelinde de böyle örneğin. Ama ben kadınların avantajları olduğunu düşünüyorum. Bence onlar için daha kolay. Kadın olsaydım daha çok güldürürdüm sanırım.
Aslı Akbay: Biz her yaştan ben komik birşeyler yazıyorum diyen insanları bekliyoruz. Bir şey yazmak da değil, küçük notlar bile alabilirsiniz. Ben öyle yapıyordum örneğin. Stand-up ile bir alakam yokken komik bulduğum şeyleri yazıyordum. İnsanlar cesaret edemiyor, ama olabilecek en kötü şey gülmemeleridir. Çekinecek başka hiçbir şey yok. Bizim bir de samimi bir ortamımız olduğu için, yani seyirci gülmüyorsa bile sahnedeki kişiyi destekliyor bir şekilde.
Daha önce ikiniz de İngiltere’de stand-up yaptınız. Türkiye’ye geldiğinizde kullandığınız mizah dili değişti mi peki?
Aslı Akbay: Çok farkediyor tabii. Tek tük bazı şeyler mizahta evrensel olabiliyor ama oldukça farklı temelinde.
Ruşen Tuzcu: İnsanların bakış açıları farklı mizaha. Ben onlara göre mi yaptım? Hayır, daha çok bizim stilimizde yaptım. Biz de stand-up biraz daha teyatral, ben de teyatral yapmaya çalıştım o yüzden.
Aslı Akbay: İngiltere’de stand-up komedi biraz extreme oldu. En büyük fark bu belki de. İnsanlar en uç fikirlere değinerek stand-up yapıyorlar. Neden? Çünkü komedi kültürü o kadar yaygın ve o kadar uzun süredir devam ediyor ki, insanlar basit şeylere gülmüyor artık.
Ruşen Tuzcu: Orada bir de demokrasinin çok ileri düzeyde olması ve insanların kendini özgür hissetmesi onların daha çok politik şakalar yapabilmesini sağlıyor. Daha sert ve daha rahatsız edici tarzda yapabiliyorlar. Bizim seyircimizin alışkın olmadığı tarzlar olabiliyor bunlar.
Aslı Akbay: “Türkiye’de belden aşağı şakalar yapmayın, politik şakalar yapmayın” tarzı baskılar olabiliyor.
Ruşen Tuzcu: Tabii bu biraz underground bir mizah. Herkes yine aklına geleni söyleyebiliyor. Ama yine de zorlanıyoruz. Zaman zaman soruyoruz hatta aranızda sivil polis var mı diye. (Güler) Türkiye’de seyircinin bu tarz uç mizaha alışkın olmamasının altında tarihsel kopukluk olduğunu da düşünüyorum. Meddahlık tarzı mizahta arada kocaman bir boşluk var. Tarihsel bir boşluk var. Ama İngiltere’de adam benim babam da açık mikrofona katılmıştı diyebiliyor. Bu kopukluk olmasa belki bizim kendimize ait stand-up tarzımız oturabilecekti.
O zaman size şu soruyu da sorayım. Burada özgürlüğünüzün biraz daha kısıtlandığını söylediniz ama sizce mizahın belli sınırları olmalı mı? Bu konu çok konuşuldu örneğin Charlie Hebdo saldırısından sonra. Bir yerde durmalı mı mizah, yoksa her zaman söylemek istediğini söyleyebilmeli?
Aslı Akbay: Bence durmamalı. Dinlemek istemeyen o ortamda bulunmasın ya da alıp okumasın.
Ruşen Tuzcu: Evet. Ben bunu bir tercih meselesi olarak görüyorum. Bir arkadaşım herhangi bir peygamber ile ilgili şaka yapmak istiyorsa bu onun tercihidir. Beğenmezsem beğenmem.
Aslı Akbay: Kişiselleştirmeye gerek yok. İnsanlar dinim, vatanım diyerek kendileri abartıyorlar bence.
Ruşen Tuzcu: Aynen. Kişiselleştirilmemeli. Hz. İsa kendi başına bir stand-up konusu örneğin. Onun hakkında şaka yapmayan yok İngiltere’de. Bir Hz. Muhammed konusu böyle bir tabu. Belki çok belden aşağı espri yapılmayabilinir.
Aslı Akbay: Yani belden aşağı bir yanı olabilir eğer materyal çok iyiyse. Güldürüyorsa agresif olabilir şaka.
Ruşen Tuzcu: İlle de komik olmak zorunda değil bence. Yani adam birkaç dakikasında komik olmayı bırakıp sistem ya da din eleştirisi yapmak istiyorsa. O tercih özgürlüğü olmalı.
Bir yandan rahatsız edici de olmamalı sizce mizah? Muhalif ve eleştirel bir yanı da varsa, belli bir kesimi rahatsız etmeli bence.
Ruşen Tuzcu: Evet. Yani bu sanatta da böyledir. Sanat, rahatsız etmeli, seyirciyi şaşırtmalıdır bir yerde. Bunu güldürerek de yapabiliriz. Buraya gelen seyirci belki kafasını dağıtmak istiyor, belki düşünmek istiyor. Biz seyirciyi şaşırtmaya çalışıyoruz, onların da kendi konularımızla ilgili düşünmesini istiyoruz.
Aslı Akbay: Çoğunlukla insanlar zaten şaşırınca gülüyor. Tetikleyici şeylerden biri oluyor.
Şimdi bir de kadın mizahçılar konusuna gelelim. Siz de söylediniz, dünya geneline baktığımızda da Türkiye’ye baktığımızda da kadın mizahçı örneği çok az. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Neden kadınların komik olamadığına dair bir düşünce var?
Aslı Akbay: Doğru. Çok az var. Tek tük oldu ama halk iyi bir tepki göstermedi belki de ve devam etmediler. Ayşe Erbulak da stand-up yaptı bir dönem. Ama çok fazla çıkmadı.
Ruşen Tuzcu: Ben bunun Türkiye’de kadına bakışla alakalı da olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de kadına değer verilmediği için. Kadını farklı bir yere koyuyorlar o yüzden.
Aslı Akbay: Ama İngiltere’ye de baksan sayı çok az. En başarılı komedyenlerin yüzde sekseni erkek. Türkiye’de de belki yirmi sene sonra çok başarılı kadın komedyenler olabilir. Ama Türkiye’de bu iş daha çok yeni. Yani o erkeklerin arasından sıyrılıp çok iyi bir kadın komedyen de çıkabilir. Ama talep yok. Zaten genel anlamda stand-up için talep yok. Bir de kadın komedyen çıkınca daha da zor oluyor.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mı peki?
Ruşen Tuzcu: Stand-up Türkiye’de çok ciddiye alınmıyor. Ancak el üstünde tutulmalı bence. Sonuçta materyali kendiniz yazıyorsunuz, kendiniz oynuyorsunuz ve bu zor bir şey. Sahnede de tek başınasınız. Bu bir kendini ifade etme biçimi ve bence bir sanat dalı başlı başına. Hayatı eğip büküp, belli bir şekil vererek, seyirciyi güldürmek gibi bir amacınız var.
Aslı Akbay: Mesela çok komik şeyler yazabilen ama sahne bulamayan arkadaşlarımız var. Çok iyi stand-up yapabiliyorlar örneğin sahne bulabilirlerse.
Ruşen Tuzcu: Gelsinler bizim gecelerimize. Daha önce bir komedi gecesine katılmadılarsa iyi bir deneyim olur. Burada 12-13 tane değişik insanın hayata bakışlarını dinleyebilirler.
Aslı Akbay: Gelsinler. Katılsınlar gecelerimize. Bir sonraki KoMikrofon 24 Mart, saat 20:30, Old City Comedy Club, Kadıköy Miralay Nazım Sokak’ta. Facebook sayfamızdan gösterileri takip edebilirler.