Venedik Mimarlık Bienali’nde bu yıl ilk kez Türkiye pavyonu yer aldı. Ayrıca Hafıza ve Mekanlar adlı sergi için bir katalog değil, İngilizce-Türkçe bir kitap hazırlandı. SALT’ta yapılan kitap tanıtımını Sanatatak okurları için Meltem Cansever izledi..
14. Uluslararası Venedik Bienali’nde ilk kez bizim de özel pavyonumuz oldu. Gurur duyduk. Üstelik büyük çaplı bir işte, sanatta ve tasarımda olduğu gibi hep aynı adların çevresinde dolaşılmadı bu kez. Pavyonun küratörü Murat Tabanlıoğlu ve tüm ekip ortak 30’lu yaşlarda; fişek gibi gençlerle çalışıldı, hem de 50’li yaşların çiçeği burnunda sayıldığı bir arenada, mimarlıkta. Ayrıca Hafıza ve Mekânlar başlıklı sergi için katalog değil, İngilizce-Türkçe bir kitap yapıldı.
Kitap harika, yazılar olağanüstü, birkaç istisna dışında kadınların sayıca çok ama etkice daha az bir parametreye yayıldığı mimarlık âleminde bir mimar kadının, Pelin Derviş’in editörlüğü mükemmel, tasarım son derece iyi, çeviri de… Ama biz mimar olmayan meraklılar biraz da öznel yaşantıların aktarıldığı bölümler isterdik doğrusu.
Çocuksu bir özenti belki… La Biennale di Venezia -ki yalnızca La Biennale desek bile neden bahsettiğimiz hemen anlaşılır- deyişinin bir İtalyan ağzından dolu dolu söylenişi kafamda ışıltılı bir dünya açar, belki de hem akademik açıdan hem de mimarlıkta-sanatta kaymağın kaymağı kişilerin Arsenale’de hararetle tartışmasının kafamda bir “high society” imajı yaratmasından…
Uluslararası mimarlık camiasının en ünlü ve en iyilerinden biri olan ve 1980 yılından bu yana sürdürülen bu etkinlikte, Türk pavyonunun olması olağanüstü değil mi? Milletçe bunu yeterince idrak ettik mi bilmem, ama bilimde buluş yapma, Eurovision’da birinci olma, edebiyatta Nobel almaya yakın bir başarı bu ve basın mensupları olarak bunu ne kadar takdir etsek yeridir; edelim.
Biraz hafıza tazeleyelim: Venedik Mimarlık Bienali’ndeki mekânımız, İKSV’nin girişimi ve 21 destekçinin katkılarıyla şekillendi. Mekân, Venedik Bienali’nin iki ana sergi bölgesinden biri olan Arsenale’de 2014-2034 yılları arasında tahsis edilmişti.
23 Kasım’a dek sürecek Venedik Mimarlık Bienali 14. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nde, Rem Koolhaas küratörlüğünde gerçekleştirilen Fundamentals başlıklı ana serginin yanı sıra ülke pavyonları da var, biliyorsunuz. Rem Koolhaas bu yıl bienalin tek bir tema üzerinde şekillenmesi amacıyla, katılımcı ülkelere de Absorbing Modernity: 1914-2014 başlığından yola çıkmalarını, böylece her pavyonun ortak bir konuya kendi belirleyecekleri özgün bir yaklaşım ve durum içinden bakmalarını önerdi.
Küratör Murat Tabanlıoğlu ve proje koordinatörü Pelin Derviş’in, Ali Taptık, Alper Derinboğaz, Candaş Şişman, Metehan Özcan ve Serkan Taycan’dan oluşan sergi ekibiyle birlikte hazırladığı Places of Memory (Hafıza Mekânları) projesinin çıkış noktasını; küratörün hayatının farklı evrelerinde eşik niteliği taşıyan İstanbul’daki üç bölge oluşturuyor: Taksim-Salıpazarı, Bâb-ı Âli ve Büyükdere Caddesi gibi kent mekânlarından yola çıkan proje, mekan kavramının kendisine odaklanarak ekipteki her bireyin öznel bakışını ortaya koymasına olanak veren bir temel üzerinde yapılanıyor.
Küratör Murat Tabanlıoğlu ve proje koordinatörü Pelin Derviş’e bienal için gerçekleştirdikleri projede gerekli akademik desteği ve danışmanlığı sağlamak amacıyla İKSV tarafından bir Bilim Kurulu da oluşturuldu. Bilim Kurulu’nda, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arzu Erdem, İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi ve Şehir Araştırmaları Merkezi direktörü Prof. Dr. Murat Güvenç, Ağa Han Mimarlık Ödülü önceki Genel Sekreteri ve Dünya Mimarlık Topluluğu Başkanı Prof. Dr. Suha Özkan ve Mardin Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Uğur Tanyeli gibi mimarlık ve mimarlık tarihi üzerine çalışan akademisyenler yer alıyor.
Gücünü gençlerden alan, her zaman parlak gençleri yayın ve sanat dünyasına kazandırmaktan yana fikir belirten ve fikirlerini uygulamaya geçiren sanatatak.com’u ve benzer düşünceleri paylaşanları çok mutlu edebilecek bir başka özelliği de var serginin. Üstelik, mimarlık dediğimizde 50’li yaşlarının ikinci yarısındaki hep aynı adların dönüp dönüp durduğu bir camiadan bahsediyoruz ki, burada serginin 30’lu yaşlarındaki bir ekiple hazırlanıyor olması harika. Daha kurumsallaşmış, yaşlı demeyelim, yaş almış mimarlardan bir Bilim Kurulu’nun oluşturulmuş olması da kuşaklar arasında bir köprü sağlıyor. Böylece gerio-fobi diye bir ad koyduğum ve ne yazık ki son derece mağduru olduğum şu “yaşlı mısın öl o zaman”a düşmemiş oluyorlar.
Fotoğraftan sanata, mimarlıktan dijital alan uzmanlarına farklı disiplinlerden gelenler de var sergide. Dahası, Pelin Derviş’in tüm güzelliğiyle erkeklerin ortasında oturuyor olması, kadın mimarı çok, ama kadın mimar “etkisi” pek az memleketimizde beni acayip duygulandırdı. Yaşadığım topraklardan, cinsiyetimden ve gençlerimizden gurur duydum.
İKSV’nin hazırladığı ve Yapı Kredi Yayınları’nın dağıtımını üstlendiği kitap Venedik Mimarlık Bienali açılışı sırasında yayımlandı ve Temmuz ayından itibaren İstanbul’daki kitapçılarda satılıyor. Bu kitap, Murat Tabanlıoğlu ile İtalyan gazeteci Luca Molinari’nin yaptığı söyleşi ve Besteci Müzikolog Alper Maral, Mimar Ömer Kanıpak, Mimar ve Akademisyen Alper Demirboğaz, Peyzaj Mimarı Enise B. Karaçizmeli, Mimar Akademisyen İdil Erkol-Şebnem Şoher ve Funda İz ve yazılarına, neredeyse bir starın şarkıları gibi hayranlık duyduğum Uğur Tanyeli’nin yazıları ve Murat Güvenç’in fotoğraflarına yer veriyor.
Yazılar diye atıfta bulunduğum metinlere “makale” adı uygun görülmüş, ama her biri çok rahat okunuyor, son derece ufuk açıcı. Mimar olmayan biz fanilerin bile kolayca anlayacağı düzeyde, son derece akıcılar. Ben deneme derdim doğrusu, makale biraz akademik tınlıyor.
Ben dekarasyon –yanlış değil bilerek yazdım, bu dergileri okuyan kadınlardan böyle diyenler var- dergilerinden yetişmiş bir mimarlık ve tasarım tutkunuyum. Ne kadar aşağı bir düzeyde bir söylem tutturmak zorunda kalsak da tasarım-mimarlık ve sanattan olabildiğince anlaşılır ve bayağı düzeyde söz etmeme konusunda ne cambazlıklar yapmışımdır. Bir de bu dergilerde iç mimari için son derece önemli bir iyi fotoğraf geleneği yaratılmış olduğunu unutmayalım. Sonra iki yıl süren, o harika Icon tecrübesini yaşadım. Sevgili Benan Kapucu’nun yayın yönetmenliğindeki dergiyi satır satır tercüme ederek, onun zaman bulamadığı noktalarda söyleşileri yaparak, ara sıra ukalaca tasarım yazıları vb. yazarak bir rüya yaşadım. Yeterince reklam almıyor diye kapandı.
Çok iyi bir dergi olduğunu düşünüyorum Icon’un, neredeyse magazin tadında camia dedikoduları vardı ki bayılırdım. Zaha’nın İngiliz kraliçesiyle aynı masada oturunca “kraliçe benim” dercesine defalarca eşya düşürüp ilgi çekmeye çalışmasına saatlerce gülmüştüm.
Ya ben bu kadar olmasa da akademik hususlar dışında böyle insani detayları da merak ediyorum; kim geldi, neler söyledi vb. En azından sergi nasıl tecrübe edildi, neyse ki söyleşi bu öznelliği aktarıyor. Ama ben gazeteci olsaydım, pek yakışıklı Tabanlıoğlu ve pek güzel Derviş’in nasıl giyindiğini, zarafetleriyle nasıl etkili olduklarını filan yazardım doğrusu.
Acelem olduğu için Salt’taki kitap tanıtımın ikram bölümüne katılamadım, katılsaydım daha çok Adalet Cingöz’lük yapardım. Ama söyleyeceğim birkaç şey: Maşallah tüm ekip pek şıktı, Pelin’in tepedeki topuzu, siyah ayakkabıları –sahi kimin tasarımı onlar?- pek güzeldi. Şöyle bir kare as mı desek trio mu desek tüm mimarlık etkinlikleriyle şuradan buradan bağlantısı olanlar veya yalnız ruhlardan kimseyi göremedim. Uğur Tanyeli genç kızların ilgisinden mi korkmuştu acaba, yoktu. Korhan Gümüş’e nazar değdirmem inşallah, her zaman bu kadar çok nasıl çalışır, bu kadar çok şeyi ve çok iyi yazar -hem de anlaşılır- herkese karşılık almaksızın destek olur ve olmadık dergilere bile son derece özenli yazılar yazar, birçok etkinliğe katılır: Oradaydı.
Ben valla ancak böyle sağa sola bakarak, başka disiplinleri kerteriz alıp çeviri yaparak anlayabiliyorum mimarlık dilini. Bu mükemmel kitap için Derviş’i ve tüm ekibi kutlarım.
Fotoğraf: Onur Doğman