A password will be e-mailed to you.

74. Berlin Film Festivali 15-25 Şubat tarihleri arasında hem bir boykot gölgesi altında hem de direktör ikilisi Carlo Chatrian – Mariette Rissenbeek’in son işleri olduğunu bilmenin hüznüyle düzenlenecek. Festivalin yeni yönetimini, önceki görevi BFI Londra Film Festivali direktörlüğü olan Tricia Tuttle devralacak.

74. Berlinale bu değişikliğin yanı sıra benim tanık olduğum son çeyrek yüzyılın en dezavantajlı edisyonuna geri sayıyor. Soğuk Savaş döneminin siyasi kutuplaşmasından yıllar sonra yeniden hedef alınıyor… Almanya’nın İsrail’i Gazze’deki katliama rağmen desteklemesi nedeniyle Berlin Film Festivali’nin boykot edilmesi çağrısı sinema dünyasında pek karşılık bulmadı. Boykot çağrısında bulunanlar arasında Nobel ödüllü yazar Annie Ernaux da vardı.

Almanya’nın aşırı sağcı AfD partisinin iki milletvekilinin resmi makamlara tanınan davetli kotasına dahil olduğunun ortaya çıkması üzerine yeni bir öfke dalgası patladı. Festival yönetimi, “Seçilmiş temsilciler dahil demokratik değerlere ayrıkı davranışlarda bulunan kişiler Berlinale’de hoş karşılanmazlar,” açıklamasında bulunup söz konusu parlamenterlere mektup yazacağını belirtti.

Doğrusu bu kadar iyi düzenlenen bir festivalin, kendi tasarrufları dışında gelişen olaylar nedeniyle yıpratılması çok üzücü… Bunca yıl bütün festivaller arasında politik açıdan en doğrucu sen ol, sonra seni boykot etsinler hükümetin yüzünden ve emsallerinin aksine en eşitlikçi festivali sen yap, ama yeterince havalı bulunma, sanki sinema kırmızı halıda yürüyen starlardan ibaretmiş gibi…

Üstelik bu toz duman içinde festivalin yaptığı önemli bir çağrı yankı bulmadı: Beyaz İneğin Türküsü filmiyle Berlin’de tanıyıp sevdiğimiz İranlı yönetmenler Maryam Moghaddam ile Behtash Sanaeeha pasaportlarına el konduğu için Altın Ayı için yarışan yeni filmleri

Keyke mahboobe man’ın (En Sevdiğim Pasta) dünya prömiyerine katılamayacak…

74. Berlinale programı her şeyden önce merak edilesi, keşfedilesi, ilginç filmlerle dolu. Gözümüze çarpanlar arasında tanıdık simalar da var hiç duymadıklarımız da…

Önce kediler: Gokogu No Neko (Gokogu Tapınağı Kedileri) Japonya’nın Uşimado kentinde bir Şinto tapınağını yuva edinmiş kediler hakkında bir belgesel. Yönetmen Kazuhiro Soda, kedilerin tapınak cemaatiyle ve birbirleriyle ilişkilerini gözlemliyor bu filmde.

Sonra diğer hayvanlar: Filmleri MoMA ve Centre Pompidou gibi müzelerde, Venedik Bienali’nde ve başka birçok çağdaş sanat etkinliğinde sergilenen Berlinli sanatçı Romuald Karmakar bu kez kamerasını Zürih Hayvanat Bahçesi’ne çevirdi. Forum’da gösterilecek olan Der Unsichtbare Zoo (Görünmeyen Hayvanat Bahçesi) adlı çalışması için şu soruyu soruyor: “Hayvanlar kafeslerinde, insanlar sinemada. Aralarında ne var?”

Altın Ayı adaylarından Pepe, 74. Festival’in basın toplantısında Carlo Chatrian’ın vurguladığı filmlerden biriydi. Chatrian’a göre,

Nelson Carlos De Los Santos Arias imzasını taşıyan Pepe, yarışmadaki “muhtemelen en sınıflandırılamayan” yapım. Pepe, Afrika’dan Kolombiyalı uyuşturucu baronu Pablo Escobar’ın özel hayvanat bahçesine götürülen ve orada ölen genç bir suaygırına odaklanıyor. Filmde, Pepe’nin hayaleti ormanda geziniyor. De Los Santos Arias’ın 2017 yapımı Cocote adlı filmi 2018 İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale için yarıştı; Jüri Özel Ödülü kazandı.

Ayı Peşindekiler

Açılış filmi Small Things Like This’de (Böyle Küçük Şeyler) büyük bir yıldız başrolde: Cillian Murphy nam-ı diğer Mr. Oppenheimer. Flaman yönetmen Tim Mielants, 2018 Karlovy Vary Film Festivali’nde bir nudist kampında geçen kara mizah şiddet karışımı De Patrick ile En İyi Yönetmen dalında Kristal Küre kazandı. Geçen yıl çıkan filmi İrade, Nazilerin Antwerp’i işgali sırasında bir polis memurunun yaşadıklarını anlatıyordu. Murphy, Claire Keegan’ın ‘anti-Noel şarkısı’ olarak tanımlanan kitabının uyarlamasının yapımcı koltuğunda da oturuyor.

1978 yılında doğduğu şehir St. Petersburg’un Belgesel Stüdyosunda çalışmaya başlayan ve birbirinden özenli ve ilginç belgesellerle uluslararası bir kariyer yapan Kossakovsky en son 2020 yılında bir anne domuz ve başka çiftlik hayvanların hayatını irdeleyen Gunda ile Berlin’de yarıştı. Kossakovsky kamerasını bu kez mimariye çevirdi. Fransa – Almanya ortak yapımı Architechtone ile ödül peşinde.

Bu yılın yarışma filmleri üzerinden kısa kısa geçelim. Kanbersiz düğün olmaz: Hong Sang Soo Yeohaengjaui pilyo (Bir Gezginin İhtiyaçları) ile kimbilir kaçıncı kez Altın Ayı’ya talip.Isabelle Huppert ile yeni bir işbirliği en azından yine bir Hong filmi daha izleme motivasyonunu arttırıyor.

Kendini özleten Abderrahmane Sissako Black Tea (Siyah Çay) ile yarışmada. Mati Diop da yeni filmi Dahomey ile Altın Ayı peşinde.

Bu iki Afrikalı – Fransız yönetmenin Cannes’a gitmeyişi manalı biraz. Cannes’ın beyaz Avrupalı erkeklerden geriye kalan kotasına sıkışmak istememiş olabilirler…  Böyle dedim ama onlardan iki tanesi, hem de Fransız olanları da Berlinale’de yarışıyor bu yıl. Olivier Assaya’ın Hors du Temps adlı filmi pandemide iki çiftin bir arada eve kapanmasını konu alan bir komedi.

Başımıza meteor yağacak! Bruno Dumont, l’Empire (İmparatorluk) adlı bir bilimkurgu parodisi çekti. Dumont ve mizah nasıl yan yana geldi bilemiyorum. Filmin uzay gemileriyle dolu fotoğrafını gördüğümde yanlış basıldı sandım. Ben haç çıkarıp tövbe ediyorum, siz de gereğini yapın.

Fransa’dan bol ödüllü bir yönetmen daha Berlin’de prömiyer yapacak. 2014’te ilk uzun metrajlı kurmacası Parti Kızı ile Cannes’da Altın Kamera kazanan Claire Burger ikinci filmi C’est ça l’amour (Aşk Budur İşte) ile Venedik Yönetmenlerin Günleri bölümünden başlayarak önemli festivallerde yarıştı ve birçok ödül kazandı. Üçüncü filmi Langue étrangère (Yabancı Dil) ile Altın Ayı’ya aday. Kadroda Chiara Mastroianni ile Nina Hoss da var.

İtalya’dan iki film yer alıyor, yarışmada. Yönetmen ve besteci Margherita Vicario,  İtalya – İsviçre yapımı Gloria! ile oldukça şaşırtıcı bir konu işliyor: 18. yüzyıl sonunda Venedik’te bir manastırda öğrenci olan, uzgörüye sahip Teresa müzisyenlerle işbirliği yaparak pop müzik üretiyor! Gloria! En iyi ilk film ödülüne de aday gösterildi. 2016’da Juliette Binoche’un oynadığı l’Attesa / Bekleyiş adlı filmle dikkat çeken Piero Messina bu kez Gael Garcia Bernal ve Berenice Bejo’nun rol aldığı Another End (Başka Bir Son) adlı hazin aşk filmiyle Berlin’de.

Tunus’tan Mé el Aïn (Ben Kime Aitim) merakla beklediğimiz bir film: Meryam Joobeur, kısa filmi Ikhwène ile 2018’de Oscar’a aday gösterilmişti. İlk uzun metrajlı filminde bir annenin askerden dönen oğluyla ilişkisi üzerinden karanlık bir öykü kurguluyor.

Müze ile 2018’de Berlinale’de büyük sükse yapan Meksikalı yönetmen Alonso Ruizpalacios, ABD ortak yapımı La Cocina’da  (Mutfak) bizi Rooney Mara ile birlikte öğle saatlerinde dolup taşan bir New York restoranın mutfağına sokacak.

Böyle tatlı tatlı filmlerin arasına birden Aaron Schimberg bir psikolojik gerilimle giriyor. 2018’de Selanik Film Festivali’nde Altın İskender için yarışan Chained for Life’daki yüzü deforme karakterden sonra bu kez yüzünden bir estetik operasyon geçirip değişen karakterle sinirlerimizi bozmaya yelteniyor. Bu da yetmezmiş gibi bir korku filmi var yarışmada! Ölümcül Oyun ve Mürit filmlerinin yönetmen çifti Veronika Franz, Severin Fiola bizi 18. yüzyılda bir Avusturya orman köyüne götürecek. Ben gitmem, tekin değil.

Danimarka nerede kaldı diyorduk ki Gustav Möller Vogter (Oğullar) ile çıktı karşımıza. 2018 yılında Sundance ve Rotterdam’dan başlayarak festivallerde üç düzine ödül kazanan, Avrupa Film Ödülleri’ne üç dalda aday gösterilen Suçlu ile tanınan Möller, idealist bir gardiyanın geçmişinden bir mahkumun çalıştığı cezaevine transfer edilmesiyle gelişen olayları anlatıyor.

Evsahibi Almanya’dan iki film izleyeceğiz. Andreas Dresen ülkenin en iyi ve deneyimli yönetmenlerinden biri. Özellikle Sevmek İçin Geç Değil ve Yarı Yolda çok başarılı yapımlar. Geçen yıl da Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı ile başarı kazandı. In Liebe, Ihre Hilde (Sevgilerimle, Hildeciğin) 1942 yılında Nazi karşıtı bir gruba üye bir çiftin Gestapo’nun eline düşmesini ele alıyor. Matthias Glasner’in Steuben (Ölmek) adlı filmi ülkenin ünlü oyuncularını bir araya getiren ama adından anlaşılacağı üzere hayatın kaçınılmaz sonuna dair karanlık bir film.

Memleket Havası

Memleketten, memleket dolaylarında geçen, dolaylı olarak memleketten yolu geçen, memleket dışındaki memleketlilerin yaptığı ya da onlardan bahseden filmlere baktım. Fena değil liste:

Öncelikle Altın Ayı adaylarından “Shambala”, Min Bahadur Bham imzalı bir yol filmi. Nepal’de hamile bir kadının ortadan kaybolan ilk kocasını, onun yerini alan keşişle birlikte aramasını konu alıyor.

Yapımcı Zeynep Kuray’ın TRT 12 Punto desteğiyle ortak olduğu bu film kültürel olarak Nepal kimliği taşısa da tam bir dünya karması ortaklığıyla yapıldı: Fransa, Norveç, Hong Kong, Çin, Tayvan, ABD ve Katar diğer ortakları.

Hayatını Berlin’de sürdüren Aslı Özge’nin bol ödüllü Köprüdekiler’i belgeselle kurmaca arasında cambazlık yapan bir filmdi. Köprünün altından çok su aktı, yönetmenlikte ustalaşan Özge karşımıza benzer bir denge gerektiren Faruk ile çıktı. Panorama’ya seçilen filme adını veren karakter yönetmenin 90 yaşındaki babası. Aslı Özge, İstanbul’u devasa bir şantiye haline getiren kentsel dönüşüm hakkında bir film yaparken bir yandan da baba kız ilişkisi üzerine bir başka film çıkıyor ortaya. Her filmi Berlinale’de gösterilen Thomas Arslan, bu kez bir soygun filmiyle çıkıyor karşımıza. Panorama’da gösterilecek olan Verbrannte Erde’de (Kavrulmuş Toprak) Trojan adlı karakter, on iki yıl önce kaçtığı Berlin’e bir tablo çalmak için dönüyor ama evdeki hesap çarşıya uymuyor.

Panorama’da Levan Akin’in İstanbul’da geçen, oyuncular arasında Deniz Dumanlı’nın da bulunduğu yeni filmi Crossing de gösterilecek. Gürcü asıllı İsveçli yönetmen Levan Akin, 2019’da Cannes Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde dünya prömiyerini yapan Ve Sonra Dans Ettik ile sinemaseverlerin beğenisini topladı. Crossing, uzun süredir kayıp olan yeğeni Tekla’yı arayan emekli  öğretmen Lia’nın İstanbul’da trans haklarını savunan avukat Evrim ile tanışmasını izleyen olayları konu alıyor.

Retrospektif bu yıl Alman Sinematek’inden Farklı Bir Sinema başlığı altında yapılan bir seçkiden oluşuyor. Bu seçkide İsmet Elçi’nin yönettiği ve oynadığı Kısmet, Kısmet yer alıyor. Bir Türk gencinin yönetmen olmak için varını yoğunu ortaya koyarken en yakın arkadaşının yeraltı dünyasına karışmasını konu alan bu düşük bütçeli film 1987 yapımı.

Helma-Sanders Brahms klasiği, 1975 yapımı Şirin’in Düğünü de retrospektifte. Kayıp nişanlısını ararken bir kadın tellalının eline düşen genç kadının öyküsünü anlatan bu filmde Ayten Erten ve Aras Ören rol alıyor.

Selin Öksüzoğlu imzalı Adieu Tortue dünya prömiyerini yapacak olan bir kısa film. Adı üstüne bir Fransız yapımı ama Karadeniz yaylalarında geçiyor. Nursema Çepni, Meltem Ünel, Neriman Çilingiroğlu, Ibrahim Çolakoğlu ve Serhat Şahin’in oynadığı kısa film, annesini kaybeden beş yaşındaki İnci’nin onun yerine koyduğu Zeynep ile ilişkisini konu alıyor.

Forum Expanded bölümünden Deniz Şimşek imzalı Türkiye – Almanya ortak yapımı deneysel film detours while speaking of monsters’ın katalogdaki açıklaması merak uyandırıyor: “Burada, canavarlar bile politiktir, tomografinin kendi belleği vardır. Mitolojik bir hüznü vardır. Bu arada, kadim tanrılar bize kırgın, ben de babama kırgınım”.

Aslı Özarslan’ın yönettiği Almanya, Türkiye, Fransa ortak yapımı Ellbogen (Dirsek) Generation14+ bölümünde gösterilecek. Melia Kara, Doğa Gürer, Jale Arıkan, Haydar Şahin ve Orhan Kılıç’ın rol aldığı, Berlin’de geçen film 18. yaşını arkadaşlarıyla kutlamak isteyen Hazal’ın başına gelen bir olaydan sonra kaçmak zorunda kalmasını konu alıyor.

Avusturyalı yönetmen Ruth Beckermann Berlinale’nin son yıllardaki yıldızlarından biri: 2018’de The Waldheim Waltz ile Berlin’de En İyi Belgesel ödülünü kazandı. 2022 yılında Mutzenbacher adlı son derece özgün filmiyle Encounters bölümünün ödülünü kazandı. Bu yıl aynı bölümde  Favoriten (Gözdeler, Favoriler) ile yeniden yarışıyor. Beckermann, üç ders yılı boyunca 25 kişilik bir Viyana ilkokul sınıfını mercek altına aldı. Çünkü öğrencilerin yüzde 60’tan fazlasının anadilinin Almanca olmamasına rağmen ciddi bir öğretmen açığı bulunuyor. Beckermann “Beid, Hafsa, Melissa, Manessa, Mohammad… 25 çocuk ve öğretmenleri. Kim olduklarını öğrenmek istedik… Becerilerini ve taktiklerini, neşelerini, korkularını, isteklerini ve gereksinimlerini,” sözleriyle anlatıyor projesini.

74. Berlinale’de Altın Ayı adaylarını değerlendirecek jüriye 12 Yıllık Esaret filmiyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscarı kazanan, Kenyalı oyuncu Lupita Nyong’o başkanlık edecek. Usta yönetmenler Ann Hui, Christian Petzold ve Albert Serra jüriye ağırlığını koyuyor. Bir Liderin Çocukluğu ile yönetmenlikte kendini kanıtlayan oyun Brady Corbet, Ferzan Özpetek’in Şans Tanrıçası dahil birçok filmle ödül kazanan İtalyan oyuncu Jasmine Trinca ve Terkedilmiş Sırlar Müzesi başta olmak üzere birçok kitaba imza atan, Ukraynalı yazar Oksana Zabuzhko jüri tamamlanıyor.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 10:24:07