Unutmak ve hatırlamak birbirinin zıttı olduğu kadar birbirlerini ortaya seren kavramlardır. Hatırlamak için hatırlanacak olguyu unutmak gerekir. Unutmadığın bir şeyi hatırlamak mümkün olmadığı gibi hatırlayamadığın bir şeyi de tekrar unutmak mümkün değildir. Hatırlamanın portresini çizersek işe önce anımsamayla başlamak icap eder. Nasıl yaşam ile ölüm arasında birbirinin ardılı olan bir ilişki varsa benzer bir ilişkiyi de hatırlamak ve unutmak için kurabiliriz.[i] Memory filminin ise hatırlama ve unutma arasında bir yerlerde dolaşan, sarsıcı yanı olduğu kadar insana ve sevgiye kucak açan da bir film olduğunu söylemek pekâlâ mümkündür.
Memory filmi özünde unutma kavramı üzerinden Sylvia ve Saul arasındaki ilişkiyi bağlama alır. Demans hastası olan, yakın geçmişini uzak geçmişine göre daha çabuk unutan Saul ile geçmişini aslında unutmak isteyen Sylvia arasındaki bağ film ilerledikçe sıkılaşır. Sylvia çocukluk travmalarından dolayı alkol sorunu yaşamış ve tedavi almış, bir kız çocuğu olan, kızıyla yaşayan ve annesiyle konuşmayan hasta bakım merkezinde çalışan bir kadındır. Saul ise zengin ve karısını kaybetmiş demans hastalığı olan bir adamdır. İkisinin karşılaşmasıyla başlayan film aralarında farklı cereyan eden ilişkiyle beraber ilerler.
Unutmak Zorunluluktur
Geçmişi unutmak insana acı verir elbet lakin unutamamanın verdiği acı başka bir düzlemde ele alınmalıdır. Bu bağlamda unutmanın bir zorunluluk olabileceğini düşünmek gerekir. Unutmazsan eğer ânı yaşaman ya da geleceğe yönelik adımlar atman mümkün olmayabilir. “Uzak geçmişe ulaşabilmek için yakın geçmişi unutmak gerekir”.[ii] diyen Marc Auge bunun bellek için ihtiyaç olduğunun altını çizer. Filmde gördüğümüz Saul karakteri ise yakın geçmişini uzak geçmişe göre daha çabuk unutan bir demans hastası profili çizer. Unutmanın portresini çizersek Marc Auge’nin verdiği anılar ve bitkiler örneğinde olduğu gibi anılar da bitkilere benzer. Bazı bitkilerden hemen kurtulmak gerekir ki diğerleri boy atsın, gelişsin ve çiçek açsın. Yabani bitkileri temizlemek esas bitkinin gelişimi için bu yüzden elzemdir.
Hepimizin zihninde dolaşan imgeler ve düşünceler yok mudur? Bunların “anı” olarak isimlendirildiğini düşünürsek anının aslında “an”dan doğmuş olduğunu varsayabiliriz. Ancak anılarda yaşarken “an” hâlini yaşayamama durumu ortaya çıkmaktadır. Sylvia karakterinin bu bağlamda andan kopuk olduğu anılarından da kaçmaya çalıştığını görmekteyiz. Sylvia aslında bahçesindeki tüm -iyi yahut kötü- bitkileri yok etmek istiyor. Bunu başaramadığı için rehabilitasyon merkezinde insanlara yardım etmeyi tercih ediyor. Kendi travmalarından bu şekilde kaçmayı tercih etmektedir. Travmalarını o kadar çok unutmaya çalışmakta ki Saul’u başlangıçta yanlış yerde konumlandırıyor, bu yüzden yanlış bir anımsama örneğini görmekteyiz. Bu başarısız anımsamanın sebebi ise Sylvia’nın kötü huylu bitkileri temizleyememesinde yatar. Bunu başaramadığı için ne iyiyi ne de kötüyü ayırt etmekte güçlük çeker. Oysa sağlıklı bir temizleme işlemi onu doğru anımsamalara götürecektir.
Unutmanın Gücü
Memory filmi unutma ve hatırlama üzerinden okunmaya elverişlidir. Bir tarafta unutmanın ağrısı ile yüzleşen Saul, diğer tarafta unutamamanın verdiği ağrı ile yaşamak zorunda kalan Sylvia; birbirlerini bulmaları bu yüzden ikisine de iyi gelmektedir. Aralarındaki güçlü çekim bir arada kalmalarını sağlarken, bu çekimin gücü sayesinde anda kalabilmeyi başarırlar. Son sahnede bu ânı daha iyi yakalarız. İkisi o an o “an”dadır. Geçmiş yahut gelecek hiç umurlarında değildir. Memory filminin bitişi bu yüzden böyledir. Anda kalabilmek ikisi için de gereklidir. Film, anda kalmayı başaran ve unutmak eylemiyle bir şekilde hemhâl olan iki baş karakterin sarılmasıyla sona erer. Memory, güçlü dokusuyla birlikte durağan anlatısını bozmadan sakince ilerler ve sonuca bağlanır. Bu sonuç en nihayetinde unutmanın gücünü vurgular.
—–
[i] Marc Auge, Unutma Biçimleri, Çev: Mehmet Sert, YKY yay, 2019, s.15.
[ii] Marc Auge, Unutma Biçimleri, Çev: Mehmet Sert, YKY yay, 2019, s.7.