A password will be e-mailed to you.

Mehmet Akif Büyükatalay, Türkiye’den Almanya’ya göçen bir ailenin orada doğan üçüncü nesil bir üyesi. Henüz 32 yaşında ve içine doğduğu muhafazakar ailenin ve ortamın filmini bir belgesel bakış açısıyla çekti. İlk filmi Oray ile Berlin Film Festivali’nde En İyi İlk Film ödülünü alan yönetmenle Ayvalık Film Festivali’ndeki film gösteriminin hem ardından buluştuk. Almanya’da, müftülük açıklamalarını bile yeterince İslami bulmayan radikal bir gruptaki Oray’ın eşine “boş ol” demesi sonrası yaşadıklarını anlatan filmi ve öyküsünü Büyükatalay’a sorduk…

 

Oray‘da izlediğimiz grubun bulunduğu topluma pek adapte olmayı başaramadığını görüyoruz. İlber Ortaylı Almanya’daki Türk gettolaşmasını Almanlara bağlıyor ve “Türkler gittikleri yere uyum sağlamaya meyillidir ancak Almanlar dışlıyor” diyor. Siz Almanya’da doğup büyüyen üçüncü neslin bir üyesi olarak sorunu kimde arıyorsunuz?

İki tarafın da eksikleri var. Almanya‘nın mülteci tarihi çok yeni, Almanlar Türkleri orada misafir gibi gördü hep. İlk defa Merkel‘la beraber Almanya’nın bir mülteci ülkesi olduğunun altı çizilmeye başlandı. Çocukken girdiğim her ortamda Türk kimliği bana damgalanıyordu mesela. Bir yerden sonra Türkiye’ye yakınlıktan da dolayı Türk kimliğine bağlanılıyor. Çanak antenle Türkiye’yi takip etmenin etkisi de var. Amerika’ya giden Türklerin adaptasyonu ise çok hızlı oluyor. Çünkü Almanya son dönemlere kadar orada yaşayan, orada çalışan, vergisini veren herkesi Amerikalı kabul eden ABD gibi değildi. Çok yeni yeni bunlar oluyor.

 

Filmde dört dil bir arada konuşuluyor. Neredeyse grup kendine özgü bir dile sahip. İletişimsizlik dışarıyla temaslarına da engel oluyor. Benzeri İslami gruplardan IŞİD’e uzanan yolun bu izolasyonla başladığını mı düşünmeliyiz?

Neredeyse bütün gruplar izolasyon üzerinden gelişiyor. Bu insanın doğasında var, kendi grubunu kurmak istemek doğal. Herkesle iç içe olamıyoruz. Ama içinde bulunduğun grupta böyle bir şey çıkarsa sorun orada başlıyor.

 

Filmin gösteriminden sonraki soru-cevap bölümünde filmde kadın karakter olmaması ve feminizm ile ilgili eleştiriye “Ben içinde kadın olmayan bir film çekerek, erkeklik kavramını sorgulayan bir film yaptım” dediniz ve üçüncü dalga feminizmi desteklediğinizi dile getirdiniz. Filmde görebildiğimiz neredeyse tek kadın Oray’ın eşi Burcu. Filmde gördüğümüz tek aklı başında karakter de o. Ancak bu kadar güçlü bir kadın neden Oray’ı içine hapsolduğu kısırdöngüden çıkaramıyor?

Bence hiçbir insan başka birini kısır döngüsünden çıkaracak güçte değil. Ben Burcu’yu filmin en güçlü karakteri olarak kurguladım. Türkiye’de kadın cinayetleri bu kadar yoğunken belki burası için yeterince güçlü olmayabilir ama Avrupa için yeterliydi. Üstelik bizim ödül aldığımız jürilerin çoğu kadın. Özellikle Berlin’deki üç kişilik jürinin ikisi kadındı ve bu kadınlar sinemadaki kadın hareketinde çok aktifler. Artık kadın haklarından çok dayatılmış klişeleri ve cinsiyet kalıplarından kurtulmak ve onları sorgulamak feminizm.

 

Oray ve içinde bulunduğu klik bir yozlaşmanın ürünü mü?

Tabii. Ama bu aynı zamanda bir ihtiyaç.

 

Filmi anlatırken “Ben eleştiri yapmaktan çok belgesel gibi yaklaştım” dediniz. Filmi Türkiye’de çekseniz İslami bir grubu anlatırken bu kadar temkinli olmanız daha anlaşılır olurdu ancak Almanya’da yeterli ifade özgürlüğüne sahipken neden eleştirmekten çekindiniz?

İslam zaten çok duygusal bir tema. Herkesin İslam’la ilgili ya çok pozitif ya da çok negatif bir tutumu var. Ben seyircinin tutumu her neyse onunla yüzleşmesini istedim. Bir film cevap vermemeli, soru sormalı, ayna olmalı. Çoğu seyirci filmi gergin izliyor, kafasında sorularla ayrılıyor. Bunu sadece belgesel tarzı anlatımla yakalayabilirdim. Filmi biraz stilize etseydim, yönetmenin bir mesajı varmış gibi algılanacaktı. Ben yönetmeni görünmez hale getirmek istedim; izleyen karakterlere ve filme odaklansın, beni unutsun istedim. Eleştiri konusunda ise bence sadece göstermek yetiyor. Seyircinin kafasında zaten sorular oluşuyor.

 

Yeni projeleriniz neler?

Yeni filmim hakkında çok konuşamıyorum, senaryo bitmek üzere. Seneye bir belgesel çekmeye başlıyorum. Yönetmenliğini Cem Kaya yapacak, ben yazdım ve yapımcılığını üstleniyorum. Türkiye’den 60 ve 70’lerde Almanya’ya müzikleri ile gelenleri konu alıyor. O yıllarda Alman ve Türk karışımı müzikler yapılıyor ve her iki ülkede de bunlar pek bilinmiyor.

 

İLGİLİ HABERLER

İnançlarla aşkın arasında: Oray

“Dünya Filistin’i görmek ve duymak istemiyor”

Daha fazla yazı yok
2024-12-22 01:17:42