Bu yılın Helsinki Festivali’nin en çok beklenen etkinliklerinden birinde, multimedya sanatçısı Laurie Anderson ve the Kronos Quartet, Sandy Kasırgası ve tükenen hayvan türlerinden ilham aldıkları tahrip edici bir performans sergilediler. Ezgi Altun çevirisi ile…
Finlandiya’nın en büyük kültürel etkinliği olan 17 günlük Helsinki Festivali son haftasına girdi. Bu yılın en dikkat çekici etkinliklerinden biri Amerikan avangarının kariyerlerine 1970’lerde başlayan iki önemli ismi arasındaki işbirliği oldu: Laurie Anderson ve the Kronos Quartet.
Pazartesi akşamı, New York’lu multimedya sanatçısı Anderson ve San Francisco’lu Kronos Quartet, Helsinki Müzik Merkezi’nin arena stilindeki sahnesinde yer aldılar. Bir sonraki akşam, Kronos, Huvile Çadırı’nda Finli akordiyonist Kimmo Pohjonen ile beraberdi.
Popülerin Zirvesinde Avangart
Pazar günü, Anderson son projesini ve sanattaki uzun kariyerini konuşmak için Helsinki Festival Çadırı’na geldi. Kariyeri 1981’de tuhaf bir şekilde başlamış, deneysel işi “O Superman” (For Massenet) Britanya’da sürpriz bir şekilde popüler olmuştu.
O zamandan bu yana, kemancı, film yapımcısı, şarkıcı, kelime ve performans sanatçısı olarak, teknolojinin, ticaretin, vatanseverliğin ve militarizmin içeriklerini keşfetti. Tıpkı 1939-40 Kış Savaşı’ndan ilham alan 1983 yapımı dondurucu “Finnish Farmers” eserinde olduğu gibi.
Anderson için Finlandiya’ya dönmek acı-tatlı bir durum. Helsinki Festivali’nde en son beş sene önce, 1990’lardan bu yana beraber çalıştığı rock efsanesi kocası Lou Reed ile performans sergilemişti.
“Beraber çalışmak her zaman harikaydı,” diyor. “Çok tehlikeli bir müzisyendi. Müziğe çok şiddetli odaklanırdı ve ona birçok şey yapmasını söylerdi. Gerçekten çalmaya geldi; dekoratif bir parça değildi. Gerçekten istedi.”
Aşk ve kayıp
Reed geçen Ekim ayında öldü. Neredeyse tam bir yıl önce, Anderson çoğu ekipmanını ve arşivini Sandy Kasırgası’nda kaybetti.
Kaybetmek ve bunu kabul edebilmek, Kronos ile beraber sergilediği görsel-işitsel Landfall eserinde anlatılıyor.
“Sandy Kasırgası bu eserin sonlarını yazarken gerçekleşti. Bağlayacak ve şekillendirecek bir şey arıyordum. Hepsinin kaybolan ve uçup giden şeylerle ilgili olduğunu farkettim.” diye hatırlıyor.
“Örneğin, yok olan türlerin uzun bir listesi var. Dünya üzerinden silinen tüm o hayvanlar oldukça rahatsız edici. Böylece,yazarken kaybın – kaybın ve genişliğin- büyük bir konu olduğunu anladım. Sandy gerçekleştiğinde, yazıyı bitirmek üzereydim, böylece son hikaye Sandy hakkında oldu.”
“Çok fazla şey kaybettim,” diyor Anderson. “Bir nehrin kenarında yaşıyordum, tüm çevre sular altındaydı. Oldukça yıkıcıydı.”
Geçmişe baktığında, bunu saklı bir lütuf olarak görüyor.
“Birçok eski eserimi ve ihtiyacım olmadığını farkettiğim şeyleri kaybettim. Biriktiren bir fare gibiyim. Çok şeyi saklıyorum. Ve kaybettiğim çoğu şeyin benim için önemli olmadığını farkettim. Bu otomatik temizlik için minnettar olduğumu yavaş yavaş farkediyorum.”
11 Eylül’den sadece günler sonra Manhattan’da duygusal bir konser veren Anderson, kaybın güçlü bir sözcüsü oldu. Pazartesi günü, onun katarsis yaratan son görüşünü deneyimleme sırası Helsinki’de.