‘Teke Şenliği’, ‘Zor Zamanlar’, ‘Dünya Sonu Savaşı’ ve ‘Katedral’de Sohbet’ gibi romanlarında Latin Amerika’nın toplumsal ve siyasi meselelerini ustalıkla işleyen Nobel ödüllü Perulu yazar Mario Vargas Llosa, Peru’nun başkenti Lima’daki evinde 89 yaşında hayata veda etti.
Latin Amerika edebiyatının dev isimlerinden Llosa’nın ölüm haberini çocukları, X’te yayımladığı “Babamız Mario Vargas Llosa’nın bugün Lima’da, ailesinin yanında huzur içinde vefat ettiğini derin bir üzüntüyle duyuruyoruz. Aramızdan ayrılışı dünyanın dört bir yanındaki akrabalarını, dostlarını ve okurlarını üzecek ama umuyoruz ki onlar da bizim gibi, uzun, macera dolu ve verimli bir yaşam sürdüğü ve arkasında kendisinden daha uzun yaşayacak bir eser bıraktığı gerçeğiyle teselli bulacaklardır” mesajıyla duyurdu.
1936’da Peru’nun Arequipa kentinde doğan Mario Vargas Llosa, başkent Lima’daki Leoncio Prado Askerî Okulu’nda edindiği kişisel deneyimlerden yola çıkarak kaleme aldığı ilk romanı ‘Kent ve Köpekler’le (1963) kısa sürede üne kavuştu. 1966’da ‘Yeşil Ev’, 1969’da ‘Katedral’de Sohbet’, 1973’te ‘Yüzbaşı ve Kadınlar Taburu’, 1977’de ‘Julia Teyze’ romanlarıyla ününü perçinleyen Llosa, Türkçede de Can Yayınları tarafından yayımlanan ‘Dünya Sonu Savaşı’, ‘Masalcı’, ‘Üvey Anneye Övgü’, ‘Don Rigoberto’nun Not Defterleri’, ‘Palomino Molero’yu Kim Öldürdü?’, ‘Mayta’nın Öyküsü’, ‘Teke Şenliği’, ‘Cennet Başka Yerde’ gibi yapıtlarıyla günümüzün en seçkin yazarları arasındaki yerini aldı. 1993’te yayımlanan ‘And Dağlarında Terör’ adlı romanıyla Planeta Ödülü’ne, 2010’da ise Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü.
50’den fazla eseri bulunan Vargas Llosa, zengin bir dil ve imgeler kullandığı eserlerinde Latin Amerika’nın toplumsal ve siyasi meselelerini ustalıkla işledi; sık sık otoriterlik, şiddet ve maço temalarına yer verdi. Kıtanın küresel çapta ünlenmesini sağlayan ‘Latin American Boom’ adı verilen edebiyat akımının yıldızlarından biriydi.
Vargas Llosa, Türkçeye ilk kez 2022’de çevrilen 1969 tarihli romanı ‘Katedral’de Sohbet’i ayrı bir yere koyuyor: “Defalarca yeni baştan yazdıktan sonra 1969’da Porto Riko’da bitirdim. Hiçbir romanım bana onun kadar emeğe mal olmadı. Eğer yazdıklarım arasında yangından sadece bir romanımı kurtarmak zorunda kalsaydım onu kurtarırdım.”
Siyasi fikirleriyle eleştirilerin odağında
Yazarlığıyla dünya genelinde el üstünde tutulan Mario Vargas Llosa, yön değiştiren siyasi fikirleriyle eleştirilerin odağında bir isimdi. Lima’daki öğrencilik döneminde radikal sol öğrenci grupları içinde yer alan, doktora için gittiği Avrupa’da çok etkilendiği Sartre’ın varoluşçu çizgisini benimseyen Llosa, daha sonra siyasi çizgisini değiştirdi, 1990’da merkez sağ bir partiden Peru başkanlığı için aday oldu ancak seçimi kaybetti.
Yazar Llosa ile siyasetçi Llosa’yı birbirinden ayırmak gerektiğini savunan usta eleştirmen Ömer Türkeş, şu yorumu yapıyor: “İki farklı kişilik var önümüzde: Mesela yazar Llosa ‘Teke Şenliği’nde Dominik’teki ABD destekli Trujillo diktatörlüğünün zorbalığını, iç bulandıran şiddetini konu edinirken siyasetçi Llosa diktatörlüklere karşı demokrasi çağrısını ABD hükümetine yapmış, Irak işgaline destek vermişti. Siyasetçi Llosa, ABD’nin küresel ideolojisine biat ederken, yazar Llosa’nın roman kahramanları kapitalizmin kendilerine sundukları imkânları ellerinin tersiyle iterek başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyorlardı. ‘Kent ve Köpekler’, ‘Yüzbaşı ve Kadınlar Taburu’, ‘Mayta’nın Öyküsü’, ‘Palomino Molero’yu Kim Öldürdü?’ ya da ‘Katedral’de Sohbet’ romanlarında Peru’daki askeri kurumları, harp okulunu, bürokratik devlet yapısını ve düzene rıza gösteren toplumu bütün yozlaşmışlığıyla sorgulayan yazar Llosa, siyasetçi giysilerine büründüğünde Güney Amerika’da yükselen sol hareketin muhalifi oluvermişti.
Llosa’nın romanlarında iktidar yapılarını, buna bağlı olarak toplumsal ilişkileri ve direnişi gözler önüne serdiği doğrudur. Ama salt siyasi anlamda, devlet aygıtı ve kurumları anlamında değil. Geleneğe uzanır Llosa. Hemen her romanında asıl öne çıkan erkek egemen toplum yapısıdır. İktidar ilişkilerinin arkasındaki önce cinsiyetçi, ardından diğer ayrımcılık türlerini teşhir eder. Baskının karşına hazzı ve kişisel özgürlükleri koyacaktır. Mario Vargas Llosa’nın romanlarında bir siyaset aramak gerekirse bu, modern hayatın bireyi tutsaklaştıran baskıcı ve kurumsallaşmış yapısına yöneliktir. Siyasetçi yanını sevmem ama yazar olarak Llosa’yı çok başarılı bulduğumu itiraf edebilirim.”
Marquez’e yumruk
Vargas Llosa, arkadaşı olan Kolombiyalı büyük Gabriel García Márquez ile bir kavga nedeniyle uzun süre küs kalmıştı. İki yazar, Vargas Llosa’nın 1976’da Meksika’da bir sinemada García Márquez’in suratına yumruk atmasından sonra onlarca yıl boyunca birbirleriyle konuşmadı.
Llosa’nın Kolombiyalı arkadaşını neden yumrukladığına dair farklı görüşler var: Márquez’in arkadaşları, anlaşmazlığın García Márquez’in Vargas Llosa’nın o zamanki eşi Patricia ile olan arkadaşlığından kaynaklandığını söyledi. Ancak Vargas Llosa 2017’de Madrid’deki bir üniversitedeki öğrencilere bunun Küba ve komünist lideri Fidel Castro hakkındaki zıt görüşlerinden kaynaklandığını savundu. İkili 2007 yılında barıştı ve üç yıl sonra Vargas Llosa Nobel Ödülü’ne layık görüldü.