A password will be e-mailed to you.

….video boyunca tarifin ortaya çıktığı koşullara dair herhangi bir “temsil” görmediğimiz gibi “anlatıcı” da görmüyor ve işitmiyoruz. Filme sadece YouTube yemek içeriklerinde aşina olduğumuz eskiden asansör müziği deyip geçeceğimiz, gösterdiği temsile baskın çıkmayan, onun ritmine ve bizim de filmi izleme ritmimize uyumlu bir beste eşlik ediyor…

 

4 temmuz 1938 yılında Brecht’i hasta yatağında ziyaret eden Walter Benjamin, ona edebiyattaki teknik ilerlemelerin sanat biçimlerinin (dolayısıyla düşünsel üretim araçlarının ) işlevini değiştirdiğini, bu yüzden, edebi eserlerin devrimci işlevleri açısından değerlendirilmesinde tekniğin bir ölçüt durumuna geldiğini söyledi.
Brecht, buna şöyle karşılık verecekti. Benjamin’in teorisi ancak büyük burjuvazinin yazarlarına uygulanabilirdi.
Brecht de onlardan biriydi. Böyle yazarlar, işçi sınıfının çıkarları için kendi üretim araçlarını geliştirebilirlerdi.

25 Ağustos günü yaptığı son ziyaretten sonra Benjamin günlüğüne Brrecht’ten şunu alıntıladı:
“Eski iyi şeylerden değil, kötü yeni şeylerden başla.”

Bu yazıda geçtiğimiz günlerde sosyal medyada yayınlanan Kettılla videosunun “kötü ve yeni bir şey” olduğunu ve daha fazlasını iddia edeceğim.
Çekmediği bir film nedeniyle yargılanan, sanatçı olarak ifade özgürlüğü elinden alınıp iki yıldır cezaevinde tutulmakta olan arkadaşımız Çiğdem Mater’in eşi Murat Utku’nun sosyal medyada paylaştığı video, bir yemek tarifi videosu.

Çiğdem Mater’in hepimize açık mektubu

İlk bakışta her gün rastladığımız ya da bir yandan izleyerek bir yandan yemek pişireceğimiz bir yemek tarifi videosunu andırıyor. Şu her gün en az on tanesine rastladığımız yemek videolarından.
Bu tarifin cezaevi koşullarıyla yaratıldığını, tencere, rondo, mutfak robotu gibi aletlerin olmadığı o koşullarda ortaya çıktığını, Mater ve koğuş arkadaşları Mücella Yapıcı ve Mine Özerden’in kendi tencerelerini, süzgeçlerini, rondolarını gündelik cezaevi nesnelerinden, kettıl, kullanılmış karton içecek, kullanılmış plastik şişe gibi nesnelerden yeniden ürettiklerini, onları upcycle ederek onlara başka yeni işlevler kazandırmak suretiyle nasıl mercimek köftesi yaptıklarını, bütün bunları Çiğdem Mater’in açık mektubundan bildiğimizi hatırlayalım. Hatırlatayım.
Ne var ki izlediğimiz videoda, tarifin geldiği koşullara dair bir “temsil” görmüyoruz.
Aksine, Mater ve arkadaşları tarafından son derece yaratıcı bir süreçten geçerek yeni işlevlerine kavuşturulan nesneler, kesilmiş plastik şişe, kettıl ve karton içeçek kutusu, modern bir mutfakta yerini alır sırayla yeni görevlerini icra ediyor.
Video boyunca tarifin ortaya çıktığı koşullara dair herhangi bir “temsil” görmediğimiz gibi “anlatıcı” da görmüyor ve işitmiyoruz. Filme sadece YouTube yemek içeriklerinde aşina olduğumuz eskiden asansör müziği deyip geçeceğimiz, gösterdiği temsile baskın çıkmayan, onun ritmine ve bizim de filmi izleme ritmimize uyumlu bir beste eşlik ediyor.
Bir çift kırmızı ojeli el hariç.
Figürden yoksun insansız videoda tarifi uygulayan bir çift kırmızı ojeli el var.
Bu el, bu videodan epey önce cezaevinden bir mektup olarak ulaşan yemek tarifini aşama aşama tam da cezaevi usüllerince mektupta Çiğdem Mater’in yazdığı gibi uygularken neredeyse çift kapılı bir buzdolabı reklamı ya da sessiz çalışmasıyla övünmemiz gereken bir bulaşık makinesi reklamında gördüğümüz mutfakta, her şey yolunda gidiyor.

Bu insansız mutfak

Bu videoyu paylaşmak üzere kaydettiğinizde ve reels olarak tekrar paylaşmak istediğinizde sosyal medya platformu size belirli konular öneriyor. Onların hiçbirinde hapishane, düşünce özgürlüğü, düşünce özgürlüğünden suçlu ünlüler seçenekleri yok.
Yemek tarifleri, ünlüler, kişisel gelişim seçenekleri ise mevcut.
Bu insansız mutfakta, sahibini görmediğimiz ancak tarifi yazan ve cezaevinde yatmakta olan Çiğdem Mater’e ait olmasını arzuladığımız, dilediğimiz el, her gün atık kutusuna ayırarak ikinci bir şans verdiğimiz nesnelerin yeni gastronomik işlevlerini sergilerken bu videonun dilinin içinden geçtiğimiz zamanların paradokslarla dolu gerçekçiliğini dolaysız ifade ettiğini, günümüzün realitesini fevkalade ele geçirdiğini düşünüyorum.

Bu film, kamuya sunulan bir yemek videosu olarak mahkûmun eşi tarafından sosyal medyada paylaşılmasıyla “kişiselleşen” bir film olarak çok katmanlılığıyla, hem estetik hem de bilişsel bir statü çağrısı yapmayı aynı anda başarıyor.

Günümüz sanatına ve hayatına dair “gerçekçiliğin” kendi içindeki çelişkilerini ortaya sererken, lirik, optik ve dramatik pek çok estetik kategorinin üstünden hoplayarak zıplayarak atlıyor ve biz “reels” ya da YouTube karşısındaki edilgen izleyiciye tıpkı kettıl’a, plastik pet şişeye, karton içecek kutusuna yaptığı gibi ikinci bir şans, bir upcycle olma umudu veriyor.
İzlediğiyle yetinmeme şansını.
Görmediğini bilme şansını.
Yemek yaparak da “muhalif” olma şansını.
Yeniden toplumsal bir işleve sahip olma şansını.

“Dekadan” video sanat ürünleri arasından bir başyapıt

“Reels” olarak dolaşacak bu video, reel olan- dram olan ile bağlantısını kopardıkça bizi reel olana, görünmeyene, gösterilmeyene daha da yakınlaştırıyor.
İnsansız ve hijyenik o mutfakta geçen bu film, gerçekten cezaevinde yatmakta olan bir filmcinin, mercimek köfteyi nasıl arzulayabildiğini, cezaevinde yatmakta olan bir düşünce suçlusunun arzusunu doyurmak adına kendi üretim araçlarını nasıl yarattığını, cezaevinde yatmakta olan bir yaratıcının mercimek köfte yapma tekniğini açığa çıkarışını kusursuz mu kusursuz belgeliyor.
Tam da bu belgeleme işte yeni bir estetik deneyimi icap ediyor.
Kendisine kaynaklık eden drama-reel olana dair hiçbir işaret, ser verip sır vermezken olağan dil işlevini yüklenmeyen bir başka dil yaratmış oluyor.
Mevcut kullanmakta olduğumuz dili, reklamlar ve YouTube içeriklerindeki o dili, mutlak sisteme dair kullanılan bu dili, salt formel olan özelliklerinin oluşturduğu bu protokolü bozguna uğratıyor. Artık işitilmez bir hale getiriyor. Gösterdikleri göstermediklerine daha çok yer açıyor.

Böylelikle sanat kategorisi altında mevcut tanımlanmış sanat mekanlarında gördüğümüz “dekadan” video sanat ürünleri arasından bir başyapıt olarak sıyrılarak yükseliyor.

O “burjuva mutfak”ta pişen mercimek köftesi bana kalırsa Bertolt Brecht’i de Walter
Benjamin’i de doğruluyor.
Açığa çıkarılan cezaevi usülü mercimek köftesinin tekniği, bir ölçüt olarak videonun biçemini belirliyor. Bu onun her zamanki işlevini askıya alarak yeni, gerçekçi ve son derece devrimci bir dili müjdeliyor.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 09:29:51