Ona en çok yakıştırılan tanım ‘’Kitapların Casanova’sı’’. 40 bini aşkın kitaptan oluşan kütüphanesiyle dünyanın en önemli kitap koleksiyoncularından biri. Çok genç yaşlarındayken, görme güçlüğü çeken Borges’e kitap okuyarak edebiyatın büyülü dünyasına adım atan ünlü Arjantinli yazar, çevirmen ve sıkı bir kitap müptelası olan Alberto Manguel Boğaziçi Üniversitesi’nin Chronicles programının konuğu olarak İstanbul’da…
Arjantin’de doğdu, Kanada vatandaşı olarak bir süre Kanada’da yaşadı. Halen Fransa’da 40 bin kitaptan oluşan görkemli bir kütüphane-evde yaşamını ve yazarlığını sürdürüyor. Önceki yıl Tanpınar Festivali’nin konuğu olarak İstanbul’a gelen, İstanbul ile sınırlı kalmayıp Tanpınar’ın izinde Beş Şehir’i ziyaret eden Manguel, Boğaziçi Üniversitesi’nde üç hafta süreyle yaşayacak ve Chronicles programı kapsamında üretimlerde bulunacak. Manguel, 14 Ocak’ta, Boğaziçi Üniversitesi’nde ‘’Merakın Tehlikeleri’’ başlıklı bir söyleşiyle yeniden okurlarıyla buluşacak.
Türkçe’de hatırı sayılır bir okur ve hayran kitlesi olan Alberto Manguel, Türkiye’nin kültürel tarihiyle yakından ilgilenen bir yazar. Yayıncısı Yapı Kredi’yle birlikte önümüzdeki aylarda Tanıpnar’ın ‘’Beş Şehir’’ adlı eserini yeniden ele alan bir kitap hazırlığı içinde olan Manguel, geçen yıl geçirdiği ve konuşma/yazma yeteneğini tehdit eden rahatsızlığı alt etmiş görünüyor. 67 yaşındaki Manguel, geçen kış aniden gelen bir inmeyle geçici bir süreliğine yazma yeteneğini kaybetmişti. Bu deneyimi ‘ilginç ve heyecan verici’ bulduğunu söyleyen yazar bu rahatsızlığın bir anlamda kendi iç dünyasını gözlemleme imkanı verdiğini belirtiyor. Son 10 yıl boyunca her yeni güne Dante okuyarak başlayan yazar, Dante okumalarının ruhsal anlamda arındırıcı bir etkisi olduğuna inanıyor.
Alberto Manguel’in Boğaziçi Üniversitesi’ndeki söyleşisinden satır başları şöyle;
· Gücü eline geçirenler her zaman sansüre başvurur
“Tarih boyunca gücü ele geçiren herkes sansüre yeltendi ancak hiçbiri başarılı olamadı. Güçlü insanlar çok fazla sorgulanmaktan hoşlanmazlar ve bu sebeple yakarak, yok ederek, korkutarak ya da susturarak sansür uygulamaya çalışırlar. Ancak bu çaba eninde sonunda yazarların ellerinde bulundurdukları gücü hissetmelerini sağlar. Tarih boyunca sözcükler ve metinler sansüre rağmen yaşamayı hep başarmıştır.”
· Kütüphaneler de bir çeşit sansür mekanizmasıdır
“Her kütüphane kendisini düzenleyenin tercihlerinin gölgesini üzerinde taşır. Çünkü kataloglama işi yorumla yapılır. Bu bir gerekliliktir ancak bir şekilde sizi yönlendirir ve tüm bilgilere aynı seviyede ulaşmanızı engeller. Bu da bir nevi sansürdür.”
· Hayatta Herkes İçin Yazılmış bir Paragraf Vardır
“Sizi hiç tanımayan herhangi bir yazarın bir kitabının bir sayfasında, bir paragraf mutlaka sizi anlatıyordur. O birkaç satırla karşılaşınca “işte benim hikâyem” dersiniz. Bazı şanslı insanlar bu paragrafı bulur, okur ve hafızalarına kazırlar. Benim kütüphanem kitaplarla dolu ve her yerde, her koşulda okumaya devam etmeme rağmen pek çok kitabı okumaya ömrümün yetmeyeceğini biliyorum. Ancak şunu da belirtmeliyim ki ben bana yazılan birden fazla paragrafa ulaşıp, okumayı başaran şanslı insanlardan biriyim.”
Amacım Görme Engelli Birine Yardım Etmekti
“Neredeyse hiç görmeyen Borges ile bir kitapçıda çalışırken tanıştım. Borges hikâyelerini o kitapçıda yazıyordu. Yazdıklarını, geri dönüp kontrol edebilmek için benden yardım isterdi. 1964-68 yılları arasında Borges’e kitap okumaları yaptım. İlk başta tek gayem görmeyen bir adama yardım etmekti. Ancak onun bir zanaatkâr gibi ürününü işleyişi ve okumaları yaparken bana devamlı sorduğu sorular, bana hayatın formülünü öğretti. İlk başta ben de yazmaya çalıştım. Ancak yazdıklarımın, okuyup beğendiğim yazarların yazdıkları kadar iyi olmadığını görünce yazmayı bıraktım. Hangi kitabın iyi olduğuna okurların karar verdiğini gördüm ve kitabın üzerinde yazardan çok okuyucunun etkisi olduğunu fark etmem okuma tarihi üzerine yaptığım çalışmaların başlangıcı oldu. Sadece yazabildiğimi yazmak yerine, her okumak istediğimi okuyor ve yorumluyorum.”