İzmir’de odalara rahatlıkla yayılabilmiş ve izleyiciyi de misafir etmekte ve aslına bakarsanız onu misafire dönüştürmekte kusursuz bir sergi açıldı. Küratörü fotoğraflarını ilgiyle takip ettiğimiz sanatçı Metehan Özcan’dan başkası değil. ‘Difenbahya; Büyüyen Ada ve Dört Oda’ sergisi, Özcan’ın bir süredir İzmir 9 Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi’nin son sınıf öğrencilerine verdiği derslerinin de bir özeti niteliğinde.
Ayşegül Sönmez: Öncelikle ders vermek ve dersin sergisini yapmak olarak özetleyebilir miyiz difenbahya’yı?
MÖ: Evet. Sergi düzenleme fikri bu dönem ilk kez verdiğim sergi sunum teknikleri adlı seçmeli ders sonucunda ortaya çıktı. İçeriği ve zamanlamayı katılmak isteyen öğrencilerle beraber oluşturduk. Güzel Sanatlar Fakültesi son sınıf öğrencilerine açık bu derste varolan bir tasarım/sanat ürünü nasıl sergilenir konusundan ziyade çeşitli sanatçı-mekan-izleyici etkileşimlerini tartıştık.
Genel sergideki islerden bahsetmek ister misin? mekandan oda mantığından vs…
MÖ: Burası K2’nin sergi için gelen sanatçılara çalışma ve barınma amacıyla kullanıma açtığı rezidans.1900’lerden yapıldığı tahmin edilen, yangından kurtulmuş iki katlı ve dört odalı bir ev. Trienal ile beraber sergi mekanı olarak kullanılmaya başlanmış. Önceliğimiz iki hafta bize ayrılan bu yerde öğrencilerin sadece mekan deneyimi yaşamasıydı. İş üretme ve kendilerini temsil etme baskısı hissetmeden tartışmaya ve sergi evinde vakit geçirmeye çalıştık. Serginin teması kimlik inşasının imkansızlığı üzerine. Bilge Karasu Gidememek oyununda ve İncitmebeni öyküsünde büyümeye başlayan bir adadan bahsediyor. Bu kendiyle çelişme hali bana bireylerin tek bir kimliğe evrilmesinin zorluğunu çağrıştırıyor. Dört oda sanatçıların sahiplendiği ve çalıştıkları hacimler.
Difenbahya bitkisi ise aynı sanat eğitimi ve üretimi içerisinde olan üç arkadaşın (Tuğçe Akay, Gülnihal Kalfa, Yağmur Pehlivanlı) işlerinde geçen motiflerden biri. Bu odada sırayla yaptıkları video kayıtlarında bir diğerinin adını telaffuz etmeden ilişkilerindeki motiflerin nasıl birden fazla anlam barındırdığını ele veriyorlar.
Cenkhan Aksoy önceden kişisel sergi açtığı mekanda bu sefer rastlantısallık üzerinden gidiyor ve mürekkeple çalıştığı figürlerini defteriyle beraber odaya aktarıyor. Fatih Altan daha önce Cenkhan’ın kişisel sergisi için kendi boyamış olduğu odada duvarın su almasıyla oluşan doku ve katmanlar üzerinden çalıştı. Kırmızı odayı Cenkhan, Fatih ve Ezgi Çimenoğulları ile beraber evdeki arşivde bulduğumuz 80, 90 ve 2000’lerden kalma imzalı/imzasız resimler, illüstrasyonlarla ve kurs olarak kullanıldığı dönemden çalışmalar ile oluşturduk.
Kararttığımız nadireler kabinesinde resimleri tam görmek değil ancak hissetmek olası. Merdivenin duvarına yansıyan manzara ise Ayşe Sevde Fidan ve Büşra Seda Süsoy’ın buldukları bir İzmir pulundan alıntı.
İzmir’de ders veriyor olmak büyüksehirden oraya gitmek bu tasra ve merkez çelişkisi ve çekişmesine dair neler anlattı sana?
MÖ: İstanbul’da yaşayan İzmirli bir tanıdığım yıllar önce İzmir’e taşınma fikrini açtığımda orada rehavete kapılacaksın ve üretemeyeceksin demişti. Sürekli üretim beklenen hattan çıkmak adına bana iyi geldi. Sanat ve tasarım eğitiminin ürün odaklı olması öğrenciler üzerinde de baskı kuruyor. İzmir’de yeni mezun biri için öngörülen yol İstanbul’a kapağı atmak ve sergilere koşmak gibi gelebilir. Sadece bunu yapmayı seçmeyen Borga Kantürk gibi figürler ve IO gibi kolektifler rol modelleri çeşitlendirmek açısından önemli.
(K2 Rezidans’taki. ‘Difenbahya; Büyüyen Ada ve Dört Oda’ sergisi Alsancak 1467 sok. no.6 adresinde. Cinatı Bar’ın karşısında.)