2015’in en güzel abümlerinden biri Emre Kula (gitar), Cenk Turanlı (bas) ve Mehmet Demirdelen’den (davul) oluşan KES’ten geldi: “Kamlama”. KES, 26 Haziran’da KÖK ile beraber Bronx Pi’de sahne alacak.
Albümün kapağı çok güzel… “Kamlama” ismi nereden geliyor, kim buldu?
Mehmet Demirdelen: İsim fikri bana ait; kamlama, şaman ayini demek. Davul da bu ayinde önemli bir yer tutuyor, malum. İsim bulma süreci de tıpkı albümün ortaya çıkışı gibi gayet doğal bir şekilde ilerledi. Kapak da bu izi taşıyor, Şakir ve Zeynep Kış çifti tasarladı kapağı.
Üçünüzü daha önceki pek çok farklı projeden tanıyoruz, bir de aynı okuldan olma durumu var; değil mi?
Cenk Turanlı: Evet. Mehmet ile uzun zamandır beraber müzik yapıyorduk. Üçnoktabir ve Malt’ta da beraberdik.
Mehmet Demirdelen: Emre ile daha geç tanıştık aslında. Cenk ile 1999’dan beri tanışıyoruz, 2001’den beri de beraber çalıyoruz. Mevzu biraz okulda başladı; benim bitirme projem için bir araya geldik. Herkes bizden caz standardı falan beklerken KES’in temeli sayabileceğimiz bir parçamız ile okuldakilerin karşısına çıktık.
Çok ölçülü biçili bir müzik gibi tınlıyor… Bu parçalar tamamen albüm sürecinde mi ortaya çıktı, yoksa öncelerden ortaya çıkmış formlar veya temalar var mıydı? Varsa bunlar, zaman içinde nasıl ve ne gibi aşamalar geçirerek son halini aldı?
Cenk Turanlı: İki yıl gibi bir sürede hazırladık materyali. Genel olarak, ortaya atılan temalar üzerinde hep birlikte yoğunlaştık ve olgunlaşan temaları defalarca çalarak, kaydederek parçaların son hallerine ulaştık. Bu süreçte demolama ve session’ları kaydetmenin de çok önemli bir rolü oldu; yaptığımız her provayı ve jam session’ı kaydettik. İlk riff’ler Mehmet’ten geldi. “Kaşık”, ilk yaptığımız parçalardan ve Mehmet’in fikri. “Dört”, Emre’nin bir kompozisyonuydu; grupça düzenledik.
Mehmet Demirdelen: O dönemlerde benim elimde işlenirse güzel olabileceğini düşündüğüm bazı temalar vardı. Cenk ve Emre bunlara pek çok katkıda bulundu; beraberce bunları işleyerek işe koyulduk. Bazen de “şunun arkasına şöyle birşey çalmak lazım” diye yola çıktık ve bu formül çoğunlukla çalıştı, esin de hiç eksik olmadı. Sadece “31” tamamen doğaçlama ortaya çıktı; parçayı bir türlü yoluna koyamazken “ne yapalım, bari oturup çalalım” dedik. Diğer yandan, her parça rahatlıkla on dakika çalınabilecek yapıda ama daha işin başında bunları şarkı formatında, makul sürelerde tasarlamaya karar verdik. Albüm bu yüzden kısa; baştan dinleme isteğini ortadan kaldırmayalım, kimseyi de yormayalım istedik.
Nasıl tepkiler geldi?
Mehmet Demirdelen: Çok güzel tepkiler geldi; “kimse böyle bir müzik yapmıyordu, iyi oldu” veya en çok hoşuma giden şekilde, “ulan keşke biz yapsaydık” kabilinden… Şahsen ben bu topraklara ait müzikal tadlar olduğunu düşünmemiştim ama özellikle yurtdışından bu yönde tepkiler geldi, bu da ilginç.
Albümde abartılı ve gösterişçi bir icra olmayışı da beni çok etkiledi. Zira kimi müzisyenler, zaman içerisinde enstrüman üzerinde yetkinleştikçe, dinleme alışkanlıkları sofistike hale geldikçe daha karmaşık müziklerle bir tür kendini üstünlemeye doğru gidebiliyor… Buna ne diyorsunuz?
Cenk Turanlı: Buna kişisel cevap vermem gerekirse, ben bir grup müzisyeniyim. Üç müzisyenin bütünlük içerisinde, bir arada, uyum içinde ve dengeli çalması, bir müzisyen olarak beni en çok tatmin eden şey. Solo icracılık ve bununla beraber virtüözite, eskiden tabii ki ilgimi çeken durumlardı ama artık müziğime ve enstrümanıma o gözle bakmıyorum. Bu yaklaşım değişimi, sanırım üçümüz için de geçerli… Ama bu zamana kadar yaptığım, yer aldığım albümler içerisinde enstrümanımı en aktif ve en rahat kullandığım albüm “Kamlama” oldu diyebilirim.
Mehmet Demirdelen: Kendi adıma, virtüöz bir davulcu olduğumu söyleyemeyeceğim. Ben daha çok özellikli bir davul üslubu yaratmanın peşinde koştum hep. Emre çok iyi bir gitarist… Ama şu var ki, ne Emre, ne Cenk ne de ben, virtüözite ve teknik gösterinin peşinde adamlar değiliz. Albümün bu ortak yaklaşımı çok net bir şekilde ortaya koyduğunu düşünüyorum ve buna seviniyorum. Parçalara hizmet etmeye çalıştık, daha çok.
On yıl önceki halinize geri dönelim. Bu albüme on yıl önce rastlamış olsanız, o zaman neler düşünürdünüz?
Cenk Turanlı: “Ahhh bizden önce yapmışlar” derdim! Çok etkilenirdim…
Mehmet Demirdelen: On sene önce böyle bir albüme rastlasaydım, herhâlde hatim ederdim. En çok ümit ettiğim şey, albümün şimdi yirmili yaşlarında olan dinleyicilerde benim o yaşlardayken duyduğum heyecanı yaratması.
Albümün Nekropsi’nin “Mi Kubbesi” dönemine yakın tınladığına dair yorumlar kulağa geliyor...
Mehmet Demirdelen: Çok benzeten oldu açıkçası. Hatta, tatsızlık ve gerginlik değilse de kendi aramızda bununla ilgili bir huzursuzluk oldu diyebiliriz, albümün çıktığı ilk zamanlarda. Cenk’in Nekropsi üyesi olması ve albümü Cem’in (Ömeroğlu, Nekropsi gitaristi) kaydetmiş olmasının bu yaklaşıma etkisi var mıdır, pek zannetmiyorum ama galiba temel sebep, bu gibi albümlerin Türkiye’de on beş, yirmi yılda bir yayınlanıyor olması… O yüzden dinleyici tanımlarken bir referans bulma güdüsü ile hareket ediyor diye düşünüyorum. Dinleyici geriye dönüp baktığında sadece “Mi Kubbesi”ni görüyorsa veya bu albümü zaten seviyorsa, sevmişse bir benzerlik kurma yoluna gidiyor. Yirmili yaşlarımdayken walkman’imden çıkarmadığım tek Türkiyeli albümdü “Mi Kubbesi”; ezbere bilirim.
Cenk Turanlı: “Kamlama”yı ilk defa dinleyen ve “Mi Kubbesi” albümünü seven bir dinleyicinin bir tür benzerlik hissetmesi normal bence. “Yakın tınlıyor” tanımı ise doğru değil. İllâ ortak bir nokta arayanlar, her iki albümde çalmış olmamı öne sürebilir. “Mi Kubbesi”, çok değerli bir albüm. Yirmi yaşında falandık, o albümü kaydederken. Aradan koca bir yirmi yıl geçti, tüm müzikal algılarımız değişti; enstrümana bakış açısı ve müzikal dinamikler de değişti. Ülkemizde bu tarz albümlerin çok az yapılmış olması bu tür benzetmelere yol açıyor sanırım. Ama ikinci, üçüncü dinleyişte aslında bambaşka mantıkta iki albüm olduğunu fark ediyor dinleyici…
Aslında “Mi Kubbesi”nden sonra o yönde veya o yöne komşu beş on albüm çıkmış olsaydı farklı gruplardan; böyle bir benzeşim kurma durumu ortaya çıkmazdı diye düşünüyorum. Bir de merak ettiğim şu: “Mi Kubbesi”, kendi döneminde önemli bir ölçüde heavy metal dinleyen kitleyi harekete geçirmiş, bu kitle üzerinde olumlu anlamda belirli bir kırılma yaratmış; yanı sıra o sıralar yeni yeni ortaya çıkan deneysel gruplar için kafa açıcı bir öncü görevi görmüşken sonraları bu albüme yakın durabilecek bir başka albüm neden çıkmadı? Zira, her iki masif kitlenin yıllar içinde çeşitlenip ortaya birçok grup çıkardığına da tanık olduk…
Cenk Turanlı: Bu ülkede müzik yapmak, hele ki bağımsız ve özgür bir bakış açısıyla yapabilmek ve bunu yayınlamak çok zor. Başka parametreler devreye giriyor, para, geçim şu bu…
Mehmet Demirdelen: Cenk’e katılıyorum; Türkiye’deki müzik piyasasının eni boyu belli. Müzikle kendi çizdiğin şekilde uğraşırken bu bir anda mesleğin haline geliyorsa veya çalgıcılığı mesleğin olarak seçmişsen illâ bir nokta geliyor ki, bu ülkenin genelgeçer koşulları ve müzik anlayışı, seni daha popüler müziklerle uğraşmaya itiyor. Türkiye, müzisyeni hep şekle ve şemâle sokmaya çalışıyor açıkçası… Dolayısı ile müzisyenlerin başkalarına çalmaktan ve hayatını kazanmaya çabalamaktan kendi kafasındaki müziği çalmaya, kaydetmeye zamanı ve enerjisi kalmayabiliyor. Türkiye’de müzik piyasasına adına bir yer işgâl etmek, o kadar uzun zaman alıyor ve o kadar zor ki… Kendi müziğini yapamayanları anlayışla karşılıyorum. Ömrü boyunca solo albümünü tasarlayıp, yıllarca bunu konuşup hiçbirşey kaydedemeden gidenler var bu ülkede. Biz buna zaman, emek ayırabildik; şanslıyız… Açıkçası, kendi müziğimi yapmadan gitmek bana çok koyardı diye düşünüyorum.
Sırada ne var?
Cenk Turanlı: Türkiye’de olabildiğince çok konser verebilmek ilk amacımız. “Kamlama”yı plak olarak yayınlamak ve yurtdışında lisanslamak da yakın geleceğe dair planlarımız içerisinde. İkinci albüm için yavaştan çalışmalara da başladık.
Mehmet Demirdelen: Albümü internetten dinleyen İngiliz Fireworks dergisi, bize bir yıl İngiltere’de promosyon yapma teklifi getirdi. Classic Rock dergisinde de güzel bir tanıtım yazısı yayınlandı. Dolayısı ile bu gibi bağlantılarla yurtdışında çalabilirsek güzel olur diye düşünüyoruz.