Taner Ceylan’ın Cumhuriyet gazetesinde Orlando katliamıyla ilgili "affedici" açıklamasına bir grup LGBT”liden yanıt geldi:
"Biz LGBTİ+ler yıllardır bir mücadele veriyor ve dünyanın her noktasında direniyoruz ve affetmek değil, özgürlük istiyoruz çünkü biliyoruz ki ancak o zaman yaralarımız bir daha açılmamak üzere kapanacaklar"
Taner Ceylan’ın Cumhuriyet gazetesinde Orlando katliamıyla ilgili "affedici" açıklamasına bir grup LGBT”liden yanıt geldi:
"Biz LGBTİ+ler yıllardır bir mücadele veriyor ve dünyanın her noktasında direniyoruz ve affetmek değil, özgürlük istiyoruz çünkü biliyoruz ki ancak o zaman yaralarımız bir daha açılmamak üzere kapanacaklar"
Bazen bazı kriz anlar, kriz durumlar vardır. Bu anlarda gündelik yaşamda işleyen ritm, kurallar, doğrular ve yanlışlar kırılır, geçersizleşir, kullanılmaz olur; yaşam istisnalaşır. Ölüm bu istisnaların en büyüğü, katliamlar ise bu “en büyük” istisnanın politikleştiği olaylardan biridir. Bu istisna halinin içerisinde gündelikte yahut psikolojiye göre aşikar olanı dillendirmek en hafif tabiriyle densiz, uygunsuz, yakışıksız kaçabilir. Mesela bir katliamın ardından katliama hedef olan gruba, (o grubun üyesi olarak ya da olmayarak) bağışlama çağrısında bulunmak en hafif tabiriyle densizliktir ve hatta katliamı gerçekleştiren grubun amacına hizmet edebilir. Keza katliamlar gündelik yaşamlarımıza korkuyu yayar, hayatlarımız üzerinde hakka sahip olanın kendimiz olmadığını gösterir ve bizi bu yolla çaresizliğe düşürür ve katliamlar çağında yaşamı savunmak belki de daha önce yaptığımızın binlerce kat gücünde dilediğimiz bedenler ve arzularla dilediğimiz gibi yaşam hakkımızı haykırmaktır.
Toplumda yükselen muhafazakarlık ve durmaksızın beslenen erkeklikle birleşen katliamlar hepimize öldürülme, şiddete uğrama korkularını yaymakta, günlerimizi üzüntü, endişe, panik içinde geçirmemize neden olmaktadır. Bize iyi gelecek olan yaslarımızı, yaralarımızı ve korkularımızı görmezden gelerek affetmek değil, (mesela bu sene İstanbul LGBT Onur “Yürüyüşü”nde yaptığımız gibi) bu öfke, acı ve gerginliği bir araya gelmenin, bir arada olmanın yeni biçimlerine yönelik arayışlara çevirmektir. Çünkü katliamların yaymaya çalıştığı çaresizliğe karşı gücümüzü bulacağımız an bağışlayacağımız an değil, bir arada duracağımız andır.
“Herkesi” hedef alan bir başka katliamın hemen sonrasında yalnızca LGBTİ+’ye odaklanmak istemezdik lakin açık bir eşcinsel sanatçının Orlando’dan hemen sonra (14 haziran) bir gazetede yayınlanan, bağışlayıcılık çağrısında bulunan yazısıyla yeni karşılaştık ve her ne kadar üzerinden zaman geçmiş olsa da uğradığımız bir katliamın ardından dahi bize yönelik bir talebin yer alabilmesi üzerinden endişe verici bularak bu katliamlar çağını biz LGBTİ+ komüniteden bir grup bizim ve arkadaşlarımızın neyin içerisinde yaşadığımızı hatırlatma ihtiyacı hissediyoruz.
Orlando Katliamı dünyanın her noktasındaki norm dışı cinsellikler ve bedenlerle yaşayanlara korku yaymayı, kamusal alandan çekilmemizi ve bedenlerimizi saklamamızı, arzularımızı gizlice yaşamamızı hedefleyen, LGBTİ+ komünite olarak bizlere yönelik yapılmış en büyük katliamdır ve biz biliyoruz ki olan, doğumumuzdan önce üzerimize cinsiyetler atayan, bedenlerimizi, organlarımızı, arzularımızı heteroseksizmin toplumsal şeması içerisine yerleştiren sistemin ürettiği homo/trans-fobinin bir dışavurumudur.
Katliamı gerçekleştiren iki erkeği öpüşürken görüp “çıldıran” bir “hasta” ya da gey klüplere giden, gey seks uygulamalarını kullanan ama açılamayan, gizlenmenin baskısından dolayı komüniteye nefret dolmuş bir “sapık” değildir ve hatta katliamı gerçekleştiren tek bir kişinin ve tek bir örgütün çok ötesinde olan toplumun her yanına yayılmış heteroseksist ideoloji, genel ahlak ve bunları destekleyen sistem, kurum ve kişilerdir.
İşte böyle bir gerçekliğin içerisinde bağışlama çağrısının hiçbir yeri yoktur.
Kimi, kim adına, ne için, neden bağışlayacağız?
Herhalde burada kast edilen isimlerini ölümleriyle ilk defa duyduğumuz, öldürülen 49 LGBTİ+ adına değil, norm dışı cinsellikler-bedenler yaşayan-taşıyan, yayılan mesajın alıcıları olan bizler adına bir aftır.
O halde bu af çağrısının yapılabilme koşullarından bahsedelim:
LGBTİ+’ler olarak arkadaşlarımızın cinayete kurban gittiği, aile ya da toplum baskısı nedeniyle dilediğince yaşayamadığı için intihar ettiği haberlerini almadığımızda, emniyet ve adalet sistemlerinin kendisi uğradığımız şiddeti büyüten araçlar olmadığında, cinsel yönelim ya da tercihlerimizden, bedenlerimizi kullanmaya yönelik seçimlerimizden dolayı iş hayatında ayrımcılığa uğramadığımızda, bedenlerimiz ve arzularımız doğa dışı/karşıtı, ayıp, günah ilan edilmediğinde, dilediğimiz halimizle dilediğimiz gibi yaşar olduğumuzda…
İşte ancak belki o zaman bağışlamayı konuşuruz.
Biz LGBTİ+ler yıllardır bir mücadele veriyor ve dünyanın her noktasında direniyoruz ve affetmek değil, özgürlük istiyoruz çünkü biliyoruz ki ancak o zaman yaralarımız bir daha açılmamak üzere kapanacaklar ve ancak o zaman bir af dilenmiş olacak bizden ve bugüne kadar öldürülmüş tüm arkadaşlarımızdan ve ancak o zaman affetmekten konuşabileceğiz yeniden yaralanmaktan korkmadan.
Bir grup LGBTİ+
Taner Ceylan’ın metni için: http://www.sanatatak.com/view/Iyimser-olmak-zor-olandir/3026