A password will be e-mailed to you.

Ülkede müzik üzerine yazmak gittikçe aşınan bir edim hâline gelmişken salt bu alana odaklanmayı kendine hedef koymuş bir yayınevi kurmak, şüphesiz ki hem üzerine konuşmaya hem takdir edilmeye değer. Kara Plak Yayınları’nın kurucuları Koray Löker ve Betül Kadıoğlu ile buluştuk ve röportaj yapmaktan öte, konuyu elbirliği ile deştik. 

Kara Plak fikri nasıl ortaya çıktı?

Koray Löker: Aslında karşımıza çıkan birkaç müzik kitabını Türkçeye çevirme hevesiyle ortaya çıktı. O sırada her ikimiz de farklı yayınevlerinde çalışıyor, başka işlerle ilgileniyorduk. “Şunları bir yoklayalım, edelim” derken baktık ki bunların sayısı birikiyor. “Neden biz basmıyoruz” dedik. “Bizi heyecanlandıran bu metinlerle kitaplarla bir yerden başlasak gerisi gelir mi acaba” diye sormaya başladık. Hâtta tam o sırada bir New York seyahati söz konusu oldu, “oradan kitap da bakarız” falan diyerek bu geziye ayrı bir anlam atfettik. Pek de eğlenceli ve verimli geçti doğrusu o gezi. Sonunda seçtiğimiz metinlerin, kitapların haklarını alarak yola çıkmaya karar verdik. Tüm seçkiyi çevirmenlere dağıttık ki sonradan çeviri telaşıyla uğraşmayalım. Stok baştan hazırdı yani.

 

Yayın periyodundan da bahseder misiniz ve tür konusunda nasıl bir çerçeve çizmeyi planlıyorsunuz? 

Betül Kadıoğlu: Temel olarak, sadece müzik üzerine kitap basmak için yola çıkmış bir yayıneviyiz.  Küçük bir yayınevi olmanın şöyle bir avantajı var: Her kitabı tek başına değerlendirebiliyorsunuz. Albüm kitaplarını ise bir seri olarak çalışmayı istiyoruz. Türkiye’den de albümlerin yer almasını istiyoruz bu seride. Bu arada müzikle alakalı edebiyat eserleri de ilgimizi çekiyor. Akademik kitaplar pek ilgi alanımızda değil meselâ.

Koray Löker: Şimdilik ayda bir kitap gibi düşünüyoruz. Yaz aylarında tempoyu biraz düşürürüz. Karga’nın “Ağuslül” sayısı mantığı hoşumuza gidiyor. Ayrıca Türkiye’deki müzik mekânları, müzik geçmişine dair aynı albüm monografileri gibi ufak incelemeler olsa keşke diyorum. Gerçi sipariş usulü yapılabilen işler değil bunlar… 

 

Müzik dergilerini zaman geçtikçe tek tek kaybettik. Çok spesifik alanlar dışında, popüler müzik tarihini öne koyan veya buradan yola çıkan müzik kitaplarını Türkçede göremiyoruz. Son yıllara da bakarak, müzik okurluğunun mevcut durumu hakkındaki gözlemlerinizi alabilir miyim? 

Betül Kadıoğlu: Ben bu ikilinin karamsarıyım. Kitle zaten küçük müydü yoksa gittikçe küçülüyor mu, işte onun adını koyamıyorum. Bir yerlerde birileri bekliyor gibi. Bize dâhi “ROLL da tekrar çıkacak mı” diye soranların var olduğu bir okur ikliminden bahsediyoruz. Bununla beraber, müzik okuru yerine sadece okur demek daha doğru geliyor bana. Bu konuda aklımızdakine en yakın düşen örnek Domingo’nun bastığı Patti Smith kitabı. Satış rakamına bakarsak, Patti Smith’in bu ülkede o kadar çok dinleyicisi olduğunu düşünmüyorum ama hayat hikâyesi ilgi çekti ve kitap Smith’in dinleyici kitlesini kat be kat aşan bir satış rakamını yakaladı. 

 

Belki de soruyu şuradan sormak lazım: Bilgi bu çağda her yerden çağıl çağıl üzerimize akıyor ama okur ancak bu çağlayandan elini uzatıp bir şeyler almaya yeltenirse edindiği bilgiyi kendine mâl ediyor. Sözün özü, bu bir niyet etme meselesi ve acaba roman, öykü, otobiyografi türü biçimler okur cezbetmek adına araç görevi görüyor mu? Örneğin Keith Richards’ın (Rolling Stones) “Life” (Hayat) adlı otobiyografisi yayınlandığında çok ses getirmişti ve eminim ki sadece Rolling Stones hayranları ilgi göstermedi bu kitaba… 

Betül Kadıoğlu: Kesinlikle katılıyorum. Meselâ Rolling Stones’u hatmetmiş bir dinleyici – okur bu kitap sayesinde gruba daha önce hiç bakmadığı başka bir taraftan bakabiliyor. Bu gibi kitaplar, ayrıca grubu bilen ama hayatının içinde ona çok yer açmamış bir okur kitlesine de hitap ediyor. 

Koray Löker: Bir de müzik hep kişisel anılarla kesişerek kalıcılaşan bir şey ya, dinleyici ekseninden bakınca bu gibi kitaplar, okurunu kişiselliğin ötesine taşıyor. Yayınladığımız Hunter Davies’in “The Beatles” kitabına elbette ilgi bekliyorduk, artık klasik kabul edilen bir grup ne de olsa ama öylesine büyük bir kitle kitaba heyecanlandı ki afalladık. Kitabı okşayıp sevenler oldu. Lansman gecesine gelenlerden sıkça şunu duyduk: “Eve gidip Beatles dinleyeceğim”.

 

Tam da oraya gelecektim; bu topraklarda bellekle ilgili genel bir problemimiz var ya, müzik dinlemeyi hayatının önemli bir parçası hâline getirmiş okurun az önce sözünü ettiğim bilgi bombardımanından muzdarip olarak bellek kaybına uğradığını düşünür oldum, bu aralar. Aslında kastettiğim şu: İnternet öncesi dönemde ve açık kaynak mecralar bunca yaygın değilken, dinleyici için ilgilendiği gruba veya müzisyene ulaşmak kesintisiz bir çaba gerektiriyordu. Böylece biriktirilen her bilgi defalarca başka kaynaklardan teyit ediliyor, ancak güvenilir bulunursa içselleştiriliyordu. Dinleyicinin okurluk sıfatını da ediniş sürecinde harcadığı çaba doğal olarak bir bellek kurarken, sanki şimdilerde bir kaybolmuşluk hâli var. “Nasıl olsa bilgi hep orada, bir tıkla kolayca erişebilirim” durumu acaba müziği okuma alışkanlığına sekte vuruyor mu? 

Koray Löker: Buna biz de kafa yoruyoruz. Meselâ kitaba eşlik edecek dinleme listeleri hazırlayıp sosyal medyadan paylaşıyoruz veya acaba okuru seçimlerine dair özgür mü bırakmak lazım diye soruyoruz. Tabii ki artık herkes kendine yakın bulduğu mecralardan gidiyor. O yüzden en azından şimdilik, bu alanlarda el yordamı ile yürüyoruz. Neyse ki çabalarımıza karşılık ciddi bir destek görüyoruz, herkes bir yerinden yaptığımız işlere katkı sunmaya çalışıyor. Yeri gelmişken, okuru konuya hâkimiyeti üzerinden sınıflandırmıyoruz; kitabın konusuna çok da vakıf olmayan bir okur bile kendi sevdiği parçalar üzerinden bizim çabamıza katkı sağlıyor. O okur tipi belki kitaba çok takılmayacak ama radyoda kitaba konu olan grubun bir parçasını duyduğunda “bunun nasıl bir hikâyesi var acaba” diye soracak… 

 

Okuru dinlediği müziğin hikâyesinin peşinde koşturmak önemli, değil mi?

Koray Löker: Deneysel bir dilden uzak duran albüm kitapları serimiz bunu tetikleyebilir diye düşünüyorum. Okur bu ülkede genellikle hikâyelere insan odaklı bakmayı seviyor. O yüzden biyografiler bu eğilime denk düşüyor. Çünkü bunlar kolay okunuyor ve genellikle iyi metinlerden oluşuyor. Albüm kitapları serisinde ise okuru insana değil, müziğe odaklanmaya çağırıyoruz. Sadece çeviri metinlere yer vermek istemiyoruz bu seride; bu coğrafyada üretilmiş albümler de seriye dâhil olsun istiyoruz. Aradan geçen yıllar içinde yayınlanan müzik dergileri ve bu dergilerde yayınlanmış makalelerle röportajlar bence bunu talep etmemize elverecek altyapıyı yarattı. Sonra dergiler öldü, bloglar devreye girdi. Bu açıdan, müziği konuşarak kalıcılaştırmanın önemli olduğu kanaatindeyiz.

 

Genelleyerek “müzik yazıları” diyelim ve içine izlenim, mülakat, röportaj, tanıtım yazısı adına ne varsa koyalım: Eskiye nazaran, aklı gıdıklayacak analizlere pek rastlayamıyorum. Sadece olanı aktarış var ve bu eğilim genellikle hem analiz yapmaktan hem de izlenim sunmaktan ısrarla uzak duran, topu çoklukla orta sahada dolandırmayı yeğleyen bir dil üretiyor. İzlenim yazdığınızda öyle veya böyle bir yere, bir olguya referans verirsiniz ama şimdilerde salt kişisel kanı kaleme alınıyor gibime geliyor…

Betül Kadıoğlu: Youtube’daki izleyici yorumları gibi işte… Kara Plak’ın kuruluşunu duyurduğumuzda gördük ki insanlar gazetedeki köşesinde, internette, blogunda kendi kurduğumuz cümleler üzerinden bizi anlatmayı yeğlemiş. Küçücük bir kişisel fikir, yorum içeren cümleye rastladığımızda sevinçle birbirimizi dürtmeye başladık. Samimiyetle uğraşan, üreten müzik yazarlarını tenzih ederek, bugün bazıları için bırakın bir albümü dinlemek, o albümden herhangi bir şarkının videosunu izlemiş olmak dâhi yazının malzemesini üretmeye yeterli görülüyor. Ne yazık ki “basın bülteninden şu iki paragrafı koparıp başına ucuna şahsi kanaatimi belirten birkaç cümle eklesem işimi görür” zihniyeti geçerli hâle gelmiş durumda. 

 

Sırada ne var?

Koray Löker: Richard Skinner’ın “Kadife Bey”i çıktı. Ağustos sonunda, Dylan’ın “Highway 61 Revisited” albümü üzerine Marc Polizzotti’nin yazdığı incelemeyle albüm kitapları serimizi başlatıyoruz. 

Daha fazla yazı yok
2024-11-24 00:11:45