A password will be e-mailed to you.

Bir koltuğa birçok karpuzu sığdıran isimlerden biri Ceylan Özgün Özçelik. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. On dört yıl televizyon programcılığı ve sinema yazarlığı yaptıktan sonra yoluna yönetmen, senarist, yapımcı kimliği ile devam ediyor.

Hafıza temalı ilk sinema filmi “Kaygı”, prömiyerini 2017’de Berlin Film Festivali Panorama bölümünde yaptı ve SXSW’de Gamechanger Ödülünü aldı. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddete dair projesi “Cadı Üçlemesi”yle BerlinAIR konuk sanatçı programına ve San Francisco SFFILM programına seçildi.

Türkiye prömiyerini yaptığı 35. Adana Altın Koza Film Festivali’nde izleme imkânı bulduğum son filmi “On Saniye”, vizyondaki yerini aldı. Bige Önal ve Bergüzar Korel’in başrollerinde yer aldığı film, ülkenin en prestijli lisesi William College’ta biri rehber öğretmen biri veli olan iki kadını karşı karşıya getirirken, kutsal addedilen “öğretmen” ve “anne” figürlerine karşı sorgulayan ve sorgulatan bir bakış sunuyor. Diyalog kurmaya çalıştıkça birbirini tüketen bu iki kadın, birkaç hamle ötesini planlayan birer satranç oyuncusuna dönüştükçe sırları da bir bir ifşa olmaya başlar.

Ceylan Özgün Özçelik ile “On Saniye” başta olmak üzere sinemasına, sektöre, kadınların sektörde karşılaştıkları zorluklara ve gelecek planlarına dair hem çok samimi hem de kendisi gibi enerji dolu bir sohbet gerçekleştirdim.

 

Ceylan Özgün Özçelik’e, filmi “On Saniye”nin kamera arkası fotoğraflarını ilk  kez gün ışığına çıkarıp, benimle paylaşma nezaketi gösterdiği için şahsım ve Sanatatak adına bir kez daha buradan teşekkür etmek isterim.

2025 yılında yepyeni ve nefis filmlerle serüvenimize devam etmek dileğiyle… Herkese iyi ve sağlıklı yıllar!

Arzu Arda Deger: Son filminiz “10 Saniye” vizyona girdi, seyircisi bol olsun diyelim. Filmin fikri nasıl ortaya çıktı; senaryo,  yapım, set aşamaları nasıl ilerledi?

Ceylan Özgün Özçelik: Çok teşekkürler Arzu! Sinema salonlarının yeniden bol seyirciye kavuşacağı günler yakındır diye umuyorum. 🙂 Erdi’yle (Erdi Işık) 2020’de tanıştık. Oyunu filme dönüştürmek istiyordu. Tiyatro metnine sadık bir versiyon üzerinde çalışmıştı. Sadece iki kadın karakterle tek mekânda bir film yapma fikri beni hemen yakaladı. Hatta ilk versiyonu okuduğumda tek plan çekmeyi hayal ettim. Ancak o sırada belgeselimin (Cadı Üçlemesi 15+) kurgusundaydım. Erdi de iki dramaturgla yola devam etti; Senem Birlik ve Karden Kasaplar’la beraber yeni bir versiyon yazdı. 2022’de yeniden bir araya geldik. Yeni versiyonu okuduğumda filmi tek plan çekmekten hemen vazgeçtim. İki kadının nefeslerinde, enselerinde, gözlerinde, ellerinde gezindiğimiz, onların zihinlerini yansıtacak bir film yapmak istedim. Kamerasıyla ve ses dünyasıyla oyunbaz bir gündüz gerilimi tasarlamaya başladım.

Bergüzar Korel – Bige Önal

2023 Şubat’ında Bergüzar (Korel) ile Bige (Önal) dâhil oldu ve birlikte dört ay çalıştık. Önce psikolog danışmanımız Ebru Nisa’yla beraber karakterlerin ruhsal durumuna odaklandık. Karakterleri, isimlerinden başlayarak yeniden inşa ettik. Uzun bir prova süreci geçirdiğimiz için kaçınılmaz olarak türü ve finali dâhil, senaryo da değişip dönüştü. Bergüzar’la yaptığımız sınırda anne çalışmalarının ve Bige’yle yaptığımız psikolojik danışman ziyaretlerinin etkileri de senaryoda kendini göstermeye başladı. Sonra mekân hayatımıza girdi, Fener Rum Okulu hayallerimin mekânıydı. Orada prova yaptığımız süreçte, aslında sadece rehberlik odasında geçecek olan filmi, yapısal olarak iki odaya bölmeye karar verdim. Böylece iki kadın arasındaki düello da iki farklı “act”e evrildi: Sanat ekibimizin yarattığı modern satranç zemindeki birinci perde ve tarihi bir tiyatro sahnesini fona alan ikinci perde. Nihayetinde çekim senaryosuyla oyun metninin birbirinden net çizgilerle ayrılması, Erdi’yi de mutlu etti.

“Aile” Kutsalının Sayısız Hayatı Nasıl Yok Ettiğine Defalarca Tanık Olduk

A.A.D.: “On Saniye”de biri anne, biri öğretmen iki kadın var; isimleri de Yasemin ve İpek. İki “kutsal” figür hikâyenin merkezinde, isimler de belli ki simgesel ve ülkede en çok karşılaştığımız kadın isimlerinden. “Annelik kutsaldır”, “Öğretmenlik kutsal bir meslektir” cümleleri de bu ülkede en çok duyduğumuz klişeler. Sizin bu kutsallarla ilgili derdiniz nedir? “Var mı?” demiyorum. 🙂

C.Ö.Ö.: Sadece anne ve öğretmen değil, okul da kutsal, çocuk da kutsal. : ) Birey ve toplum olarak tüm kişi ve kurumlara atfettiğimiz kutsallık, tarihin her döneminde sağlıksız ve yer yer de yıkıcı sonuçlara neden oldu, oluyor. Kutsalların dokunulmaz ve sorgulanamaz oluşu sistematik, dev bir karanlık. Bu ülkede, özellikle “aile” kutsalının sayısız hayatı nasıl yok ettiğine defalarca tanık olduk. Yasemin ve İpek, evet, şimdiki zamanda, filmin zamanında derdimiz olan kutsallar ama ikisi de geçmiş zamanda kendi kutsal ailelerinden sağ çıkamamış çocuklar bir yandan da. Filmde birbirlerinin sadece kutsallıklarını değil, yaralarını da bir tehdit aracına dönüştürüyorlar. Ve bu düelloyu “kutsal” bir mekânda, eğitim yuvasında yapıyorlar.

A.A.D.: Filmin sinematografisi de dikkate değer. Görüntü yönetmeni Zeynep Seçil’le “On Saniye”nin görsel dünyasını tasarlarken neleri hayal ettiniz, ne kadarını ortaya çıkarabildiniz?

C.Ö.Ö.: Bergüzar ve Bige’yle çalıştığımız aylar boyunca, Yasemin’in sınırda kişiliğini destekleyecek ve psikolojik danışman İpek’in muğlaklığını yansıtacak  bir kamera dili üstüne kafa yordum. Kamera da onlar kadar manipülatif olsun istiyordum. Bazen onlar kamerayı manipüle ediyor, bazen de kamera onları. Filmin flu-net dünyasını tam da buradan yola çıkarak tasarladım. Zeynep ara ara oyuncularla yaptığımız çalışmalara katılıp gözlemledi; karakterlerin yüzlerini, seslerini, beden dillerini tanımaya başladı.

Germaine Dulac’ın cüretkâr rejisi her daim ilham kaynağım. Yanı sıra 60’lar Amerikan sinemasının tek mekân psikolojik gerilimlerinde pek sevdiğim dutch kadraj & cut’lı kurgu yapısından, ayrıca “Taste of Fear” ve “Carnival of Souls” gibi janr harikalarından da etkilendim. Nihayetinde “kopya” olmayan, risk almaktan korkmayan, Bergüzar ve Bige’nin birbirinin oyunlarından aldıkları duyguyu kesmeyeceğimiz iki kameralı bir çekim dili kurduk. Zeynep sadece çekimde değil, filmin her aşamasında yanımdaydı. Çok sahiplendi. Onun gibi biriyle çalışmak olağanüstüydü.

Zeynep Seçil – DoP

“22 yıldır Bu Sektöre Emek Veriyorum. Film Üretiminde Kadınları Yok Sayan Filmleri Ben De Yok Sayıyorum.”

A.A.D.: Filmlerinizin kamera arkasında kadın emekçilerin hâkimiyeti söz konusu. Bu özellikle böyle olmasını önemsediğiniz bir detay mı? 

C.Ö.Ö.: Ekipteki herkesin yeteneğine hayranım. Sıla’nın sanatı, Zeynep’in kamerası, Ekin’in müziği, Şöhret’in kurgusu… Adını sayamadığım herkese ayrı ayrı hayranım. Kameranın arkasında, yaratıcı departmanlarda kadınlar ve queer’ler olmadığı sürece bir eşitlikten söz etmek imkânsız. Ülkemizde “Kadın filmi yaptık.”, “Bu filmi kadınlara adadık.” gibi sözlere yıllardır aşinayız. Ancak bu sözleri söyleyen ekibe bakıyoruz: Yönetmen, senaryo, sanat yönetmeni, görüntü yönetmeni, kurgu, müzik… Ama hepiniz erkeksiniz. Tek bir departmanın başında kadın yok!

Film üretiminde kadınları yok sayan filmleri ben de yok sayıyorum bir süredir. Bu sebeple izlemediğim çok film var. “Erkek yönetmen” arkadaşlarıma da direkt söylüyorum, “Ekibinde kadınları yok sayıyorsun, ben de bir sinemacı ve bir sinefil olarak senin filmini yok sayıyorum.” diyorum. 44 yaşındayım, 22 yıldır bu sektöre emek veriyorum. Dilimin ucuna gelenleri içime atmaktan yoruldum. Atmıyorum artık. Biraz kendine gelsin bağımsız sinemadaki “entelektüel erkekler”. Gerçekten yeter. Kadınları göstere göstere yok sayamazsınız.

A.A.D.: Farklı metrajda ve çeşitli türdeki yapımda imzanız var: Kurmaca kısa film(13+), deneysel uzun metraj belgesel (15+),  her ne kadar çekilmemiş olsa da üçlemenin son filmi olarak tasarlanan fantastik uzun metraj film (18+ ), deneysel kısa film (Ankebût), kurmaca uzun metraj film (Kaygı), dijitale çekilen 1 bölümlük dizi (7 Yüz adlı dizideki ‘Karşılaşmalar’ bölümü) var ve son olarak kurmaca uzun metrajınız (On Saniye) Bundan sonrası için şunu da denemek istiyorum dediğiniz ne var?

C.Ö.Ö.: Cadı Üçlemesi’nin son filmini çekebilmek istiyorum. Bir ailenin üç kuşak kadınlarını gotik bir evde, bir bayram gecesinde bir araya getirdiğim 18+ türler arasında gezinen bir senaryo. Fantastik, müzikal, kara komedi, yer yer gore. Ancak finans sorunları nedeniyle yedi yıldır çekilemiyor. İçeriğinden ötürü Kültür Bakanlığı desteği de alamıyor. Senaryom, çeşitli Alman fonlarından ve San Francisco SFFILM’den destek aldı. Cannes Sanatçı Rezidansında on iki projelik kısa listeye kaldı. Ancak bunlar yeterli olmadı. Türkiye’den para bulmak şart. Ne yazık ki yedi yıl boyunca kendi ülkemizde çalmadığımız kapı kalmadı ve hiç umut ışığı yanmadı.

A.A.D.: Ceylan Özgün Özçelik filmleri denince ilk olarak aklıma gelen şey filmlerinizin görsel-işitsel dünyası; bunun içinde ses miksajı ve imge unsurları özellikle ön plana çıkıyor. Bunların kaotik anlatım ya da gerilimi vermedeki başarısı yadsınamaz değil mi?

C.Ö.Ö.: Kesinlikle! Ses tasarımını senaryo aşamasında detaylandırmaya çalışıyorum. Karakterin duyduğu sesler, duymadığı sesler, deforme sesler, hayal sesler, duvarlara çarpıp geri gelen sesler… Karakterlerin zihninde neler olduğunu senaryoda sesle anlatmak mucizevi geliyor bana. Sonra senaryodan çekime, çekimden posta adım adım zenginleşiyor. “On Saniye”de de yirmi beş sayfalık ayrı bir ses senaryosu çalışmıştım. Kurgucumuz Şöhret ve ses tasarımcımız Kerem, ses evrenini ince ince beslediler. Aslında tüm filmlerimde niyetim şiddetin, hafızanın ve kabusun ses dünyasını yaratmak. “Kaygı”da iktidarın sesi, “Cadı Üçlemesi”nde şiddetin sesi, “Hiçbir Şey Normal Değil”de yıkımın sesi, “On Saniye”de kutsalların sesi. Yaklaşık on yıldır kısa-uzun, kurmaca-belgesel her filmimde birlikte çalıştığımız müzisyen Ekin Fil’e de ses dünyasını etkileyen özgün müzikleri için müteşekkirim.

 

Üretenler Arasında Dayanışma, Salonlarla Dayanışma ve Seyirciyle Dayanışma

 

A.A.D.: “Kadın” kelimesini eklemeden soruyorum: Bir sinemacı olarak film yapım ve çekim sürecinde yaşadığınız sancılar, sorunlar neler? Türkiye atmosferini temel alarak konuşalım bunu; karşınıza sürekli çıkan ya da aşamadığınız engeller var mı? Sorunu ve çözümü nerede görüyorsunuz?

C.Ö.Ö.: En temel sorun üretim aşamasında. Ev kirasını düşünmeden senaryo yazabilmen imkânsız. Bağımsız sinemada kimse sana senaryo yaz diye bir maaş bağlamıyor. Diyelim yazabildin, nasıl çekeceksin? Üretim için kaynaklar korkutucu derece sınırlı. Kültür Bakanlığı dışında bir mekanizma yok. İşleyebileceğin konuların sınırları belli, ekonomi belli, sendikanın ücretleri belli. Diyelim çekebildin, kim izleyecek? Salonlar bomboş. Bağımsız film bir girdabın içinde. Dayanışma gerekiyor, gerçek bir dayanışma. Üretenler arasında dayanışma, salonlarla dayanışma ve seyirciyle dayanışma. Yıllardır konuştuğumuz, meslek birlikleri olarak bir araya gelip çözüm arayışlarını devam ettirdiğimiz bir süreç. Buradan nasıl çıkılır? Maddi kaynakları olan kurumların, ana akım sektör bileşenlerinin ve büyük yapım şirketlerinin bağımsız sinemayla dayanışması gerekiyor; sanatı, sanatçıyı desteklemesi gerekiyor. BKM, OGM, Ay Yapım ve benzeri şirketlerin, yanı sıra dijital kanalların her birinin ayrı ayrı yılda en az bir bağımsız kurmaca, bir bağımsız belgesel ve en az beş kısa film üretimini desteklemesi gerekiyor. Aynı şekilde büyük markaların üretimde, dağıtımda ya da filmlerin seyirciye duyurulmasında yanımızda olması şart. Bağımsız sinemanın, desteksiz bir geleceği yok.

 

A.A.D.: “Hiçbir Şey Normal Değil” isimli bir film daha çekmiş olduğunuzu biliyorum. Bu filmden de bahsedelim mi biraz?

C.Ö.Ö.: Hiçbir Şey Normal Değil”, iPhone’la çektiğimiz ve yapımı yaklaşık dört yıl süren bir hibrit film. Kurmaca karakterleri olan bir belgesel. Türkiye’nin ilk ekolojik otelinin hem absürt hem gerilimli öyküsünü anlatıyoruz. “Bir ütopya nasıl distopyaya döner?” sorusunun peşinde olan bir film. Yurt dışında festival süreci devam ediyor. Yakında burada da seyirciyle buluşmasını diliyoruz. Hasibe Eren, Tuğrul Tülek, Selen Şenay ve Selen Domaç görmediğimiz kurmaca karakterlerin sesleri oldular. Damla Sönmez ise ortak yapımcımız.

 

A.A.D.: Kadınların dünyasını irdelemeyi, o dünyayı anlamayı ve anlatmayı önemsiyorsunuz. Bundan sonra da tematik olarak buradan mı devam edeceksiniz? Çok yönlü, çok iştahlı ve enerjik biri olduğunuz için sizden her an bambaşka bir proje de gelebilir gibi hissediyorum. 🙂

C.Ö.Ö.: Film yapabildiğim sürece ana karakterlerim kadınlar ve kız çocukları olacak. Toplumun makbul görmediği kadınlara, cadılara dair farklı türlerde ve farklı mekânlarda, daha anlatılması gereken çok hikâyemiz var. : )

 

İlk Kez “Kendini İyi Hisset” Filmi Yapıyorum

 

A.A.D:  Bir sonraki projenize dair neler paylaşırsınız?  

C.Ö.Ö.: Yazdığım ve yöneteceğim yeni filmimin adı “Ama Yine De”. Arkadaşlığa ve umuda dair bir kara komedi. İlk kez ana yapımcılığı da ben üstlendim. Ve ilk kez bir “kendini iyi hisset” filmi yapıyorum. Bir süredir oyuncularımızla çalışmalarımız devam ediyor. Her gün, her yerde maddi destek aradığım uykusuz ama heyecanlı bir süreç. 🙂 Filmi yapacak parayı aramak ne kadar zorlayıcı olsa da “Ama Yine De”nin her adımı beni çok çok mutlu ediyor. Umarım izlemesi de seyirciyi mutlu eder. Çok teşekkürler Arzu.

Daha fazla yazı yok
2025-01-03 05:00:08