Yönetmenliğini Richard Linklater’ın üstlendiği, 18 yıla yayılan sinema serisinin son filmi “Geceyarısından Önce” sinema severlerle buluşuyor.
Jesse ve Celine ile ilk olarak 18 yıl önce tanıştık. Budapeşte’den Viyana’ya giden o meşhur trende birbirlerine rastladıklarında henüz yirmili yaşlarındalardı. Şans eseri tanışan ve daha ilk bakışta birbirleri için yaratılmış olduğunu anladığımız bu çiftin, beraber geçirebilecekleri sadece tek bir geceleri vardı. Gün doğduğunda Jesse, evine, Amerika’ya dönmek için uçağa atlayacak ve Celine de Fransa’ya, üniversite okuduğu ve yaşadığı yere dönecekti!
Yönetmen Richard Linklater’ın “Gün Doğmadan” önce adıyla vizyona çıkan bu masalsı aşk öyküsü, 1995 yılında bizleri öylesine etkiledi ki Jesse ve Celine’in, ertesi yıl, aynı gün aynı yerde buluşmak için söz verdikleri o tren garında buluşup buluşamadıkları sorusu, yıllarca hepimizin içini kemirdi. 9 yıl sonra, 2004’te, hikayenin devamını anlatan “Gün Batmadan” vizyona girdi. Jesse ve Celine, artık otuzlu yaşlarını sürmekteydiler. Jesse, Celine ile yaşadığı o tek gecelik unutulmaz aşkın verdiği ilhamla bir roman yazmış ve imza günü için Paris’e gelmişti. Romanı okuyan Celine de hikayeyi tanıdık bulduğundan ve yazan kişiyi tanıyor olabileceğinden(!) aynı imza gününe gitmiş ve aradan geçen onca yıl sonra Jesse’yi bulmuştu.
Jesse Paris’ten ayrılmadan önce, gün batımına kadar birkaç saati beraber geçirmeye karar veren çiftin artık yanıtlaması gereken en büyük soru, hayatlarının geri kalanını beraber geçirip geçirmeyecekleriydi! Jesse, bu kez “o uçağı” kaçırmayı göze alacak mıydı?
Yine tam 9 yıllık bir aranın ardından, 90’lı ve 2000’li yıllara damgasını vuran bu meşhur çiftin hikayesi, serinin son filmi “Geceyarısından Önce” ile devam ediyor. “Geceyarısından Önce”, Jesse ve Celine’in kırklı yaşlarındaki hallerine ve Yunanistan’da geçirdikleri bir yaz tatiline odaklanarak hikayenin bir nevi “sonrasına” bakmayı deniyor!
Yönetmen Linklater’ın, oyuncuları Ethan Hawke ve Julie Delpy ile beraber yazdığı sade ve olgun senaryo, “Geceyarısından Önce”yi serinin önceki filmlerinden bile daha iyi kılan en önemli etken! Bu senaryoyu diğer iki filmden ayıran en büyük fark ise önceki iki filmin temel çatışmasını oluşturan ve belki de seyircinin tüm ilgisini bugüne dek canlı tutan “acaba sonunda beraber olacaklar mı” gibi büyük bir soruyu en baştan çözümlemesi ve yeni bir soru sorması! Çünkü bu sefer filmin asıl derdi ana karakterlerin filmin sonunda kavuşup kavuşamaması değil. Jesse ve Celine artık beraberler! Asıl soru: Peki, şimdi ne olacak? Filmin bu yeni hikaye yapısı içinde, kurduğu bu yeni dramatik çatışma, filmin adına da itafen, belki şöyle özetlenebilir; “geceyarısı” gelip çattığında masal devam edecek mi yoksa herşey sona mı erecek? Birbirlerini 18 yıldır tanıyan ve 9 yıldır beraber olan bir çiftin aşklarının ilk günkü gibi taze kalıp kalamayacağı sorusunu soran ve sonunda ilişkilerin nasıl bir evrim geçirdiğini irdeleyen gerçekçi bir tonu var bu yeni filmin. Bu gerçekçi ton, henüz ilk dakikadan itibaren biz izleyicilere, ilk iki filmin masalsı tonunu unutmamızı ve bu sefer perdede bambaşka bir film izleyeceğimizi tembihliyor adeta.
İlk filmde kurulan bu büyülü aşk hikayesinin çatırdamaya başlamasını, aşkın yavaş yavaş sona erişini ve bambaşka bir duygu haline dönüşmesini oldukça etkileyici bir olgunlukla, sesini hiç yükseltmeden anlatıyor “Geceyarısından Önce”! Tıpkı artık yaşlanan/olgunlaşan ve eski dinamizmini yitirmeye başlayan karakterleri gibi yavaş bir tempo tutturuyor. Hikayesini kurarken acele etmiyor ve gelişen olaylara belli bir mesafeden bakabiliyor.
Özellikle ilk iki filme kıyasladığımızda daha az iniş çıkışları olan bir senaryo var bu kez karşımızda! Linklater’ın belli ki özellikle senaryo için geliştirdiği bu mesafeli/ekonomik tavır, filmin yönetmenliğine de yansıyor. Yönetmenin ilk iki filmde bile kendini çok göstermeyen şeffaf yönetmenliği, bu filmde, neredeyse artık iyice görünmez bir hal alıyor. Linklater’in artık plan bile değiştirmeye gerek duymadan yarattığı bazı sahneler, sanki karakterlerin yavaşlayan hayatlarının ve yitip giden gençliklerinin, görsel bir dil oluştururken kullanılan karşılığı gibi adeta!
Tabii, “Geceyarısından Önce”yi ve serinin önceki filmlerini bu kadar güçlü ve inandırıcı kılan asıl etkeni de atlamamak gerek: Ethan Hawke ve Julie Delpy’nin müthiş oyunculukları! Özellikle bu son filmde, her iki oyuncunun da artık gerçekten Jesse ve Celine’e dönüştüklerini ve yarattıkları karakterler ile yaşayıp, onlarla nefes alıp verdiklerini sonuna kadar hissediyoruz. Yaratılan performanslar o kadar güçlü ki perdedeki ikilinin 9 yıldır evli olduğuna dair en ufak bir şüphe bile oluşmuyor akıllarımızda. Tam da bu nokta da filmin ilk dakikalarına denk düşen havaalanından araba ile şehre dönüş sahnesi tekrar tekrar izlenebilir. Sonuç olarak, karşımızda, ileride klasiğe dönüşebilecek bir serinin belki de en iyi filminin durduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Film sona erdiğinde, buruk bir sevinçle ayrılacaksınız salondan. Yunanistan’ın sıcak ikliminde, dostların etrafına toplandığı, Akdeniz’e bakan bir yemek masasındaki yaşlı bir kadının anlattığı hikaye takılacak aklınıza. “Geçip gitme”nin güzel olduğunu anlattığı, kadehlerin “geçip gitme”ye kaldırıldığı o dokunaklı hikaye!