A password will be e-mailed to you.

İz Öztat’ın son kişisel sergisi “Askıda”, 2 Kasım’a dek Pi Artworks’teydi. “Askıda sergisinde sanatçı, kamusal alandaki eylemliliğin engellendiği, başka bir deyişle askıya alındığı güncel bağlamı özne ve iktidar ilişkisi ekseninde tartışmaya sunuyor.” Sergide, sanatçının Ali Taptık ve Ann Antidote ile gerçekleştirdiği, ifade özgürlüğünün askıya alınmasıyla iradesiz bir beden olma halini kendi performansı üzerinden deneyimlediği bir video da izlenebiliyor. Sanatçıyla, sergiye ismini veren videoyu, videoya eşlik eden sözleşmeyi, Zişan’ı ve kamusal alan ile ilgili düşüncelerini konuştuk.

 

Öncelikle Pi Artworks’te devam eden serginiz hakkında konuşalım istiyorum. Sergiye ismini veren “Askıda” isimli bir video işiniz var. Bu videodan bahsedebilir miyiz?

Askıda adlı video, hükmeden, itaat eden ve gözetleyen rollerini kendi deneyimleri içinde müzakere eden üç kişinin kurduğu ilişkilerin, bütünü göstermeyen yakın çekimlerle aktarıldığı bir iş. Videoya eşlik eden kontrat, izlenen sahnenin rızaya dayalı bir müzakere süreciyle şekillendiğini, itaat eden bedeni saran parşömenin çoğul anlamlar taşıdığına; kefen, kundak, fetiş ve bir sansür aracı olarak işe dahil olduğuna işaret ediyor.

 

Askıya alınan bir beden olarak öznel deneyiminizi ve videonun nasıl geliştiğini merak ediyorum.

Gündelik hayatta deneyimlediğim güç ilişkilerini anlamaya çalışırken dominatriksler aradığımı fark ettim ve o sırada çok özel insanlarla karşılaştım. Bu süreçte, İstanbul’da yaptığı bir atölye çalışmasında Ann ile tanıştım ve pratiğiyle ilişkisinden, katılan herkesin kendi eğilimlerini araştırmasına aracılık edişinden çok etkilendim. Daha sonra Ali Taptık, Üçgen Bıçak adlı işi görüp almak istediğini söyledi. İş karşılığında emeğini takas etmesi ihtimalini konuşurken, Galatasaray Meydanı’nda askıya alınan bir bedene dair hayallerimi anlattım. Ali, bu arzu etrafında oluşacak süreci belgeleyebileceğini söyledi. Bunun üzerine Ann’e yazdım ve Ann de kendi beceri, arzu ve ihtiyaçlarıyla sürece dahil oldu. Böylece, herkesin ihtiyaçlarını müzakere ettiği bir süreçten geçerek sergilenen video ve kontrata vardık.

Öznel deneyimimden bahsetmek konusunda çekincelerim var. Bu işin ortaya çıkmasını mümkün kılan pek çok öznel deneyim var fakat sergide bunlar, söylem kuran bir kurguya dönüşüyorlar. Dolayısıyla öznel deneyimimden bahsetmektense, Adam Phillips’in Dehşetler ve Uzmanlar kitabında yaptığı bir tanımla düşünerek, öznel deneyimden bir kurama geçilen ana dikkat çekmek isteyebilirim. Phillips, “Kuram, her şeyden önce yerel duygusal politikadır” diyor. Bu işle, “yerel”, “duygusal” ve “politika” kelimeleri için yaşadığımız coğrafya ve zamanda karşılıklar bularak, kendimce bir kurama yaklaşmayı arzuladığımı söyleyebilirim…

 

Videoya eşlik eden sözleşmeye geri dönelim, bu sözleşmeyi neden sergiliyorsunuz?

Videodan bahsederken demin de kaçınılmaz olarak bahsettiğim kontrat, izlenen sahnenin ortaya çıkmasını sağlayan süreci ve yöntemi görünür kılıyor. Güç ilişkilerinin müzakere edildiği sahnede, tüm rollerdeki kişilerin kendi kırılganlıklarıyla yüzleştiğine, bu sahneye hangi ihtiyaçlarla dahil olduklarına, işin üretilebilmesini sağlayan maddi koşulları nasıl şekillendirdiklerine ve sahnenin herkesin rızasıyla hayata geçirildiğine vurgu yapıyor.

 

Bu şeffaflık sizin sanat dünyasının güç ilişkilerine karşı görünür olma isteğinizin de bir göstergesi olarak okunabilir mi yoksa sadece sergi bağlamında mı bu tavrınızı değerlendirelim?

Sergi de kontrat ile önerilen bir yöntem. İşe evrilen sürecin hukuk dışı alanda, bireyler arasında rızaya ve kişisel ihtiyaçlara odaklı bir müzakere ile şekillendiğini gösteriyor. Bu yöntemin, sizin seçtiğiniz kelimeyle “tavrın”, tabii ki yapıtın ötesinde çağrışımlarını ve kullanımlarını da öneriyor.

 

Kamusal alandaki eylemlilik sizin için ne ifade ediyor? Mesela internetteki sansür olaylarını da düşündünüz mü böyle bir sergiyi hayal ederken?

İnternetteki sansürle, “İnternetime Dokunma” yürüyüşlerini; sokağa çıkarak muhalefet yapma ve hak talep etmeyi bir arada düşünebildiğimiz bir kamusal alan ve eylemlilik ilişkisi düşünüyorum. Ve özellikle bazı politik durumlar söz konusu olduğunda, sokağa çıkarak direnmenin şiddete maruz kalmayı göze almış olmayı gerektirmesi… Bunu göze alamama ile yüzleşmek zorunda kalınan anın müzakeresi var sergideki işlerin içinde.

“Kolektif hafızanın nasıl işleyebileceğine dair bir araştırma”

Askıda, sergiden görüntü

Sonra” adlı işinizi incelerken sergi metninde eserle ilgili “…yaşanan gerçekliğin yüküyle baş etmenin imkansız olduğunu hissettiği bir dönemde geometrik soyutlamaya sığınarak oluşturduğu ifade dili…” diye bir kısım okudum. Hem bu geometrik soyutlamalarla olan ilişkinizi hem de hâlâ güncel olarak yaşanan gerçeklikle baş etmenin imkansız olduğunu hissediyor musunuz merak ettim.

Geometrik soyutlama, 2012 yılından beri farklı meselelerle uğraşmak için kullandığım bir yöntem. 2012 yılında Maçka Sanat Galerisi’nde yaptığım “Üçgen, Kare ve Daire ile Uğraşmıyorum” adlı işte, geometrik soyutlamanın evrensel bir dil olduğu inancını sorguluyordum. Bu sergide ise, ortak anlam üretemeyen bir toplumda, kolektif hafızanın nasıl işleyebileceğine dair bir araştırmaya dönüştü. Zişan’ın 1923 yılına ait siyah bir karenin altında Felaket yazan işi ile, duvarda işaretleme bantlarıyla oluşturulmuş kırmızı üçgenlerin içindeki siyah kareleri de felaket ve yasla ilişkilendirerek okumaya başlamak mümkün. 2016 yılında, baş edememe duygusu, işlerden üçüncü boyutun çekilmesine neden olmuştu. Bu sergide, Sonra (Yas) işinin üzerine Haz/Cızzz adını taşıyan bir seri iş yerleşiyor; üçüncü boyutu, haz ve acının müzakeresini işin içine getiriyorlar. Yani, içinden geçtiğimiz dönemin pratiğimle kaydını tutmaya dair başka bir noktadayım.

 

Sizi bu noktaya taşıyan nedir?

Yaşıyor ve tanıklık ediyor olmak.

 

Bu sergide olduğu gibi daha önce de kolektif olarak yaptığınız çalışmalar var. Hem son deneyiminizden yola çıkarak hem daha evvelki çalışmalarınız düşünüldüğünde sanatta kolektif olarak çalışmanın sizin için önemini nedir?

Aslında bu sergide, bir değil pek çok işbirliği var. Ann Antidote ile birlikte yaptığımız Askıda adlı video var ve bu videoya eşlik eden kontratta görülebileceği gibi, videodaki sahneyi gözetleyen rolünü üstlenerek belgeleyen Ali Taptık, emeğini Bıçak Üçgen’le takas ettiği için bu iş mümkün oluyor. Zişan ile zaman dışı işbirliğimiz 2010 yılından beri devam ediyor ve birbirimiz için bastırılan bir geçmişin müzakere edilmesinin imkanlarını oluşturuyoruz. BAÇOY KOOP’un Kuşlama adlı, teksir makinesiyle basılan imgelerden oluşan işi var sergide. Bedensel jestlerle geometrik formları bir araya getirerek çağrışımlar davet ediyor. Bir de işlerin üretiminde birlikte çalıştığım kişiler var. Brack Knives markasıyla el yapımı bıçaklar üreten Burak sayesinde Bıçak Üçgen var. Yıllardır farklı bağlamlarda birlikte çalıştığım Barocco Silver’ın ürettiği Kalkan Maske var. İşbirliklerini ve kolektif süreçleri, bir dayanışma alanı ve hayatta kalma yöntemi olarak deneyimliyorum. Birlikte düşünmek, öğrenmek, alternatif gerçeklikler yaratmak ve bu vesileyle gündelik hayatı paylaşıyor olmak istiyorum.

 

“Sergiyi besleyen pek çok kişisel deneyim”

Askıda, sergiden görüntü

Zişan’dan biraz bahsedebilir miyiz? İş birliğiniz nasıl başladı?

Zişan’la 2010 yılında karşılaştım. Bana bir hayalet olarak belirmesinin ardından, kendisiyle konuşabilmemi sağlayan Portal ile birbirimizi duyabilir olduk. Zişan, kendini yeniden ve yeniden icat eden, çoğul benlikler ve çelişkiler barındıran, garip tutkular ve politik adanmışlıklarla sürüklenen, kaygan ve queer bir özne. Bu oluşların izi, birlikte yaptığımız işler ve bu işlere eşlik eden fanzinlerden sürülebilir…

 

Kamusal alanı, günümüz imkanları ile düşünüldüğünde nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evrensel ve genel geçer bir kamusal alan tanımı yapmam mümkün değil çünkü kamusal alan, kendini farklı yerel bağlamlarda ve her durumda yeniden üretiyor. Teknolojik koşullar, iletişim araçları dönüşse de, her zaman çatışmalar içeren, güç ve direncin kolektif olarak müzakere edilmesi gereken bir alan.

 

Sosyal medyada pek aktif değilsiniz. Dolayısıyla fikrinizi özellikle sormak istiyorum: Sosyal medya bizi özgürleştiriyor mu? Yoksa daha fazla kontrol altına alınarak tamamen teslim mi oluyoruz?

Özgürleştirme ile ilgili sorunuz durumlar özelinde ve bağlamı dikkate alarak cevaplanabilir. Kendi adıma, sosyal medyada görüşlerimi paylaşabilecek özgürlüğüm yok ve aktif kullanmamamın bir diğer nedeni de zaman yaratamamak.

 

Son olarak, sergi sürecinde sizi etkileyen ve serginin gidişatını görünmese de etkileyen bir ilhamınız var mı?

Yukarıda da söylediğim gibi, sergiyi besleyen pek çok kişisel deneyim, yoğun bir araştırma süreci ve hikayeler var ama bunların hangilerini dile getirmek, niye anlamlı? Sanatçılar etrafında kurulan mitlerle ilgili endişeleri olan, bunu üretiminin parçası haline getiren biriyim. Söyleşinin bu haliyle bile yeterince mit ürettik, sorularınız için teşekkür ederim.

 

İLGİLİ HABERLER

Kayıt altındaki zaman: “Saat Kaç?”

NEW YORK TIMES: Erdoğan’ın gölgesinde “Türkiye sanatı”

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 10:21:35