A password will be e-mailed to you.

Yeni bir yıla Kolombiyalı sanatçı ve yönetmen Iván Argote’nin anıtlarla uğraştığı, onları çeşitli şekillerde dekolonize ettiği müdahaleleri konuşarak başlamak büyük bir şans, benim açımdan. Argote’nin enstalasyonları ve yaratıcı müdahaleleri bir süredir dikkatimi çekiyordu. Özellikle egemen tarih yazımındaki ve tarih kitaplarındaki kolonyal ruha işaret eden işleriyle kamusal alanda oyun kurmaya çağıran bir sanatçı, Iván Argote. Guggenheim, Centre Pompidou gibi kurumların koleksiyonlarında da yer alan sanatçı, Universidad Nacional de Colombia’da grafik tasarımıyla başlayan eğitimine Paris’te güzel sanatlar yüksek lisansı ile devam etti. Sömürgeci pratiklere karşı farkındalıkla Avrupa’da yaşıyor oluşu, onu daha çok üretmeye ve müdahaleye teşvik ediyor. 2008’den beri her yıl en az bir solo gösterim yapan, 2005’ten beri grup gösterimlerinde yer alan sanatçı 2024’te de şimdiden kesinleşen Amerika’da iki solo gösterime, Lüksemburg’ta bir grup gösterimine hazırlanıyor. Argote, ötekileştirilenlerin tarihlerinden yola çıkıp onları anıtsal alanlara yerleştirirken aynı zamanda ekolojik bir tasarım sunuyor. Sanatçının ekoeleştirel yaklaşımı, kolonyalizmin sadece insan toplulukları üzerinde kurulmadığından yola çıkıyor. Argote ile yaratıcı müdahale pratikleri üzerine konuştuk. Konuştuğumuz işlerinden biri de ‘Aurevoir Joseph Gallieni’… Kolonyalist bir anıtı ortadan kaldırmış gibi yaparak belki bugün gerçekleşmesi mümkün olmayan resmi bir imha fiilini ihtimal olarak kamusala çağırıp dekolonyalize edişin mekânsal sınırlarını genişletebiliyor.        

‘Avrupa’nın Mirası Sömürüye Dayanıyor’

Can Memiş: Kolombiyalı bir sanatçı olarak uzun süredir Fransa’dasın ve özellikle sömürgecilik üzerine çalışıyorsun. Avrupa’da sömürgeci tarihsel anlatıya dair hikayeni ve gözlemlerini merak ediyorum.

Iván Argote: Solcu militan bir ailede büyüdüm; sosyal adaletsizlikler, ırkçılık ve sömürgeciliğe dair eleştirel düşünceyle çocukken tanıştırıldım. Büyürken, tüm bunların sosyal, ekonomik, toplumsal cinsiyet, ırksal ve kişisel ilişkilerimizin yanı sıra mimarimizde ve şehirciliğimizde de mevcut olduğunu fark ettim. 23 yaşında Avrupa’ya geldiğimde, burada yaygın olan sömürgeci kibirle, diğer halklar üzerinde kurulan tahakkümün her biçimde yüceltilmesiyle karşı karşıya kaldım. Aynı zamanda bazı yerlerde özeleştiri yapabilecek düzeyde bir toplumla karşılaştım. Avrupa’nın kökeni, serveti ve mirası, kendileri için konforlu ve daha eşitlikçi toplumlar yaratmaya çalışırken diğer halklar üzerinde tahakküm kurmaya ve sömürüye dayanıyor; burada bu ikilemle yaşıyorsunuz. Son zamanlarda, endişe verici bir şekilde, üstünlükçü söylem tekrar öne çıktı. 

Au Revoir Joseph Gallieni, Paris, 2021.

CM: 2021’de ‘Au Revoir Joseph Gallieni’ adlı işin bir sömürgecinin heykelini yerinden etme fikrini içeriyor. Anıtın fiziksel konumu değişmese de bir olasılık olarak bu fikri ortaya atıyorsun. Bu müdahaleye nasıl karar verdin?

IA: Françoise Vergès ile birlikte bu korkunç anıta müdahale etme fikri üzerinde çalışmaya başladım. Gallieni sömürgeciliğin soğukkanlı ve acımasız bir stratejistiydi ve anıt, dört farklı ırktan kadının kollarıyla (Gallieni’yi) taşıdığı bir tasvir içeriyor. Farklı müdahale yöntemleri düşündüm, ancak en iyisinin kurumların bu heykeli taşımaya ya da bu konuda bir şeyler yapmaya karar vermeleri olacağını fark ettim. Bu, yakın bir zamanda gerçekleşmeyeceği için, kendi başıma gerçekleştirmeye karar verdim ve anıtın kaldırılması işleminin bir taklidini yaptım. Bir sahne kurguladım; ekibimle birlikte belediye işçileri gibi giyinmiş olarak geldik. Politikacılara benzeyen figüranlar tuttum, heykele tırmanıp onu bir vince bağladım ve vinçle kaldırdım. Basının da suç ortaklığıyla bunu bir ‘fake haber’ olarak yayınladık, heykelin kaldırıldığını söyledik ve tepkileri bekledik. Belediye müdahale edene kadar üç-dört saat içinde kırk binden fazla etkileşim ve retweet aldık. Heykelin kaldırılıp kaldırılmadığını doğrulamak için birini gönderdiler. Bunun ardından projeyi açıklayan ve konuya dikkat çeken başka yazılar da yayınladık.

Au Revoir Joseph Gallieni, 2021.

‘Daha Dürüst Bir Anıt Yapmak İstedim’

CM: Turistas serisinde de sömürgeci anıtlar üzerinde çalışıyorsun. Bu seride, anıtları geleneksel kumaşlarla ve giysilerle kapladığını görüyoruz. Bu eylem aynı zamanda tarih yazımındaki bir değişimi de simgeliyor. Sanat tarihçisi Marica Antonucci bu seriyi yapısökümcü bir dürtünün yönlendirdiğini söylüyor. Seriye başlarken seni motive eden neydi?

Turistas, Bogota, 2012.

IA: Bu müdahaleleri Madrid’e ilk ziyaretim sırasında yapmaya başladım. Belli sebeplerle kendimi İspanyol tarihine yakın hissettim, ancak onların hikayesi duygularımı veya deneyimlerimi ve Amerika ile İspanya arasındaki ilişkiye dair görüşlerimi temsil etmiyor. Madrid sokaklarında ve altyapısında, o görkemli günlerin kibrini, dünyaya kültür (diğerlerinin sahip olduğundan daha iyi bir kültür) getirdiklerine inananların ihtişamlı ve katıksız imgesini görebiliriz. Kısacası, hiçbir öz eleştiri yok. Bu yüzden ben daha dürüst bir anıt yapmak, en azından bunu daha karmaşık bir şekilde sunmak istedim. Ayrıca bunun arkasında da müdahale edebileceğimiz fikri yatıyor. Söyleyecek sözümüz var ve üstü kapalı da olsa harekete geçmeye davet ediliyoruz. 

‘Güçlü Adamların Tarihinden Nefret Ediyorum’

CM: Eserlerin egemenlik anıtlarına ve kolonyal kentsel sembollere meydan okuyor. Neyi, nasıl hatırlamayı seçtiğimize dair önerilerde bulunuyorsun. Geçmişle yüzleşmenin bir adımı da kamusal anıt ve sembollerin dönüştürülmesi… Hafıza politikanı nasıl tanımlıyorsun? Geçmişe hangi merceklerden bakıyorsun?

IA: Tarih bir tahakküm aracıdır; her zaman da böyle olmuştur (bir araç olarak farklı şekillerde de kullanılabilir). Bu savaş günlerinde tarihsel anlatıların nasıl inşa edildiğini açıkça görebiliyoruz; bazı medya organları ve uluslar olayları bir şekilde sunarken diğerleri farklı şekilde sunuyor. Güçlü ekonomilerden ve güçlü uluslardan oluşan bir blok anlatıyı domine etse de başka anlatılar da var. Ben şahsen bunlara daha hassasım; şehirlerimizi inşa eden işçi sınıfının, daha iyi bir gelecek arayan göçmenlerin, yurttaşlık hakları, saygı ve haysiyet için mücadele eden toplumsal ve siyasi liderlerimizin, şairlerin ve sanatçıların hikayelerini tercih ediyorum. Kendini beğenmiş güçlü adamların tarihinden nefret ediyorum. 

CM: Kamusal sanatın kentte ve gündelik hayatımızda, kendimizi nasıl temsil ettiğimiz sorusuna cevap verdiğini söylüyorsun. Sanat pratiğin izleyiciyle nasıl bir diyalog içinde? Ya da şöyle sorayım: Çalışmalarının nasıl bir kamusal tartışmaya yol açacağını düşünüyorsun?

IA: Bir tartışmaya katkıda bulunmayı amaçlıyorum; bu konularda devam eden bir tartışmayı miras alıyoruz ve ona daha fazla katman ve çalışma eklemeye devam ediyoruz. Hiçbir sanat eseri toplumun gidişatını değiştirmez; toplum, içsel bir mücadele içinde kendi yolunu değiştirir. Ben bir tartışma başlatmak ve sömürgeci mirasla başa çıkmanın, kamusal alanı dönüştürmenin, onu daha kucaklayıcı, özeleştirel ve karmaşıklıklarımızı temsil eder hale getirmenin yollarını önermek istiyorum.

‘Silahların Susması için Israrcı Olmalıyız’

The Other, Me And The Others, 2023.

CM: Bir diğer dikkat çekici işin de ‘The Other, Me And The Others’. Müzakere fikrini çok iyi anlatan bir çalışma. Sence bugün yoğun savaş ve çatışma ortamında hangi müzakere araçlarına sahibiz?

IA: Savaşın devam ettiği bu günlerde kendimi çok şüpheci hissediyorum; yaşananlar gerçekten korkunç. Dünya genelinde ülkelerin yaklaşık %95’i müzakere yapılabilmesi için katkıda bulunmak istiyor, ancak bazı güçlü ülkeler bu olasılığı engelliyor ve savaşın devam etmesine, dolayısıyla binlerce sivilin acı çekmesine izin veriyor. Silahların susması için bireyler ve kolektifler olarak ısrarcı olmalı ve baskı yapmalıyız. ‘The Other, Me, And The Others’ müzakere üzerine bir iş, insanların bir grup olarak dengeyle oynadığı devasa bir kolektif tahterevalli… Bu çalışmayla amacım, eylemlerimizin başkalarını etkilediğine, hepimizin burada birlikte olduğuna işaret etmek. Bedenlerimizle düşünmemizi sağlayan oyunbaz bir çalışma.

‘Doğanın Kontrolü Ele Geçirmesi Fikri Çalışmalarımda Çok Önemli’

Etcétéra, Bogotá, 2012 – 2018.

CM: Etcétera da anıtların aynalarla çevrelendiği ve mimari bir planı ortaya çıkaran bir çalışman. Ayna aynı zamanda güçlü bir metafor ve nesne. Bu nesneyi kamusal alanda kullanmaya karar verdiğinde herhangi bir kavramsal hazırlık yaptın mı?

IA: Aynalar Kolombiya’da ve tüm Güney Amerika’da güçlü bir sembolizmle yüklü; tarih, İspanyolların sömürgeleştirme sırasında yerlileri ‘kandırdığını’, yerlilerin altınlarını aynalarla değiştirmeyi teklif ettiklerini söyler. Aynalar yerliler tarafından bilinmeyen bir nesnedir. Bugüne kadar tarih kitaplarında “Amazon’un kaşifi” olarak yer alan sömürgeci Francisco de Orellana’nın görüntüsünü yok etmek için aynaları kullanmak istememin nedenlerinden biri de buydu. Gençliğimden beri Bogota’daki bu heykeli biliyordum. (Kolombiya’nın bir parçası olan) Amazon’la ilgili tek anıtın bu olmasını her zaman aşağılayıcı bulmuşumdur. Bu yüzden bir grupla birlikte gittim ve Francisco de Orellana heykelini bir kutu gibi dört aynayla kapladık. Heykel bir parkın içinde yer aldığı için etrafındaki ağaçların görüntüsü yansır. Bir şekilde bu yansıma şiirsel ve güçlü bir imgeye dönüştü. Planlı değildi ve sonunda çalışmalarımda çok önemli bir şey haline geldi: doğanın kontrolü ele geçirmesi fikri.

‘Dikeyliği Dönüştürmeyi Seviyorum’

CM: Anıtlarla yaptığın çalışmalar, Özlem Günyol ve Mustafa Kunt’un çeşitli anıtların kaidelerinden aldıkları parçalarla bir tırmanma duvarı inşa etmelerini anımsattı. Anıtların etrafında toplanıldığında onlara tırmanma arzusunu bir iş haline getirmişlerdi. 

Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Free Solo, 2019-2022.

IA: Anıtlara tırmanmayı seviyorum! Bogota’da yaşadığım günlerde anıtlara tırmanır ve gece geç saatlerde orada bir şeyler içerdik. Arada bir, iş ya da eğlence için bir anıta tırmanıyorum. Bu kaskatı ve soğuk imgelerle fiziksel olarak karşı karşıya gelme fikrini seviyorum. Bu dikeyliği dönüştürme fikrini seviyorum. Bahsettiğin işe baktığımda bu anlayış etrafında düşünmek ilginç geldi.

CM: Son olarak, seni etkileyen bir imgeyi veya bir çalışmayı Sanatatak okurlarıyla paylaşmak ister misin?

Present Continuous Past, Dan Graham, 1974.

IA: Bu daha çok kavramsal bir iş ve benim için önemli. Dan Graham’ın çalışmalarını 19 yaşındayken keşfettim ve bu bana sanata doğru bir kapı açtı. Onun, sanatı felsefi bir araç olarak kullanma biçimi, aynı zamanda toplumla ilişkimiz hakkında konuşmanın da bir yolu…

Daha fazla yazı yok
2024-12-03 16:59:23