Gaia Gallery’de açılan Ebru Yetişkin’in küratörlüğünü yaptığı, Deniz Derbent, Ufuk Barış Mutlu ve Doruk Kumkumoğlu’nun eserlerinden oluşan “İllüzyonoskop” adlı sergi, yeni medyanın manipülasyonlar ve illüzyonlar yoluyla oluşturduğu iktidarı deşifre etmeye yönelik alternatif bir çabanın ürünü olarak karşımıza çıkıyor.
Kökleri avangard bir akım olarak yirminci yüzyılın başlarında sanat dünyasında yerini alan Dadaizm’e kadar götürülen yeni medya sanatı, 1950’li ve 60’lı yıllarda popüler kültür ve tüketim kültürüne yaptığı eleştirilerle önemli bir sürece girdi. Yüzyılın sonlarına doğru iletişim ve internet teknolojilerinin hızlı gelişmesiyle beraber yeni medya sanatı anlayışıyla üretilmiş işler yaygınlık kazanmaya başladı.
Geleneksel medyanın enformasyon yoluyla kitleleri manipüle etme gücünün yanında yeni medya; etkileşimci ve katılımcı olması özelliğiyle kısa sürede hayatımızın her alanında yerini aldı. Her ne kadar katılımcı olma özelliği avantajlar sağlasa da yeni medyanın manipüle edici etkisinden kurtulamıyoruz. Tam her şey bizim istediğimiz ve seçtiğimiz yönde ilerlerken her hareketimiz, beğenimiz birer veri olarak depolanıyor. Böylece denetlenebilir ve sınıflandırılabiliyoruz. Kendi seçimlerimiz olduğu kanısıyla hareket etsek de tüketim nesnesi haline geliyoruz.
Öte yandan yeni medyayla giderek kendini görünmez bir hale getiren ama etkisini iyiden iyiye artıran iktidarın tahakküm pratikleri başka bir biçimde devreye giriyor. Böylece göreceli özgürlük hissi bu mecrada bir illüzyona dönüşüyor. Yeni medya sanatı da iktidarın yeni teknolojiler sayesinde politik, sosyal ve kültürel hayatta kendini yeniden inşa etme sürecine minör eleştiriyle karşı çıkmaya çalışıyor.
Alternatif bir çaba
Ebru Yetişkin’in küratörlüğünü yaptığı, Deniz Derbent, Ufuk Barış Mutlu ve Doruk Kumkumoğlu’nun eserlerinden oluşan “İllüzyonoskop” adlı sergi, yeni medyanın manipülasyonlarını ve illüzyonlarını deşifre etmeye yönelik alternatif bir çabanın ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Sanatçılar bunu yaparken 18. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan Phénakistiscope, 19. yüzyılın popüler optik illüzyonlarından Thaumatrope ve günümüzde kullanılan LED tabelalar gibi aletlerden yararlanmışlar.
Gerçeklik kamufle ediliyor
Deniz Derbent ve Ufuk Barış Mutlu’nun ortaklaşa ürettikleri iş, aslında bir şantiye alanında olması gerekirken bir anda kendini bir galeride bulmuş gibi. “LED” adını verdikleri kamyon ve kepçe gibi iş makinelerini gösteren bu tabelalara İstanbul’un hemen hemen her caddesinde, sokağında şahit olabiliyoruz. Bu tabelalar, gerek mutenalaştırma, gerek kentsel dönüşüm gerekse şurada boş bir arsa kalmış onu hemen dolduralım diyen rant temelli anlayışın çevreledikleri alanlarda da karşımıza çıkıyor. Her ne kadar bir şantiye alanı olduğunu belirtse ve iş makinelerinin şantiye alanına giriş çıkış yaptığı uyarısını yapsa da bir gerçekliği kamufle ediyor. Şantiye alanında yaşanan yıkım, LED ışıkların yarattığı illüzyonla görünmez hale geliyor. Oysa, bu görüntünün gerisinde Fellini’nin “Roma” filminde gözlerimizin içine soktuğu türden büyük bir yıkım hummalı bir şekilde devam ediyor. Sulukule, Tarlabaşı ve Fikirtepe örneğinde olduğu gibi. Yıkımı kamufle eden görüntünün ardında biliyoruz ki; kültürel, sosyal, tarihsel bellek de yıkılıyor. Birileri yerinden yurdundan edilirken birilerinin dünyası inşa ediliyor.
Çatlaklardan gelen sesler
Bu çalışmanın yanında Doruk Kumkumoğlu’nun ‘Kazı’ adlı çalışması yukarıda bahsetmeye çalıştığım çalışmanın devamı niteliğinde okunabilir. Zira burada insanın doğaya müdahalesinin yarattığı tahribat ele alınmış. İnsanın ‘kırıcılar, patlayıcılar ve birçok makineyle’ yaptığı tahribat kuşkusuz etki ettiği yerde çatlaklar ve izler bırakıyor. Kumkumoğlu bu çatlakların ve izlerin ne boyutlarda olduğunu ortaya koyan bir çalışma üretmiş. Görüntüdeki çatlaklara elinizi uzattığınızda çatlağın derecesine göre sesler azalıp artabiliyor. Dikkat! Makinelerin tahrip ederken yaptığı etki ruhunuzda titreşim yapabilir.
Travmaya uğrayarak hasar görmüş gözler
Hemen bu işlerin karşısında Derbent ve Mutlu’nun “Taumatrop” (Döngü) adlı çalışmaları insanı etkisi altına alıyor. 19. yüzyılın popüler optik illüzyonlarından olan “Thaumatrope” bu iki genç sanatçının elinde sürekli dönerek galeride de illüzyon yaratıyor. Bir madalyona benzeyen bu alet sürekli dönüyor ancak dikkatli bakıldığında üzerindeki yazılar okunabiliyor.
Serginin en dikkat çeken çalışmalarından bir tanesine ise Kumkumoğlu imza atmış diyebiliriz. Bir göz hastanesinin veri tabanındaki 4000 adet göz görselini kullanarak oluşmuş çalışma. Katalog metninde bu çalışma “Darbe görmüş ve travmaya uğrayarak hasar görmüş gözleri mercek altına alan bu video, manipüle edilmiş görsel algının ve görüşün mekanikleşmesini duyumsanır kılan bir görsel-işitsel ortam oluşturur” diye değerlendirilmiş.
Yeni medyanın etkilerine karşı yeni medya sanatı anlayışıyla yapılan işlerden daha fazlasını görmek isterseniz sergi 23 Nisan’a kadar izlenebilir.