Oliver Ressler, 2005 Platform Garanti’deki İdeal Toplum Kendini Yaratır sunumundan sonra bir soloyla İstanbullu izleyicinin karşısında.
Kim Kimi Güverteden Atar? sanatçının son 12 yıldaki üretimlerinden oluşuyor. Sergi, göç, sınırlar, yurttaşlık, sermaye ve alternatif ekonomileri irdeleyen fotoğraf işleri, duvar yazıları, filmler ve enstalasyonları bir araya getirirken güncel meseleleri devlet politikaları açısından birbiriyle ilişkilendirmek yerine, bunların maruz kaldığımız küresel krizin iç içe geçmiş yüzleri olarak okunabileceğine işaret ediyor.
Viyana’da yaşayan ve çalışan Oliver Ressler ekonomi, demokrasi, küresel ısınma, direniş biçimleri ve toplumsal alternatifler gibi meseleler üzerine üretim yapmasıyla tanınıyor. Sanatçının filmleri, 2013’te Centre d’Art Contemporain Genève’de gösterildi. Finansal kriz konulu gezici sergi It’s the Political Economy, Stupid [Politik Ekonomi Bu, Aptal] ile 2014’te Viyana’daki Secession’da düzenlenen Ütopik Dürtü – Karanlık Odada Alevler araştırma projesinin eş küratörü olan Ressler, Prix Thun Sanat ve Etik Ödülü’nün (2016) de ilk sahibi.
“Ekonomi diye bilinen enkazdan günün birinde gezegeni kurtaracak ve yaşamaya değer bir hayat yaratacaksak hiç olmazsa buna ihtiyaç var” diyen sanatçı, mültecilerin durumu üzerine bir araştırma sürecinin ardından, kurumsal Avrupa’dan “iltica” dilenmeyi reddederek hayatını burada sürdürmeyi seçen Suriyeli bireylere odaklanmış.
There are no Syrian refugees in Turkey [Türkiye’de Suriyeli mülteci yok] (2016) filmi, Avrupa’nın bu en büyük metropolündeki “misafirlik” durumunu inceliyor.
15 Temmuz sonrası mültecilerle konuşmalar
Filmde mülteciler, İstanbul’da geçinmenin zorlukları ile Avrupa Birliği’nin (AB) yalnızca bir avuç mülteciye isteksizce kapılarını açmış olmasından bahsediyor. Sanatçı, bu görüşmeleri, 15 Temmuz darbe girişimini takip eden günlerde gerçekleştirmiş. Bu yüzden kendi durumlarının kırılganlığını yoğun bir şekilde hissettirebilmiş.
Bu anlatılar temelinde, Batı’daki “mülteci tartışmaları”nın tüm bakış açısını sessizce tersine çeviren film, aynı zamanda, Türkiye ve Avrupa’nın politikalarına dair siyasi bir analiz geliştirmeyi deniyor.
Acil durum tepetaklak
There are no Syrian refugees in Turkey [Türkiye’de Suriyeli mülteci yok] filminin yanında, Ressler’in 2016 yapımı bir önceki filmi Emergency Turned Upside-Down [Acil Durum Tepetaklak] yer alıyor. Sanatçı bu filminde, mültecilerin Avrupa’daki varlığını, zorunlu göçe yol açan savaş, terör ve ekonomik darboğaz tanımlamalarına daha uygun olan “acil durum” hallerine bakıyor. Film, milliyetçiliğin dayattığı dış, iç ve toplumsal sınırların karşısına, sınırların olmadığı hayali bir dünyanın uçsuz bucaksız potansiyelini yerleştiriyor. Dış sese, siyah-beyaz bir animasyonun eşlik ettiği işte üst üste binen çizgiler, soyut bir örüntü oluşturarak -diğer birçok şeyin yanı sıra- sınırları, göç yollarını, devletlerin ana hatlarını, cankurtaran halatlarını ve insan kalbinin atış hızını çağrıştırıyor.
Takım elbise giyen erkekler işten ve güverteden atılıyor
Türkiye, şimdiye dek tüm Avrupa devletlerinin kabul ettiğinden daha fazla sayıda; yaklaşık üç milyon mülteciye sınırlarını açarken, AB’nin sınır rejimi sonucu Akdeniz’de on binlerce mülteci boğularak hayatını kaybetti. Sergi mekânındaki büyük format bir fotoğraf, kıyıya vuran cansız bedenlere dair görüntülere göndermede bulunuyor; öte yandan, Stranded [Kıyıya Vurmuş] (2015) fotoğraf serisindeki erkekler, tıpkı politikacı ve yöneticiler gibi takım elbise giymekte. Bu fotoğraflar, mevcut ekonomik düzendeki yöneticilerin -şirketlerin kâr etmesi ve insanların ölmesi dışında bir alternatif olmadığını iddia edenlerin- önce işten, sonra da güverteden atılmasının olası sonuçlarını irdeliyor.
Milano, Roma ve Selanik’te üretim işçilerin kontrolüne geçerse
Stranded [Kıyıya Vurmuş] işi, bir diğer büyük format dijital baskı olan The economy is wounded – let it die! [Ekonomi yaralı – bırakın ölsün!] (2016) ile doğrudan bağlantılı. Burada, batan konteyner gemileri ve diğer deniz taşıtlarıyla dolu bir deniz manzarası görülmekte. Sanatçının Dario Azzellini ile ortak üretimi olan üç kanallı video enstalasyonu Occupy, Resist, Produce [İşgal Et, Diren, Üret] (2014/2015) , Milano, Roma ve Selanik’te üretimi işçilerin kontrolüne devretme amacıyla gerçekleştirilen üç fabrika işgalini konu ediniyor. İnisiyatifi ele geçiren işçiler, öncü bir yaklaşımla üretim alanlarında yatay toplumsal ilişkiler kurarak doğrudan demokrasi ve kolektif karar alma mekanizmalarını uyguluyor.
SALT Galata’nın birinci katında yer alan, Ressler ile Zanny Begg’in birlikte ürettiği The Right of Passage [Geçiş Hakkı] (2013) filmi, vatandaşlık hakkı kazanmak için verilen mücadeleleri ele alırken vatandaşlık kavramının özü itibariyle ayrıcalıklı doğasını sorguluyor
Felsefeci ve siyaset teorisyenleri Sandro Mezzadra ve Antonio Negri ile görsel kültür ve fotoğraf teorisyeni Ariella Azoulay ile yapılan söyleşiler, Barselona’da “belgesiz” yaşayan bir grup kişiyle bir tartışma ortamı yaratmayı başarıyor.
İflas için çok büyük panosu Kızıltoprak ve Dolmabahçe’de
Sergilenen diğer işler arasında, Pierre-Joseph Proudhon’un girişteki mermer duvara uygulanan anarşist sloganı Property is Theft [Mülkiyet Hırsızlıktır] (2014/16) ile kurumsal ırkçılık üzerine Martin Krenn ile ortak üretim bir afiş (2004) var.
İstanbul’un iki ayrı yerindeki büyük reklam panolarında yer alan olan Too big to fail [İflas için çok büyük] (2011) yazısı, ekonomik kriz dönemlerinde politikacıların önemli bankalara değer biçerken onların kamu kaynaklarıyla kurtarılması gerektiği yönündeki iddialarına dair bir ifade. Zira bankalar, düzenin en temel gerekliliklerinden biri olarak kabul edilir ve dolayısıyla verimlerinde bir düşüş olması tüm kapitalist düzeni tehlikeye atabilir. Bu iş SALT Galata’nın dışında sunularak, demokratik bir dönüşüm talep eden küresel hareketin düzen tarafından dikkate alınan, iktidardakilerin artık göz ardı edemediği bir noktaya gelmesine duyulan arzuya işaret ediyor
23.11.2016 – 15.01.2017
SALT Galata