Aybaşında kapılarını açan 8. Çanakkale Bienali ondan fazla mekan ile Çanakkale’ye yayılıyor ve “Birlikte nasıl çalışırız?” sorusuna yanıt arıyor. Bu soruya geçtiğimiz yıl Covid-19 krizini yeni yeni aşmaya başlarken düzenlenen 17. Venedik Mimari Bienali‘nin “Nasıl Birlikte Yaşarız?” temasından oldukça aşinayız. Hatta 2017’deki 15. İstanbul Bienali de yine komşuluğu ve bir arada yaşamayı sorgulamıştı.
8. Çanakkale Bienali’nde birliktelik ve yalnızlık ikilemi, topluluk ve çalışma, birlikte yaşama, birlikte üretme gibi alt temalar sergilerdeki işlerin genelinde destekleniyor. Üstelik son 20 yılın ayrıştırıcı politik dilinde ve gündeminde farklılıkların birlikteliğini unutmuş olsak bile güncel siyasetin bugün en temel meselelerinden biri haline gelen “Altılı Masa” bile başlı başına bir birlikte çalışma meselesiyken Venedik’ten gelen bu sufle oldukça yerinde değil mi?
Çanakkale Savaşları’ndan Truva Savaşı’na bir araya gelme ve bir arada yaşama dışında bir arada savaşma hafızasına da sahip bir coğrafyaya yayılan 8. Çanakkale Bienali bugün 11 mekanda 40 civarında sanatçıyla “Konukseverlik, dostluk, iş birliği, emek, sorumluluk, adalet, bağışlama, hafıza, yas, neşe gibi farklı kavramların yanı sıra “birlikte yaşama” zorunluluğunun peşini bırakmayan paradoksların, imkansızlıkların, tekil şans ve ihtimallerin, birlikte rüya görmenin, yalnız başına kalabalıklar içinde yaşamanın, bir sofranın etrafında buluşmanın, doğanın bir parçası olarak hareket etmenin farklı biçim ve yöntemlerine bakmayı öneriyor.
Bienalin dikkat çeken işleri
Troya Müzesi
8. Çanakkale Bienali’nin en büyük boyutlu yerleştirmeleri Troya Müzesi çatısı altında. “Troya bizim neyimiz?” sorusuna bir cevap niteliğinde tasarlanan ve Müze Müdürü Rıdvan Gölcük’ün deyimiyle “Troya 3.0” fikri ile sunulan Troya Müzesi iç mimarisi ile bienalin açık ara en iyi sergi mekanı. Mekanda bir salonda Alparslan Baloğlu‘nun üç yerleştirmesi bulunurken başka bir alanda ise mini retrospektifi yer alıyor.
Sanatçının “Homeros bugün yaşasaydı ve yazmaya devam etseydi neler yapardı?” sorusuyla yola çıktığı yerleştirmelerden “Zeus’a Merhaba De” Tesla bobini marifetiyle ziyaretçilerin elleriyle yıldırımlar yaratmasını sağlayarak butik bir Zeus deneyimi yaşatıyor. Tuğrul Selçuk’un Ayvacık’taki Apollon Smintheion Kutsal Alanı’ndan bu yerleştirme için ödünç alınan fareleriyle sanatta birlikte çalışmanın bir örneği sergileniyor.
Dardanel Spor Tesisleri
https://www.instagram.com/p/CjC69WQqg4A/
Dardanel Spor Tesisleri’nin dış cephesindeki ilk aşk mektubu bienal bağlamında kendine nasıl yer buldu bilinmez ama dikkat çektiği muhakkak…
Çanakkale Evi
Çanakkale Evi küçük alanına ters orantılı şekilde etkisi büyük işlere ev sahipliği yapıyor. Giriş katta yer alan Lübnanlı sanatçı Serge Najjar‘ın Beyrut’ta yaşanan trajedi öncesinde, ekonomik kriz sırasında çektiği ve hiç müdahale etmediği inşaat işçisi fotoğrafları öğrenilmiş çaresizliğin temsillerini sunuyor.
Çanakkale Evi’nde üst katta sergilenen iki video da onlar kadar görmeye değer. Bir iş için açılan ilana gönderilen yüzlerce özgeçmişin ince şeritlere ayrılarak lime lime edildiği kağıt imha makinesi videosu (Adrian Melis, İhtiyaç Fazlası Üretim Hattı, 2014) içine hapsolduğumuz vahşi ekonomik düzeni bir kez daha gözler önüne seriyor ve tüyleri diken diken ediyor.
Mircea Cantor imzalı 2018 tarihli “Senin Varoluşunun Sıfatı” protesto kültürüne hiç aşina olmayan Japonya’daki şeffaf pankartlı protesto videosu ise insan olmanın kırılganlığını yansıtan başka bir “bir araya gelme”…
Mekor Hayim Sinagogu
Cevdet Erek‘in sinagogdaki yerleştirmesi “4 Sesli Nokta ve bir gölgelik ile Avlu Süslemesi ve Havra ” sanatçının daha önce 11. Sharjah Bienali ve 5. Marakeş Bienali’nde de yaptığı çalışmaların bir adaptasyonu. Dört farklı hoparlörden gelen ritmin parçaları gölgeliğin altında birleşerek anlamlı hale geliyor, yani o da anlamlı bir araya gelmelerin bir ürünü. Tıpkı ait olduğu “Aktığı yerden büyüyen” sergisi gibi akışın kesintiye uğramadığı bir düzende yaşamın olası mevcudiyet biçimlerini arıyor. İşte kullanılan sesler Yahudilerin özel ve kutsal günlerinde kullandıkları, koç boynuzundan üretilen şofarın üflenmesi ile elde edilmiş. Sinagog bahçesindeki çalışma bienalin tek açık hava yerleştirmesi.
Bordo Bina
Normalde Çanakkale merkezinde kafe hizmeti veren Bordo Bina’da iki ayrı yerleştirme var. İlki Merve Şendil’in tüm kayıtları bir yangında yandığı için şarkıları bugüne ulaşamayan kurgusal eski bir müzik grubuna adadığı oda, ikincisi ise Can Altay‘ın “Reçel Çemberi“. Müzik yapmak ve buluşmak için hazırlanan bu ortama Murat Meriç “Yerleştirme içinde yerleştirmeyim” diyerek konuk oldu ve bienalin açılış gününde Türkiye popüler kültür tarihinden az bilinen bir araya gelme videolarını izleyicilerle paylaştı.
Korfmann Kütüphanesi
İç mimarisiyle dikkat çeken Korfmann Kütüphanesi’nde yer alan sahibi belirsiz bir kazının künyeleri arayan sergi arkeoloji ve belge tutkunları için görülmesi gerekenler arasında…
Mahal
Mahal 4 ayrı sergi bölümüyle bienalin en çok iş sergilenen alanı. Burada birçok iş bir arada sergileniyor ve belli ki işler arasında bir diyalog hayal edilmiş. Ancak neredeyse bütün güncel sanat sergilerinde gördüğümüz çiçekler, sandalyeler, mülteci botlu videolar hem çok tanıdık hem de yeni bir şey söylemiyorlar. Tüm bunlar içinde karşılıklı iki iş aradan sıyrılmayı başarıyor.
Maider López‘in insanları kamusal alanlarda belli bir saatte buluşturup onları belli bir rota üzerinde ellerinde kocaman birer saksıyla götüren Hareketli Bahçe‘si yalnızlığı ve birlikte orman olma halini anlatan oldukça güçlü bir iş.
Özlem Günyol ve Mustafa Kunt‘un Frankfurt, İstanbul ve Çanakkale’de bulunan çok sayıda anıtsal heykel ve bu heykellerin kaidelerinden birebir ölçülerde kopyalanmış parçalardan oluşan tırmanma duvarı Free Solo ise meydandaki anıta tırmanma arzusundan ve aynı zamanda anıtın o mekânda sahip olduğu fiziksel gücün de üzerine çıkma arzusundan yola çıkıyor. İkilinin açılış günündeki tırmanma performansı tam da bu arzunun tezahürü.
İstanbul Bienali ile diyalog
Bu yıl ilk kez İstanbul Bienali ile kesişen (İstanbul Bienali Corona salgını yüzünden bir yıl geç yapıldığı için) Çanakkale Bienali, bu yıl kimseyi memnun edemeyen 17. İstanbul Bienali ile de diyalog halinde. 8. Çanakkale Bienali temasındaki “birlikte çalışma” önerisi kapsamında İstanbul Bienali’nin film programını burada da gösterecek.
16 yıllık serüveninde bu yıl ikinci defa Dardanel sponsorluğunda gerçekleşen Çanakkale Bienali, Çanakkale kent merkezindeki farklı mekanlarda ve Troya Müzesi’ndeki sergiler ve paralel etkinlikleriyle 5 Kasım’a kadar devam edecek. Köylerdeki işleri Opet’in desteklediği bienalde daha önceki yılların aksine bu yıl belediyenin desteği yok. Bir önceki bienalin küratörü Azra Tüzünoğlu‘nun genel sanat yönetmenliğini, Deniz Erbaş‘ın direktörlüğünü ve Seyhan Boztepe’nin kurucu direktörlüğünü yürüttüğü bienal için CABININ ve 6 sanat insiyatifi bir araya geldi.
Şehrin sakinlerine ve şehre geleceklere doyurucu bir deneyim sunan bienal birçok mekana ve şehrin içindeki birçok alana yayılmasına rağmen açık hava mekanları (Cevdet Erek’in yerleştirmesi dışında) kullanmamış. Oysa ki Troya Müzesi, sinagog bahçesi, şehir merkezi, hatta parklar bile bu konuda değerlendirilebilirdi.