A password will be e-mailed to you.

Yıllarca ülkesi Hindistan’dan ve bölgedeki diğer ülkelerden tarihi eser kaçakçılığı yapan ve 2011’de Almanya’da tutuklanan sanat simsarı Subhash Kapoor, en son Kasım 2022’de çıkarıldığı mahkemde 10 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Sonrasında, Metropolitan Sanat Müzesi koleksiyonunda yer alan, Güney Asya’dan en az 77 antikanın da Kapoor ile bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştı.

Henüz 2015’te, Kapoor’un yargılanması daha sürerken, Rediff’ten Vaihayasi Pande Daniel, yıllarını antika eser trafiği araştırmasına veren yazar Jason Felch’le bir röportaj gerçekleştirdi. Müzelerin bu işte sandığımız kadar masum olmadığını ortaya seren yazının öne çıkan kısımlarını Türkçeye çevirdik. İyi okumalar.

Kapoor’un kaçakçılığını yaptığı Chola bronzları

Vaihayasi Pande Daniel: Nasıl oldu da bütün müzeler bu kumpasa geldi? Ortak bir hata mıydı? Yoksa hepsi adam düzgün mü diye durup bakmadan Subhash Kapoor’un tuzağına mı düştü?

Jason Felch: Bütün o akıllı müze küratörlerinin Kapoor tarafından kandırıldığını düşünmek biraz safça olur!

Amerikan ve Batılı müzelerin geçmişlerine baktığınızda, orijinal ülkesinden yasadışı şekilde çıkarılmış nesneleri satın almak gibi uzun bir gelenekleri var. Sömürgecilikle bağlantısı olan, mirası uzun bir tarih bu.

Sömürgeciliğin zihniyetinde, “Bizim bu nesneler üzerinde hakkımız var; bunlar yalnızca bir ulusun değil tüm dünyanın mirası. Bizim bunları yerel sahiplerinden daha iyi koruma imkanımız var.” anlayışı yatıyor. Bu nesneleri karakteristik olarak zimmetine geçiren Amerikan, İngiliz ve diğer enstitülerin yaklaşımları böyle oluyor.

Bu yaklaşımın tarihi uzun. Son zamanlarda buna ek olarak, aleni anlaşmalar dışında Kapoor’un temsil ettiği kara borsa ticareti eklenmiş durumda.

Jason Felch

Üzümünü ye bağını sorma sisteminde Subhash, müze küratörlerine “taze” objeler sunuyor. Çokça da arzulanıyor bu objeler çünkü daha akademinin ağına kapılmamışlar ve başkaları tarafından sahiplenilmemişler. (Bu tarz) objeler için bir emtia söz konusu.

Sıkıntılı cevaplara yol açacaklarını bildiklerinden, uzun zaman boyunca zor sorular sormak zorunda olmadıkları için mutlulardı müze küratörleri. Bu müzelerin Kapoor tarafından kandırıldığını söylemek safça olur.

Adam bu objeleri satarken sahte belge kullandı. Belgeleri inceleyip sahte olduklarını anlamak 15 dakikamı almadı benim.

Kapoor, kız arkadaşı Salina Mohamed’i objelerin eski sahibi olarak gösterdi. Sattığı pek çok objenin eski sahibi olarak Salina’nın adı geçiyordu. Yani daha yeni çaldığı bu objeler için ördüğü kılıf oldukça inceydi.

Zor sorular sorsalardı eğer, Amerikan yasası altında bu objeleri satın almalarının imkansız hale geleceği bilgilere ulaşacaklarını biliyorlardı müzeler. ABD yasasında, çalıntı olduğunu bildiğin bir şeyi satın alırsan hapse girersin.

Dokümanında kökeni çarpıtılmış şeyleri satın almaktan mutlulardı, çünkü bu objeleri gerçekten istiyorlardı.

Bunlar enstitü ama. Bir enstitünün gözünden bu açgözlülüğü anlamak zor. Kişisel bir açgözlülük değil bu. Lakin ayan beyan ortada.

Uzun yıllar boyunca müzelerin bu açgözlülük hali üstüne odaklandım. Benim için hiç sürpriz değil yani. Daha çok bir tavır biçimi bu. Batılı müzelere giden çoğu insan, “Ay, merak ediyorum da bu obje nasıl Hindistan’dan kalkıp da bu güzel galeriye gelmiş acaba?” diye düşünmüyor.

ABD’li kanun koruyucuları Kapoor’un çalıntı zulasına ulaşabilmek için büyük bir operasyona girişti. Müzeler bu “iade” görevini ağırdan alıyor gibi görünüyorlar. Bir mecrada Met’in (Metropolitan Sanat Müzesi) bu talepleri yerine getirmede kayıtsız kaldığını okudum. Müzeler nasıl bundan yırtabiliyor?

Müzelerin başı bu olayla oldukça dertte ve ellerindeki objeler dışında itibarlarını da kaybetme riskiyle karşı karşıya olduklarının bilincindeler.

Kapoor gibi tüccarlarla ilişkilendirildikleri her hikayeyle birlikte, insanlar bu enstitülerin yaramaz işlere soyunduğunu ve nahoş kişilerle iş yaptıklarının farkına varıyor.

Müzeye Hint tablolarından oluşan bir koleksiyon bağışlamasının ardından Met, Kapoor için bir gala düzenledi. Etkinlikte büyük bir bağışçı olarak kutlanan Kapoor’a ait harika fotoğraflar var.

Şimdiyse kendisini idol hırsız rolünde, kendisi gibi olanların ağını örgütleyici biçimde mahkemede görüyoruz. Onlar için utanç verici bir şey bu. Kafalarını kuma gömmeyi yeğleyip meselenin ortadan kalkmasını, bir şey çıkmamasını umuyorlar. Ya da sessiz sedasız yasa koruyucularla anlaşıp olayın kamuya sıçramamasını.

Böyle yapmayı yeğleyip sonra da kamuya çıkarak neden Kapoor’la iş yaptıklarını tartışmaya girişirler.

Müzeler kanun koruyucuyla yüzleşmek zorunda kalacaklar mı? Nihayetinde bundan kaçamayacaklar?

Doğru. Kanun onlara geldiğinde yanıt verecekler.

Bu cephenin zorluğuysa kanun hükmünün alandaki kaynağının aşırı derecede kısıtlı olması. New York’ta söz konusu soruşturmayla görevli yalnızca bir federal memur var. Memura yardım eden başkaları tabii ki var, ama yük esas olarak bir kişinin omuzlarında.

Kapoor’un dev boyutlardaki ticareti hesaba katıldığında, bir tek soruşturmacının düzinelerce müzeyi ve onunla iş yapan koleksiyonerleri kovuşturmak için yeterli vakti açıkça yok. Bundan dolayı memur önceliklerini belirleyerek peşine düşebildiği büyük balığın kovalıyor. En iyi kanıtın ardına düşüyor.

Bu sırada müzeler, oturdukları yerde memurun başka bir davayla dikkatinin dağılmasını umuyorlar. Ya da emekli olmasını. Ya da bu tek tabanca federal memur fırsatını bulup onlara gelmeden meselenin bitmesini.

Az önce dediklerin sıradaki sorumu yarı yanıtlar nitelikte: Nasıl oldu da Subhash Kapoor böyle bir dokunulmazlıkla işlerini yürüttü? Kanun koruyucuların peşine düşmesinin uzun zaman alacağını bildiğinden mi? Yoksa müzelerin bu parçaları nasıl elde ettiklerini açıklamalarının alacağı zamandan mı?

Kapoor isen eğer, seninle aynı işi yapan diğer insanlarla çevrilisin demektir. Manhattan’da konuşlu, Hindistan’dan ve dünyanın geri kalanından her gün yasadışı eser getirten ve bunu açıkça yapan düzinelerce simsar var.

ABD’de kültür bakanlığı yok. Kanun koruyucu için bir öncelik taşımıyor bu. Demeliyim ki bunda kültürel bir önyargı yatıyor. Başkalarının kültürünü çalmak pek de suç sayılmıyor. “Yok mu hakkımız bu zımbırtı bizim olsun?”, “Canım isterse Hindistan’dan güzel şeylerle evimi dekore etmeyeyim mi?” Yani basitçe, burada bir kültür koruyucu yok.

Serbest pazar anlayışı bu. Sanat pazarını gözetleyecek bir devlet ayağı yok. Sanat pazarının değeri 50 milyar dolar ediyor ve tamamıyla kontrolsüz. Kapoor gibiler de işlerini geniş ölçekte, yakalanma korkusu olmadan yürütebiliyorlar. Çoğu zaman…

Dün de böyleydi bugün de böyle. Eminim ki Kapoor, haksızca dışlandığını geçiriyor içinden çünkü Manhattan’da bugün aynı şeyi yapıp da Hindistan’da duruşmada olmayan birçok kişi olduğunun farkında. Canavarın doğası böyle.

Kapoor’un 2003’te Met’e bağışladığı M.Ö. 1’den kalma bir çanak

Davayı daha dikkatli inceleyene kadar, benim gibi müzelere gidip bu eserleri gören pek çok insan bu eserlerin uzun zaman önce çalındığını düşünüyordu. Şimdi de çalınmaya devam edildiklerinin farkında değildik. Fark etseydik, toplumun öfkesi daha büyük olurdu.

Haklısın. Gerçekte olan bu dümen sadece Hindistan’da ve Güney Asya’da değil, zengin arkeolojik siteleri olan dünyanın her yerinde dönüyor. Kara borsalar var oluyor. Kuzey Amerika, Afrika ya da Asya için gerçek bu. Hindistan birçok yönden zengin bir ülke.

Resmiyet karşısında yolunu rüşvetle döşeyebileceğin yerler söz konusu…

Bu eserleri sınırdan geçirirken öte tarafa bakacak memur bulmak zor değil.

Sınırın iki tarafında da?

Evet, iki tarafında da. ABD’de sanırım son 10 yılda, kanun koruyucularımız bunun kara borsa olduğunun ve yasal ticaret olmadığının farkına vardılar. Bu da koruyucuların daha çok ciddileşmesine yol açtı.

(Kapoor) davası da doğrudan bu trendle bağlantılı çünkü davada görevli söz konusu memurlar bir grup arkeolog tarafından yasadışı antika ticareti hakkında eğitilerek, daha çok eserin sınırdan geçirilirken engellenmesine yardımcı olunuyor.

ABD’de son 10 yılda kanun koruyuculuğun bu meseleye verdiği önemde gözle görülür bir artış oldu. Bu söylene dursun, hala sınırdan yasadışı geçirilen ufak çaplı eserler buluyoruz.

Sahadaki deneyimine dayanarak, milyon dolarlar eden deposu göz önüne alındığında, Kapoor sence ne kadar büyük bir vurguncuydu?

Kapoor en büyük balık değildi. İşleri son dönemde iyi giden bir küçük balıktı. New York’taki ticareti yalnızca 1970’lerden beriydi.

1990’ların sonlarına dek öne çıkan bir simsar olmadı. Ancak o zaman Hindistan’dan, Afganistan’dan, Kamboçya’dan, son yıllarda yukarı çıkmasına yardımcı olan yüksek değerdeki eserleri elde etmeyi başardı.

Bunları belgelenmiş, depolanmış olan milyonlarca dolar değerindeki sanat deposunda, stokunda görüyoruz.

Bu da bize, 2012’de durana kadar işlerinin nasıl olduğunu anlama olanağı veriyor. Geniş bir eser aralığı görüyoruz. O kadar pahalı olmayan eserler de görüyoruz.

Lakin nadiren de olsa, Tamil Nadu bronzları gibi oldukça değerli eserler de görüyoruz. Bunlar elde ettiği en önemli objeler arasında yer alıyor.

Kapoor’u ele veren neydi?

Soruşturma Tamil Nadu’da başladı. Bir dizi tapınak soygunu oluyordu. Polis, tapınağı soyan bazı düşük kademe isimleri yakalamayı başardı.

Ötmeye başladılar. Koordinatörleri olarak Sanjeevi Asokan’ı gösterdiler. Asokan da oluşturdukları şebekenin fikir mimarı olarak Kapoor’u gösterdi ve Asokan’la görüşmek için 2005’de Chennai’ye geldiğini söyledi. Kapoor Asokan’a sanat piyasasında bronz Chola heykelleri için acayip bir talep olduğunu anlattı. Asokan ise nasıl daha fazla heykel ele geçirebileceklerini biliyordu.

Tedariki Asokan sağladı. Kapoor’un Hindistan’daki davası bununla; çalınan 18 bronz heykelle ilgili. Bu onun küresel tedarik zincirinin yalnızca ufak bir kısmı. Kapoor’un Chennai’de nasıl iş yürüttüğünü gösteren ufak bir pencere.

Gandhara krallığından kalan eserlerin bulunduğu Pakistan ve Afganistan’da da bu tarz şebekelerin olduğunu söylemek bence yanlış olmaz. Ha keza Kmer antikalarının yer aldığı Tayland-Kamboçya sınırı. Dünyanın her yerinde böyle şebekeler var ve bunlar Kapoor’a tedarik sağlıyordu.

Araştırmalarından çıkardığın kadarıyla, (Kapoor) eğitimli birine benziyor muydu?

Kapoor’un babası Delhi’de antika ticaretindeydi, dolayısıyla sattığı eserler hakkında iş tecrübesi vardı. Benim Kapoor’a dair vardığım sonuç, eline fırsat geçirmiş bir iş insanı olması. Eseri müşteriye pazarlayıp satacak kadar şeyi biliyordu.

Bu tarz eserlerin Manhattan’da acayip bir pazarı olduğunu gördü. Yıllar boyunca sabırla simsarlığını, tedarik zincirini geliştirdi ve piyasada böyle eserleri bağış yoluyla tedarik etmenin açığını buldu.

Müzelerin satın alma geçmişine yakından bakarsan eğer, bunların Kapoor’dan hemencecik pahalı eserler almadığını görürsün, çünkü daha tanınmıyordu. Kapağı bu enstitülere atması, onlara eser bağışlayarak oldu. Hangi müzeyi incelesen Kapoor’dan aldıkları ilk eser bağış yoluyla olmuş ve hiç soru sormadan kabul etmişler.

Kendisini bir kez donör olarak kabul ettirince, müzelerle ilişiğini güçlendiriyor. Bir müşteri ilişkisine dönüşüyor ve eline geçtikçe onlara daha değerli eserler satmaya başlıyor. Müzelerle olan ticareti böyle evrimleşiyor.

Müzelerin elde ettikleri her bir sanat eserinin şüphe barındırdığı anlamına mı geliyor bu?

Bence sorun tarihi eserlerle sınırlı. Müzelerin bir kült eseri ya da bir çağdaş çalışmayı satın almak istemesi başka vicdani meseleleri gündeme taşır. Ama bu meseleler spesifik olarak antika ticaretinde dönüyor. Müzeler de bunu biliyor.

Antika ticareti sanat piyasasının en karanlık köşesini oluşturuyor. Kirli işler burada dönüyor. Bir yeri kazıp da Michelangelo tablosu bulamazsınız. Ama 5 milyon dolar değerinde bir Chola heykeli ya da başkasını bulabilirsiniz. Antika ticareti bu yüzden suçlularla ve çalıntı eser tedarik eden kara marketlerle dolu.

Müzeler bunu uzun süredir biliyordu. Küratör sanat piyasasının uzmanıdır. Tedarikçinin kim olduğu ve eserin nereden geldiğini biliyorlar. Bunu sadece biz yeni öğreniyoruz.

Antika eser elde ederken özenli olmak isteyen müzenin alanı pek geniş değil. Esere ait belge için yüksek standart uygulamaları gerekli. Belgesinde, “Eser eskiden kız arkadaşıma aitti” yazan bir eseri kabul etmemelisin demek oluyor bu.

Soracaksın: “Kız arkadaşının 1950’den beri sahibi olduğunu iddia ettiği eserin o dönemden fotoğrafı var mı?”, “Eserin de yer aldığı aile fotoğrafınız var mı?” Yalnızca böyle şeyler sorarak eserin kara marketten çıktığını doğrulayabilirsin.

Çok yavaş öğreniyoruz. Müzeler bu konuları kabul etmekte çok yavaşlar ama şimdi antika ticareti yürüten her yerin benzer sorunlar yaşadığını anlıyorlar. Dikkat etmezlerse bela onları bulacak. Sıradaki Subhash Kapoor, büyük ihtimalle bugün iş yürüttükleri kişi olacak.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 10:28:11