A password will be e-mailed to you.

Bahadır Boysal’ın resim sergisinin en büyük özelliği, uzun zamandır unuttuğumuz bir kesintiyi, belki bir kesiği hatırlatmasında…

 Aslına bakarsanız bir mizahçının sergisinden dingin soyutlamalar, tarafsız manzaralar beklememekte çok haklısınız. Hele hele uzun yıllardır takip ettiğiniz bir mizahçıdan.

Bahadır Boysal’ın resim sergisinin en büyük özelliği lakin bu değil. Uzun zamandır karşılaşmadığımız, aslında bir kesintiyi, belki bir kesiği hatırlatmasında. 1980’lerin sonuyla birlikte adeta terk edilen bir anlayışı büyük bir özgürlük hatta sarhoşlukla sırtlanabilmesinde: soyut dışavurumculuk. Şu 1980’lerde en Batı’da kavramsalcıları fena halde kızdıran -piyasaya aranan kan olarak gördükleri için- , sıkıyönetimin ve liberalizmin gölgesindeki Türkiye’deki tezahürlerini akla getirmesinde.

Hem 3 C’yi, Clemente, Chia ve Cucchi’nin geçmiş uygarlıklarla füzyon yağlıboya denizlerini hem de buralardan Bedri Baykam’ın tabaklı ortaya karışık tuvallerini, Hale Arpacıoğlu’nun, Şenol Yorozlu’nun, Arzu Başaran’ın, Hüseyin Ertunç’un bedenle yaptıkları ve yaşadıkları ihtilaf ve ittifakları…

Bu sergi aracılığıyla soyut dışavurumculuğun neredeyse unutturulan ayak seslerini duymak mümkün.

Bunu duyduğuma sevindim. Kendi adıma.

Boysal’ın ihtiyatsız figürasyonu, bedensel duyuları işin içine katarak soyutladığı planları, deforme ederken izini kendinin bile kaybettiği bedenleri, abartılı konuları, heyecanlandırıcı ve aynı zamanda korkunç olmanın dayanılmaz çekiciliğini taşıyor dolayısıyla.

Öte yandan ilginç olan (çok hem de) başka bir konu var.

Bahadır Boysal’ın mizahçılığının her mizahçı gibi trajikliğinde yağlıboya yerine akrilik’i tercih edişi değil. Çok katmanlı ve giderek daha çok büyümesi boy atması şart resimlerinin kendi kökeniyle direkt ilişkisi.

Resmini, benim de yaptığım gibi bir dönemin resminden, ‘bagaj’ından muaf tutmamızı sağlaması bir bakıma. Figürasyonunun, jestüelliği ve dışataşırıcılığının kendi karikatürleriyle yani kağıt üzerinde bugüne kadar yarattığı dünyasıyla, kendi kökeniyle ilintisi.

İşte bu çok ilginç ve Boysal’ı ayrıcalıklı kılan.

Bir tür “özgöndergesellik” olarak açıklayabileceğim bu farklılık, kendi pathos’uyla baş etmeye çalışan ikinci bir, bu kez ressam Boysal’ın, kendi söylemine karşı bir iç çekiş, onu izler belki tekrarlar ayıklarken aslında büyük bir anlatıya onun mevcut piyasasal varolma biçimlerine karşı büyük bir kafa tutuş ihtimalini barındırıyor.

Işte bu ayrıcalık, kendini muaf tutabilme, bu sergiyi takip edecek sergilerinin de garantisi.

Siyah süet üzerine yapılan kendi konforunu kendi kendine pullarını sergi mekanına dökmek suretiyle (bir şahmaran gibi) başaran (buna da şükür) serisini saymazsak, kızgından kırgına ondan en kırılgana kıvrılan bu saplantı görüntülerden etkilenmemek ve onlara tutunmamak neredeyse imkansız.

Taksim Tenakuz, Bahadır Boysal, 24 Mayıs’a kadar Versus Art Business, Karşı Sanat.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 18:32:58