A password will be e-mailed to you.

Ünlü fotoğrafçı Henri Cartier-Bresson ile 1958 yılında yapılan ve geçtiğimiz günlerde gün yüzüne çıkan söyleşiyi Hale Eryılmaz’ın çevirisi ile yayınlıyoruz.

Henri Cartier-Bresson: Bana göre fotoğraf, bir saniyelik bir kesitte hem bir olayın hem de o olaya uygun ifadeyi veren biçimin titizlikle tertip edilmesinin öneminin eş zamanlı kabulüdür. Duyarlı bir yaşam için kişinin kendini keşfinin, etrafımızdaki dünyayı keşfimizle eşzamanlı olması gerektiğine inanıyorum; bu dünya bizi biçimlendirdiği gibi o da bizden etkilenebilir. İçimizdeki dünya ve dışımızdaki dünya: bu iki dünya arasında bir denge kurulmalı. Sürekli etkileşim sonucu her iki dünya, tek bir tane oluşturmak üzere bir araya geliyor. Ve işte birbirimize iletmemiz gereken bu dünya.

Ama bu bir resmin sadece içeriğini dikkate alıyor. Bana göre içerik biçimden ayrılamaz. Biçimden benim anladığım, yüzey, çizgi ve değerlerin birbirlerine olan etkilerinin geometrik olarak titiz bir biçimde örgütlenmesi. Ancak bu örgütlenme sayesinde düşüncelerimiz ve duygularımız somutlaşır ve iletilebilir hale gelir. Fotoğrafta görsel organizasyon ancak gelişkin bir sezgiden doğabilir. 

Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki bu kendi içimde koyduğum bir kural, belli bir disiplin ama bir okul değil, bir… çok kişisel bir şey. Ve söylemek zorunda olduğumuzu, söylemek zorunda olduğumuz tarzdan, nasıl konuşacağımızdan ayıramayız. 

Fotoğraf bir şekilde mental bir süreç. Ne söyleyeceğimizi bilmeli, ne söylemek istediğimiz konusunda net olmalıyız. Belli bir durum, problem hakkındaki düşüncelerimiz. Fotoğraf, onu yazmanın, çizmenin, eskizini çıkarmanın bir yolu. Biçim olarak her şey bize günlük hayatta sunuluyor. Uyanık olup kayda değer anı yakalayacağımız zamanı bilmemiz gerek. O zaman işte bu sezgi. İçgüdü. Belli bir ana neden yoğunlaşıyoruz bilmiyoruz. Geliyor, orada, verili. Al onu. Her şey orada, bir şans meselesi ama şansı seçip kendinize gelmesini zorlamalısınız. Belli bir irade söz konusu. 

Fotoğrafın yaratıcı bölümü çok kısa. Ressam inceden inceye çalışabilir, yazar da öyle ama verili olduğuna göre biz o anı seçmeliyiz, karar anını, o orada. Ah! Bunu gördüm. Orada bulundum. Onu gördüm.

1930’da fotoğrafa başladığımda resimli dergi bulmak çok zordu, pazarı yoktu. Bana çarpıcı gelen, ilgimi çeken şeylerin fotoğrafını çekiyordum. Bir tür günlük tutuyordum. Ve hala bir fotoğraf günlüğü tutuyorum. Ve sonrasında dergiler vardı, dergide çalışırken kendiniz için çalışmak zorundasınız her zaman kendiniz için, kendinizi ifade ediyorsunuz. Dergiler sizi dünya çapında önemli olaylarla kontağa geçiriyor ve daha geniş bir kitleye konuşma olasılığınız oluyor. 

 

Daha geniş bir kitle için çalışmak herhangi bir hikayeye karşı tavrınızı etkiliyor mu? Yoksa yine kendi öğretinizi izliyor musunuz, hala bir şekilde aynı sezgi mi?

Aynı sezgi. Dergi söz konusu olduğunda hikayenizi hangi çerçevede anlatmanız gerektiğini bilmelisiniz ama dergi için çalışmamalısınız. Kendiniz ve hikaye için çalışırsınız. 

 

Tabi ki iletişim halindesiniz. Örneğin, farklı ülkelerde çeşitli fotoğrafik girişimleriniz oldu. Bir ülkeye geldiğinizde orada bir süre yaşıyor musunuz? Hissetmeye çalışıyor musunuz oradaki…

Bir anda dalıp çıkamazsınız. Bir yeri anlamak, hissetmek zaman ister. Bir ülke hakkında genel bir fikriniz vardır ama oraya gittiğinizde bu peşin hükmünüzün doğru olup olmadığını anlarsınız ama bu hükmünüzü de fazla zorlamamalısınız. Hayır, gerçekler konuşur ve izlenimleriniz. Ve ilk izlenim taze olmalı, çok önemli – birinin yüzünü ilk kez gördüğünüzde bir hisse kapılırsınız. Belki sonradan yanılmışım dersiniz. Çünkü bazı şeyleri fark etmedim, bir gülümsemeyi; bir ülke de aynı şey.

 

Bir örnek verebilir misiniz acaba? Örneğin, Hindistan üstüne çalışmanız. Batıda bu konuda bizim bazı egzotik önyargılarımız mevcut. Oraya ilk gittiğinizde bu önyargılar birazcık değişti mi, çalışmanızı ve insanlara yaklaşımınızı etkiledi mi?

Sisteminiz aracılığıyla yavaş yavaş gelen bir şey, ani değil. Ani de olabilir… orada yaşamalısınız, insanları bilmelisiniz, ilişki kurmalısınız, insanlarla aynı seviyede olmalısınız. Bir yargıç gibi gelemezsiniz, insanlara yaklaşmalısınız, sıcak davranmalısınız. İnsanları sevmelisiniz. Zalim olmamalısınız, sert olmamalısınız, zorlu olmamalısınız çünkü bu kendinize iyi gelecek. Hissettiğiniz her şeyi ifade edebilirsiniz, şaşkına dönebilirsiniz, esprili olabilirsiniz, daha az şefkatli olabilirsiniz, her duyguyu ifade edebilirsiniz.

 

Tavrınıza yansıyor, seçtiklerinizde kendini gösteriyor sanırım. Sizin yaklaşımınızı düşünürsek bir olayın ya da nesnenin bir sürü fotoğrafını mı çekiyorsunuz örneğin yoksa belki de bekliyor musunuz o meşhur…

Duruma göre değişir, kural yok… değişir, değişir. Aynı anda hem kurnaz hem de esnek olmak zorundasınız. Ayrıca fit, kesinlikle.

 

Fotoğraflarınızı hiç kırpmamakla biliniyorsunuz. Bununla ilgili bir şey söylemek ister misiniz?

Kırpmak hakkında mı? Uh, en başta söyledim, her plastik sanatta olduğu gibi şekillerin ilişkisinin geometrisi hakkında bir fikrimiz olmalı. Ve kendinizi zamanın içine yerleştirdiğinizi düşünüyorum, zamanla uğraşıyoruz, mekanla uğraşıyoruz. Nasıl bir şey ifade ederken doğru anı bekliyorsanız, doğru noktayı da beklersiniz. Daha da yakınlaşacağım ya da uzaklaşacağım, nesne üzerinde vurgu söz konusu ve eğer ilişkiler, çizgilerin etkileşimi doğruysa, işte oradadır. Doğru değilse, karanlık odada kırparak bir sürü hile yaparak daha iyi kılamazsınız. Bir fotoğraf vasatsa vasat kalır. Olan olmuş, son nokta.

 

Sanırım yine sezgilerinize dönüyoruz. Tümüyle orada olmak zorunda. 

Evet. Tekniğe gelince, teknik soyut bir şey değil. Ondan kaçamazsınız. Teknik söylemek istediğinizi ifade edebileceğiniz bir şey olmalı. Kendi tekniğinizde ustalaşmalısınız, söylemek zorunda olduğunuzu söyletecek araçlarınızı tanımalısınız. Teknik soyut anlamda yok… lenslerinizi tanımalısınız, o kadar zor değil. Çok çabuk öğrenirsiniz. Daktiloyla yazı yazan birinin tuşlara bakmadan yazması gibi. O zaman da daktilo ile nasıl yazacağını biliyorsa artık ne söyleyecekse onunla ilgilenir, aynı şey. Işık ölçer kullanmak yerine ışığı tam olarak neyle tartacağınızı bilmeniz gerekir. Aşçı bir keke ne kadar tuz atacağına tartarak karar vermez. Şeker vermek, şekeri arırmak için tuz koyarsınız. Bu sezgidir, içgüdüseldir ve aynı şeydir. 

 

Sanırım tüm ifade biçimleri için geçerli, tekniğin tamamen özümsenmesi lazım.

Sanırım. Evet.

 

Şimdi, örneğin bir fotoğrafçı olarak sizin yapmak istediğiniz temel şey iletmek, sanırım herhangi bir alandaki her sanatçı  gibi. 

Evet iletişim önemli bir konu. Bir şey vermek ve kabul edildiğini bilmek istiyorsunuz. Tanınmak değil bu. Tanınmak… bir şekilde başarı tehlikeli. Başarı bizi etkileyebilir. 

 

Ne şekilde sizce…

Başarı, bir şekilde başarı yoksunluğu kadar adaletsiz. Önemli olan tanınırlık oluyor. Birinin kabul edeceğini bilmek için bir şey vermek istiyorsunuz. Aslında birini sevdiğinizde, o sizi geri çevirmez, sevginiz kabul edilir. Ve bana göre bu iletişim. Bir şey vemek…

 

Vermek ve ardından karşılığını görmek.

Evet. Ve tanınırlık değil.

 

Fotoğrafın teknik yönlerinden de bahsedebilir misiniz acaba?

Çok büyük ekipmanlara ihtiyacımız yok. Pratikte her zaman 50 mm, çok geniş bir lensle çalışıyorum çünkü şu an karanlık bir odada mı fotoğraf çekiyor olacağım, az sonra tamamen parlak günışığına mı çıkacağım hiç bilmiyorum. Yani…

 

Yoğunluk çok önemli bir hal aldı. Küçük kameralar…

Çok önemli. Ayrıca insanlar da sizi pek fark etmiyor o zaman. 

 

Eskiden koloidal camlar, bir sürü ıvır zıvır vardı.

Sanırım 50 mm ile bir sürü şeyi içermiş oluyorsunuz. Bazen, özellikle manzarada 90mm’ye ihtiyacınız oluyor çünkü pek de ilginç olmayan bütün önplanı kesebiliyor. Ama buna da önceden karar vermezsiniz… şöyle bir lensle çalışacağım… hayır. Öznenize bağlıdır. Özneniz sizi yönlendirir, oradadır. Çerçevenizi görürüsünüz, belli bir geometrik düzenin ve de öznenin anlaşılmasından ibaret. 

Bazen insanlar soruyorlar: “Favori resminiz hangisi?” En önemli resim çekeceğiniz bir sonraki resimdir. Kendi işlerimizin küratörü değiliz. Önemli olan bir sonraki konuyu düşünmek. Fotoğraf bir yaşam biçimi. Bana göre kamera gözümün bir uzantısı. Her zaman yanımdadır. Ama her şey nasıl yaşadığımıza, neden hoşlandığımıza ve hayata yaklaşımımıza bağlı. Aslında ne olduğumuza.

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-11-22 04:22:23