Türkiye’deki son kişisel sergisinin üzerinden dört yıl geçtikten sonra bizleri yepyeni bağlamlar ve sorularla yeniden karşı karşıya getiren Ferhat Özgür’ün The Pill’de 9 Eylül – 4 Kasım 2017 tarihleri arasında görülebilecek “Hayvan Çiftliği / Animal Farm” adlı kişisel sergisi, aslında galeri mekanını baştan başa kuşatan tek bir iş gibi. Özgür yarattığı bu görsel gösteri içinde, politikadan toplumsal konulara kadar geniş bir yelpazede farklı farklı problematik konuların altını çiziyor. Bunlar hayvan hakları, gündemden bir türlü düşmeyen mutenalaşma sorunsalı, kimlik, aidiyet gibi başka başka konular. Özgür parmak bastığı sorunları plastik ve medya sanatlarını harmanlayarak heykel, resim, grafiti, fotoğraf ve video-metin gibi birden çok teknikle dolambaçlı bir yoldan dolaylı olarak izleyiciye aktarıyor.
Özgür’ün sergisinde yer alan baş aktörler, aslında, ana gövdesi kullanım dışı kalmış, ahşap seçim sandıklarının yapı bozumu üzerine kurulmuş olan hayvanlar. Belki de onun, ironi, parodi ve dramatik öğeleri eleştirel perspektiften yorumladığı ve video, fotoğraf, desen ve sulu boya tekniklerinde gerçekleştirdiği bugüne kadar ki üretimlerini göz önüne aldığımızda neden hayvanları seçtiğine dair de bir anlam bulabiliyoruz. Çünkü Özgür’e göre, söylenenin aksi artık “hayvanlığın lüzumu var.”
Sanatçı sergide izleyiciyi kurgusal bir yönlendirme ile karşılıyor. The Pill’in kapısından girdiğiniz anda aslında belki bir bilgi duvarı beklerken beyaz, boş bir duvar üstüne bir mıhlanmış bir çit karşılıyor sizi. Neden bu çit burada diye düşünmeden edemiyor insan. Nedir bu çit şimdi burada? Çit aslında ahşap çitçiftliğin bir güvenlik koridoru olarak imleniyor serginin başlangıç rotası içinde. Özgür’ün kurguladığı enstelasyonun tümüne ulaşmak için duvarın sağından ya da solundan geçmek gibi iki tercih var. Eğer sağdan geçerseniz biri koyun biri koç iki tuhaf yaratıkla karşılaşıyorsunuz. Peki sol? Soldan geçenler ise çiftliğe daha rahat bir alandan girerek çiftliğin genelini gözlemleyebiliyor. Yani, aslında Özgür hayvan çiftliğine boşluktan mı yoksa hayvanların arasından süzülerek mi geçmek istediğinizi sizin tercihinize bırakıyor.
Mekanın tam ortasında, “çiftliğin” merkezi konumunu işgal eden 300 kilo ağırlığında, başını yukarı kaldırmış, ağzını, dişlerini gösterircesine açmış, kuyruğunu kıvırmış dev bir kurt ve onun çevresini kuşatan endişeli, ürkek ifadeleriyle çete gibi yan yana dizilmiş üç kuzudan oluşan heykel grubuyla karşılaştığınızda ilk sorduğunuz soru, bu görsel ekpresyonun ham malzemesinin ne olduğu. Ferhat Özgür burada oldukça farklı bir malzeme kullanmış. Kurguladığı sergi malzeme açısından da oldukça çeşitlilik oluşturmuş bu açıdan. Kurt ve kuzuların malzemesi bir dönem seçimlerde oy vermek için kullandığımız ama 2011’den itibaren artık tedavülden kaldırılmış ve sonrasında kendi kaderlerine terk edilmiş ahşap seçim sandıkları. İlk etapta paramparça edilmiş olan sandıklar daha sonra tekrar bir araya getirilerek kurt ve kuzuları oluşturan heykellere dönüştürülmüş. Yapıbozuma uğratılan malzemenin dönüştüğü son hal ise oldukça ironik bir ifade yaratarak, sanatçının sorguladığı toplumsal meselerin nezdinde kendisinin de sanatsal üretimi açısından en güçlü eserleri arasında.
Evet, “Hayvan Çitfliği” adından da anlaşıldığı gibi George Orwell’in 1945’te yayınlanan kült romanından ilham alırken, öncelikle Türkiye ve Avrupa’nın son dönemde yaşadığı demokratikleşme süreci, politik kaos, mutenalaşmanın geldiği noktalar gibi konuları tüm çıplaklığıyla ifşa ederken, izleyiciye hayvanların haykırışlarını dinlemeyi de şiddetle tavsiye ediyor.
Yıkım ve inşa
Özgür’ün, bulabildiği kadar seçim sandığını tek tek parçalayıp beklenmedik formlara sokmasının altında yatan yoğun emek, çaba ve zahmet Türkiye’de heykel pratiğine dair hayranlık uyandıran yeni bir duruşa işaret ediyor. Gerek malzeme seçimi ve gerekse bu malzemenin dönüşümü kendi içinde sonsuz sarmalları olan o kadar farklı siyasal, kültürel ve toplumsal açılımlar sunuyor ki, enstelasyonun çok boyutlu perspektifinin önemi de burada yatıyor. Böylece içinde bulunduğumuz siyasal süreci bir beden metaforu olarak ele alıp, demokrasiyi bir gövde olarak ameliyat masasına yatırıp, her bir parçayı işlemden geçirerek ve bu gövdenin tüm parçalarını yeniden bir araya getirerek yıkım ve inşa süreci arasındaki gerilim de su yüzüne çıkmış oluyor.
Galerinin bir duvarında yer alan parçalanmış sandıklardan ortaya çıkan menteşe ve çiviler ise kavanozlar içinde demlenmeye bırakılmış. Aynı zamanda sandıkların ham formları da galeri içinde görülebiliyor. Böylece parçalanmış ve dönüştürülmüş ahşap sandıkların içeriği kadar üretimdeki formunun güç yapısı ve malzemenin dönüşümü izleyiciye neredeyse gözlerinde canlandırılacak imgesel bir deneyim gibi sunuluyor.
Manifestosu Orwell ve La Fontaine’den
Ferhat Özgür, galerinin birbirine bakan iki duvarını da iki farklı teknikle kapatıyor. Duvarın birisinde emlak ilanları ile nadir kuş illüstrasyonlarının harmanlandığı darmadağın imgelerden oluşan uzun bir duvar kağıdı, diğerinde ise birbirleriyle fısırdaşan, dedikodu yapan penguenleri gösteren ve bir gerilla taktiği olarak stensille uygulanmış duvar resmi. Ama duvardaki bu penguen sürüsünden kopuk tek başına duvarın sağında yer alan dondurmasını yalayan bir başka ve yalnız duran penguen ise olan bitenden habersiz varlığının keyfini sürüyor.
Resim kökeninden gelen Özgür, desen ve sulu boya pratiğinden hiçbir zaman vazgeçmemiş. Bu sergisinde de galerinin bir başka duvarını origamiden hayvan modellerinin suluboya versiyonlarıyla kuşatıyor. Duvarda gördüğümüz her bir suluboyanın altında yer alan manifestosu ise Orwell ve La Fontaine’den alıntılarla yine stensil tekniği ile duvarda yerini alıyor. Özgür’e göre bunlar bir anlamda insanlığın hayvanların ağzından duyması gereken manifestolar. Duvarda yer alan bazı manifestolar: “İnsanın en iyisi ölü olanıdır”, “Aç midenin kulakları duymaz”, “Ses çıkarmayan insanlar tehlikelidir”. Özgür’ün kurguladığı bu duvarda gördüğümüz manifestolar birden çok meseleye dokunurken insanlar ve hayvanlık meselelerine ilişkin şu an yaşadığımız toplumun çığlıkları gibi aynı zamanda.
İnsan soyunu bekleyen tehlike
Ferhat Özgür’ün serginin bağlamı içinde ortaklık istediği tarihçi ve edebiyatçı Efe Murad’ın kaleminden çıkmış özel bir fabl da Türkçe ve İngilizce olarak video metinler halinde bir başka duvarda akış halinde. Dolayısıyla söz edimi ve görsellik arasındaki bu bağ suluboyaların manifestolarıyla da başka türlü bir organik ilişkiyi ortaya koyuyor. Özgür bu fabl ile başka bir problemin de altını çizerek insan soyunu yakın dönemde bekleyen antroposen tehlikeye işaret ediyor: İnsanlığın haddiden fazla et tüketiminden kaynaklanan büyük ve küçükbaş havyan üretimi ve bu hayvanların geğirmelerinden çıkan metan gazı salınımı atmosferin karşı karşıya kalacağı ciddi tehlike.
Son olarak, Ferhat Özgür’ün Hayvan Çiftliği sergisinde ele aldığı örtük politik söylemler, ülkedeki belki dünyadaki hayvan hakları, mutenalaşma ve bunlarla birlikte ortaya çıkan kimlik, aidiyet gibi ele aldığı türlü sorunlar, farklı teknik ve malzemelerle üretilmiş işlerle günümüz siyasal ve kültürel ortamına dair çok boyutlu açılımlar sunuyor. Sergi 4 Kasım’a kadar The Pill Galeri’de, söylemleri sorgulamak ve tuhaf bir estetik şölene katılmak isterseniz sergiyi kaçırmayın!