Aliya İzzetbegoviç der ki: "Hakiki aşk sadece asil bir kalpte yerleşmeyi seçer. Bencil kalpler sevemez."
Soma’daki maden faciasının ardından ana muhalefet partisinin grup toplantısı neredeyse sanatsal bir performans gibiydi. Kemal Kılıçdaroğlu, hayatını kaybeden 301 işçinin isimlerini okudu. Mutat birkaç sözden sonra toplantıyı kapadı. 301 kişinin yalnızca adlarının okunması 10 dakika sürdü.
Toplantıyla ilgili haberleri izlerken, Damir Niksic geldi aklıma.
Soma ile aynı günlerde selde boğulan Bosna’nın yetiştirdiği Damir Niksic siyaset ve sanat konusundaki radikal görüş ve eylemleriyle tanınan bir isim.
Vivet Kanetti’nin CD de içeren ‘Deli Ruh’ adlı kitabında Niksic’in, Srebnetitsa katliamını sanatın diliyle anlatmak için dile getirdiği öneriler vardır. Niksic, üç günde- bir rivayete göre: bir gecede?- öldürülen 7 bin insanın yol açtığı trajedinin, tahammül ötesi vaziyetini kurşundan ağır şu performans serisiyle örneklemek ister: 7 bin tavuk öldürmek. 7 bin patates soymak. 7 bin ceviz kırmak. BM binası önünde!
Sanatın dili ne kadar yüksek!
Niksic’in projesi ne kadar sarsıcı!
Birlikte düşünelim: 7 bin ‘şey’; tavuk ölüsü, patates ve aynı miktarda kırılmış ceviz – tüyleri, kemikleri, kabukları dahil- ortada! Bu ‘atıkları’ soru sormadan nasıl ‘süpürür’ insan?…
Kim yaptı bunu, niye yaptı, bu iş olurken.. herkes neredeydi, kim sustu, kim seyretti?.. –kim meşrulaştırdı?.. Ve dahası..
Damir Niksic’in Deli Ruh’ta okuduğumdan beri aklıma kazınan ve unutamadığım yaklaşımı Soma’ya uygulansa.. nasıl olur?
Türkiye’nin çağdaş sanat kulvarında üretim yapan sanatçıları kendi dilleri ve perspektifleri ile böyle bir iş yapsalar.. karşımızdaki fotoğraf ne anlatır bize?
Bu noktada; işin realitesi aşikar! Gereken fotoğrafları gördük. Acı kalbimizde.. Burada sanatın dolaylı diline ne gerek var?.. diyenler de olabilir ama.. o zaman şu soru gelir gündeme:
Bütün ‘fotoğrafları’ gördük mü gerçekten?
Bundan emin miyiz?
Peki ya acı?
O, hakikatten kalbimizde mi?
Yaşadıklarımız bu ve benzeri soruları çoğaltıyor.. ve netice şu:
Hayal, hakikatin apaçık ama öte yandan sırlı kapısını açan anahtardır.
Yani: Yüksek ve vicdanı olan sanat- hayal, kurgu- tıpkı aynı nitelikteki mizah gibi realitenin önünde gider ve ironisi kendi içinde olmak şekliyle…
‘Aslında ne oldu?’yu, bize anlatır.
Anlamamız için.
Notlar:
1. Türkiye’de Ağustos ayında ilk kez Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak. Önümüzdeki beş yıl boyunca oylarımızla seçilecek kişinin kim olması gerektiği konusundaki arayış ve tartışmalar malum…Bu noktada, vakti zamanında Damir Niksic’in ülkesini yönetmiş .. ‘Bilge Kral’ Aliya İzzetbegoviç’ten sözetmek isterim.. İzzetbegoviç 13. baskısını yapmış olan ‘Özgürlüğe Kaçışım- Zindandan Notlar’ – Klasik Yayınları- başlıklı kitabında din, siyasal sistemler, tarih, edebiyat, hayat .. üzerine görüş ve tespitlerini aktarıyor. Birkaç örneği birlikte okuyalım:
– ‘Hiçbir kinim yok. Fakat elem duyuyorum.’
– ‘Oruçta gerçekten insani olan- kelimenin müsbet anlamında- bir şeyler var. Elbette bu tahlil edilemez, ispatlanamaz da. Çünkü mahza şahsi bir tecrübedir. Ben hapisteyken, insanı boğabilecek depresyon anlarında iyi yemek yemişsem kendimi hep daha kötü hissetmişimdir. Açlık, bana daima evin harika bir köşesinden daha faydalı olmuştur. Çünkü en kötü kombinasyon, boş bir ruh ile dolu bir midedir..’
– ‘Aptal bir köylüden bahsedilip bahsedilemeyeceğini bilemiyorum. Aptallık, sözde aydın olan ahmaklarda çok daha yaygındır. Bu, aptallığın en tiksindirici ve en açık biçimidir..’
– ‘Tarih bazen bizimle ve en iyi niyetlerimizle dalga geçer.’
– ‘Kendine ve gayene sadık kal.’
– ‘Doğru adam, sevdiklerine karşı ya da en fazla ihtimam gösterdiği şeyler hakkında en sert şekilde konuşur.’
– ‘Meşhur bir film yönetmeni, “Bir insanın çok okuyabilmesi için ya çok zengin ya da çok fakir olması gerekir” demiş. Şunu eklemek isterim: Ya da bir mahpus (benim durumumdaki gibi)
– ‘Hakiki aşk sadece asil bir kalpte yerleşmeyi seçer. Bencil kalpler sevemez.’
– ‘Bir çocuğa ilk olarak hangisi öğretilmeli: Ay hakkında güzel bir şiir mi, yoksa onun hakkında astronomiye dayalı bir bilgi mi?’
– ‘Allahım! Dürüst ama kalbi olmayan doğru insanlardan sana sığınırım. (Allahım! Beni onların kalpsiz dürüstlüğünden koru)’
– ‘Pişmanlık eğer samimi ise en üst seviyeden ahlaki bir kategoridir.’
– ‘Kişinin ölümü de hayatı kadar değerlidir.’
– ‘Kopernik’in keşfi, astronomi ile ilgili bir hakikat olduğu kadar kültürel- tarihi bir hakikatti de. Sözkonusu keşif sadece astronomi sahasında değil, aynı zamanda kültür alanında da bir dönüm noktasıydı. Kopernik insanlara, Dünya’nın ve hatta insanın kendisinin bile alemin merkezi olmadığını göstermişti. Bunun farkına varılması, insanın saygınlığını da kibrini de etkiledi…’
2. Bir arkadaşımın önerisiyle okuduğum İzzetbegoviç’in kitabı bunun gibi nice özlü ve güzel sözle dolu. Kendisiyle her konuda birebir anlaştığımızı elbette söyleyemem lakin Aliya, en ümitsiz anlarda, yanı başınızda büyük tecrübesi ve üslubu ile konuşan, hatta –gerekirse- saçınızı okşayan… bir Bilge. Ondan dünyanın kadim bilgilerini öğrenmek; ruhunuzu yükseltiyor, düşüncelerinizi rafine ediyor. Ek olarak: Kütüphane önerileri, hakikatten baştan çıkarıcı.
3. İnsan, hayal ile yaşarmış! Kitabı okudukça.. gözlerinizi kapatıp ister istemez önümüzdeki Ağustos ayını düşünüyorsunuz: Ne çok ihtiyaç var!
Neye?.. diye soran olmayacaktır.. bildiğim için…
konunun finalini yine Bilge Kral yapsın isterim: ‘Bazen bir kişinin hastalığı olarak gördüğümüz şey, aslında çağın veya toplumun hastalığıdır.’
4. Ve son not: Deli Ruh’un yazarı Vivet Kanetti, romanlarından birinde röportaja giderken haber kaynağının olası yemek davetini reddetmek için tost yiyen gazeteciden bahseder. Onuru olan ‘haberci’nin tek karelik ‘fotoğrafı’, okuduğum günden beri aklımda… Peki şimdi hangi vesileyle.. kendini hatırlattı yine?!
Ne diyorsunuz?!