A password will be e-mailed to you.

Müzeyyen’in sözü bittiğinde, baktım gözlerimde yaşlar…şöyle kayda geçmiş ‘bağzı’ şeyler…

Edebiyat ve müziği öpüştürme ustası yazarımız Nurinisa Eroğlu, Yekta Kopan’ın son romanı Aile Çay Bahçesi’ni yazdı.

Düğünleri ‘Çınaraltı Aile Çay Bahçesi’nde yapılmış bir çiftin; saatçi Nejat Bey ile Meral hanımın, büyük kızları Müzeyyen anlattı, ben dinledim. Müzeyyen’in sözü bittiğinde, baktım gözlerimde yaşlar…şöyle kayda geçmiş ‘bağzı’ şeyler:

Orta sınıf aile hayatında çocuk olmak: Cinnet!

Kardeşini kıskanmak: Küçük kardeşim doğduğunda elimde odun, beşiğe hamlesini yapmış iken- ciddiyim- son anda yakalanıp, cinayetten! alıkonulduğum, aile içinde senelerce ballandıra ballandıra ve gülmekten koltuklardan düşerek.. anlatıldı.

Bu vaziyette söyleyeceğim şudur: Allah Muhafaza!

İstanbul’da, medya- reklam sektöründe işveren temsilcisi olarak bu kadar aşağılık portrelerle muhatap olmak: Değmez.. deyip… geçmek isterim.. Oysa; ekmek parası diye bir realite var, bu durumda yine mecburen Allah’a sığınmak taraftarıyım.

Pembe Pike: Ailelerin Masumiyet Müzeleri’nin ‘şeyleri’. Eşya, zalimdir. İnsanın gözünü yaşına bakmaz. Özellikle de geleneği olan, büyük evlerin ‘şeyleri’ çetelesini tutmakla bitmeyeceği gibi, 30 sene sonra mesela… bir minik TV üstü biblosu, aklınızı başınızdan alır, ‘niye ağladım ki şimdi ben bu kadar, durduk yerde?’.. diyen lüzumsuz soruyla birlikte…

Engellenmiş zeka, beceri: Fena olanın, ötesidir. ‘evet ama…’ larla, ‘keşke..’lerle, ‘öyle olmasaydı, böyle olacaktı…’larla… mezara kadar süren bir hesaplaşmanın nedenidir. Kimse kimseye yapmasın. İlle de yaşanacaksa… -mümkünse- çok da abartılmasın. Zira, neticede ‘kader’ diye bir şey var hayatta.

Kan akınca: Evet, ben de öyle biliyorum; rüya, kan akınca çürürmüş, cam kırılınca değil.

Çapkın baba, cam önünde sigara üstü sigara… gece- gündüz, onu bekleyen anne: Hiç bilmediğim, yaşamadığım bir şey. 

Anlatanların yalancısıyım, çok yaralayıcı olduğu söyleniyor.

‘Görevi yalan söylemek olan haber kanallarındaki adamlarla kadınlar’: İstanbul. 2013 yazı! NOKTA!

Seurat- Les Poseuses tablosu: Baktım, gördüm o çocuk kadını.

Sıcak havada mezar-lık ziyareti: Sessiz Ev. Cennethisar. Kalbimin baş köşesindeki roman kahramanlarımdan; cüce recep.

Mezeleri lastik, fasılları tiksinç de olsa kapanmayan meyhanelerin sebeb-i hikmeti; rakı: Ayıp olacak belki ama! Kokusu bile- uzaktan gelmedikçe- iğrenç! Neredeyse her aile çevresinde benzeri olan Vedat Bey: İyi ki böyle insanlar var ve onların ne büyük bir nimet olduğu ancak zor zamanlarda anlaşılıyor.

Dönülmez Akşamın Ufkundayız: Münir Nurettin’in Segah şaheseri. Ölüm’ün Klasik Türk Müziği’ndeki büyük senfonisi. Münir Bey’in bütün önemli eserlerinde olduğu gibi bu defa da ekürisi yine: Yahya Kemal ve şair, bir daha dönmeyecek şekilde gitmenin tarifini veriyor bize, bir kere daha okusak… ‘… geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan geçince başlayacak bitmeyen sukünlu gece…’

Üzümlü kek: Tıpkısının farklı versiyonu, bizde tavuk suyuna- pilav olarak yaşandı… Detaya girmek istemem, henüz okumayanların mahremine saygı için..

Çocuk küçükken ölen anne: Offf!

hay senin gibi…:Sırrı, romanda!

Aile Çay Bahçesi: Yekta Kopan’ın son romanı.

Tek kelimeyle: Şahane. 

Yazının Notları:

1- Münir Nurettin’in Segah eseri ne çekti bu memlekette! Tekniği ve duygusuyla, icrası bu kadar zor olan ve normal şartlarda ‘benim’ diyenin bile mutlaka bir miktar tereddütle yaklaşacağı bu eseri – afedersiniz!- ‘önüne gelen’ söyledi. Anlayamadığım.. Korkmuyorlar da! Öyle ya.. bu dünyanın bir de ötesi var ve Münir Bey orda!

2-Yahya Kemal- Münir Nurettin ortaklığının her biri ayrı bir başyapıt niteliğindeki eserlerinden birisi olan bu Segah ağıt için link aşağıda.. ama.. Hayır! Arkasında saz çalan müzik emekçilerine, her vesileyle hakareti marifet sayan malum hanımefendiden değil.

Bestekarın kendi sesinden..

3- Ölümün şu tarifsiz tarifi, Yahya Kemal’in öğrencisi, Tanpınar’dan: ‘… Bir gün, ömrümüzün her türlü arızasıyle doldurmaya çalıştığımız bu çukur, birden kıpırdanır. Ebediliğin hesaplarını yapan insanoğlunu, birdenbire genişleyen küçük bir an yutar, her şey silinir.’

4-Çok karanlık oldu farkındayım ama şu güncel- kalbimizi yakan- fotoğrafı, Tolga Zengin’e sabır ve annesine rahmet dileyerek, bu yazıda kullanılmak zorundayım.

Yekta Kopan’ın kahramanı Müzeyyen’e ithaf için. Çocuğun annesine ‘son bakışını’ anlatan karenin resimaltı şöyle olsun: Bir çocuk sahibi olmanın en kötü ikinci yanı, onun arkanızdan dökeceği gözyaşıdır. En kötü birincisi?..

Onu tarih yazdı -ne yazık!- yaşadığımız yerde, -yine- geçen yaz!

5- Dördüncü notun  son cümlesine istinaden,  Aile Çay Bahçesi’nden alıntı  ‘kalıbı’ kullanmanın tam da vakti sanki:  Hay senin gibi…

6-Bu not, okurdan-  yazarına: Yenisini sabırsızlıkla bekliyoruz.

(Görsel kaynak: Radikal Kitap eki)

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 18:18:40