Sanatatak yazarı Efe Beşler bu hafta ve her hafta yeni çıkan kitaplardan en önemlilerini seçiyor: Mahalledeki AKP, Jet Rejisör Çetin İnanç ve Türkiye’nin Anayasa Gündemi…
Sanatatak yazarı Efe Beşler bu hafta ve her hafta yeni çıkan kitaplardan en önemlilerini seçiyor: Mahalledeki AKP, Jet Rejisör Çetin İnanç ve Türkiye’nin Anayasa Gündemi…
MAHALLEDEKİ AKP
“Parti İşleyişi, Taban Mobilizasyonu, Siyasal Yabancılaşma”
Haziran ayında İletişim Yayınları’ndan Sevinç Doğan imzasıyla “Mahalledeki AKP” adlı kitap yayımlandı.
2002 yılından bu yana iktidarda olan AKP, Türkiye siyasi tarihinde bugüne kadar en çok konuşulan, tartışılan parti oldu. Seçmenler nezdinde nefret ile aşk arasındaki iki aşırı uçta gidip gelen AKP, her ne kadar çok eleştirilse de iktidarını sürdürmeye ve korumaya bir şekilde devam etti, ediyor. Hatta 2002’de doğan çocuklar hayatlarında sadece tek bir parti yönetimini gördüler. Bu başarı nereden geliyor acaba? Kim(ler) destek veriyor? Neden destek veriyor(lar)? AKP yaşadığı bunca probleme rağmen hâlâ nasıl ayakta kalabiliyor? AKP örgütü mahallelerdeki insanlarla nasıl bir iletişim kuruyor? Mahalleli AKP’nin kurduğu sermaye ilişkilerine nasıl bağlanıyor? Bunca eleştiriye rağmen tabanından nasıl destek alabiliyor? Araştırmacı Sevinç Doğan kitapta AKP’nin tabanını inceleyerek, bu başarı hikayesinin arkasındaki politik toplumsallaşmayı anlatıyor. Sevinç Doğan bu anlatıyı yaparken de, İstanbul Kağıthane semtine bağlı Sanayi Mahallesi’ndeki işçilerin ve gecekonduda oturanların parti işleyişine nasıl katıldıklarını göstermeye çalışıyor. AKP yerel örgütleriyle beraber kendisini himayeci/koruyucu pozisyonda konumlandırarak kurduğu “şirket” mekanizmasını nasıl çalıştırdığını ve gündelik hayat pratiklerine nasıl dönüştüğünü anlayabileceksiniz. Bu kitapta, AKP’nin hegemonik gücünün bugünlere nasıl geldiğini kapsamlı bir analizle beraber okuyacaksınız.
TÜRKİYE’NİN ANAYASA GÜNDEMİ
“27 uzman, 66 soru-yanıt”
Anayasa tartışmaları modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından önce 1921’de başlamış ve bugüne kadar kesintisiz bir şekilde tartışılmaya devam etmiştir. Aynı zamanda Türkiye anayasayı tartışırken, klasik askeri ve post-modern darbeleri yaşamış, belli dönemlerde anayasal kesintilere uğramıştır. Anayasa her ne kadar kesintiye uğrasa da, devletin ve vatandaşın uymak zorunda olduğu bir hukuk normu olarak karşımıza çıkar. Özellikle Türkiye’de, anayasa’nın değişimi son 40 yıldır gündemi en çok meşgul eden konularından biri olmuştur.
1980 darbesinin mimarı olan askeri elitler, 1982 Anayasası’nı referandum yoluyla sunmuş ve anayasa halk tarafından yüksek bir oy birliği ile kabul edilmişti. Bu anayasanın kabulünden sonra Türkiye’nin siyasal sistemi bir türlü yerli yerine oturmadı. 1982 anayasasının maddeleri ister istemez çatışmalara sebep oldu. 2002’de AKP iktidara gelmeden önce anayasanın bazı maddeleri değişmiş olsa da, 1980 askeri darbesinin o baskıcı ve vesayetçi ruhu devam ediyordu. Günümüzde de, 1982 anayasası hem iktidarın hem muhalefet partilerinin hem de sivil toplumun en önemli konularından biri olmaya devam ediyor. Tartışmalı 2010 referandumu ile anayasanın bazı önemli ve stratejik maddeleri değiştikten sonra, taraflar bir araya gelmiş ve tamamen “sıfır kilometre” bir anayasa yapmak için komisyon oluşturmuşlardı. Birçok insan; sivil toplum, akademisyenler, vatandaşlar, partiler vb kurumlar fikirlerini beyan etmişler fakat bazı hassas maddeler üzerindeki tartışmalardan dolayı yeni anayasa yapım süreci tıkanmıştı. Yeni anayasa için yapılan müzakereler başarısızlıkla sonuçlanmış, başka bir bahara kalmıştı.
1 Kasım seçimlerinden sonra tekrar yeni bir anayasa yapma (yaptırılma) sürecindeyiz. Fakat iktidar partisinin 1 Kasım seçimleri sonrası şiddet üzerinden kurduğu politik hegEEEmonya ile anayasa yapma sürecini ağırlıkla kendi tekeline almış gibi görünüyor. Halk tarafından cumhurbaşkanı seçimi yapıldıktan sonra anayasal dil yavaş yavaş kaybolarak fiili bir şekilde başkanlığa geçişin sinyalleri verilmeye başlandı. Bu kitapta yer alan konunun uzmanları da “de facto” şeklinde devam eden bu sürecin anayasal olarak meşru olmadığını, normalde hukuki durum olan “de jure” şeklinde yapılması gerektiğini soru-cevap şeklinde anlatmışlar.
Dolayısıyla bu kitap, yeni bir anayasa yapımı sürecinde aklımıza takılan soruların cevabı niteliğinde. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu tarafından 27 uzman 66 soru-cevap şeklinde derlenen bu kitap, İletişim Yayınları tarafından Haziran ayında yayımlandı. Esasında tüm vatandaşların okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Anayasa sürecinde karşımıza çıkacak olan maddelerle ilgili fikir yürütebilmemiz için bu tip yayınlara her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
JET REJİSÖR ÇETİN İNANÇ
Geçtiğimiz hafta Türkiye sineması ile ilgili yeni bir kitap yayımlandı. Pınar Öğünç tarafından kaleme alınan Jet Rejisör Çetin İnanç adlı kitap, İletişim Yayınları tarafından yayımlandı.
Birçoğumuz Çetin İnanç’ın kim olduğunu bilmeyiz. Ancak, yönetmenliğini yaptığı ve başrolünü Cüneyt Arkın’ın oynadığı “Dünyayı Kurtaran Adam” filmini hemen hatırlarız. Hatta güler, filmin absürtlüğü ile ilgili uzun uzun sohbet edebiliriz. Resmen hafızalarımıza işlenmiştir bu kült film. Çoğunlukla “Törkiş Star Wars” diye de adlandırırız. Hatırlarsanız film, dünya sinema literatürüne absürtlüğü ile de girmişti. Çetin İnanç, sadece bu filmle anılmıyor elbette. Aynı zamanda yüz elliye yakın filme imzasını atmış bir sinema emekçisi kendisi. Kitabın yazarı Pınar Öğünç, onu bir sinema delisi olarak tarif ediyor. Fakat filmlerinden belki de birçoğunu “Dünyayı Kurtaran Adam” kadar hatırlamıyoruz. Halbuki, bu kitapta yüz elliye yakın filminin içinde kovboy filminden edebiyat uyarlamasına, avantürden türkücü filmine, dini filmden seks komedisine kadar birçok alanda çalışmasına yer veriliyor. Bunca yıllık yönetmenlik tecrübesi olan Çetin İnanç, B sınıfı diye tabir edilen filmlerin dünyasını anlatıyor. Neler yok ki bu dünyada? Tatlı ve heyecanlı hikayeler… Pınar Öğünç, Çetin İnanç’ın binbir emekle ördüğü bu çalışmalarının hikayesini anlatıyor; 60’lardan 80’lere kadar uzanan geniş bir zaman dilimindeki Türk sinemasına ve sinemacılığına ışık tutuyor. Hatta Çetin İnanç, o dönemde yapılan filmciliğinin kötülenmesi üzerine, kendisini mutsuz hissettiğini, kalbinin kırıldığını söylüyor. İnanç, “Bir şehirde sadece pahalı restoranlar mı var? O zaman şehirdeki tüm kuru fasulyecileri kapatın olur mu? Halkın kuru fasulyeye ihtiyacı vardı, hâlâ var” diye derin bir sosyolojik tespit yaparak, B sınıf sinemanın tabana yayılmasının ne kadar önemli olduğunun altını çiziyor.
Bu dönemlerdeki Türkiye sinemacılığını merak edenler için kapsamlı bir çalışma.