Lüks bir mavi yelkenli kıyıya yanaşıyordu. Geniş havuzluğundaki masanın etrafında dört kişi vardı: Bir kadın ve üç erkek. Modaya uygun, büyük çerçeveli, yüzü kaplayan siyah güneş gözlüklerinin arkasında havalı gözüküyorlardı. Üç erkek kendi aralarında konuşuyor, kıyıya bakıyorlardı. Kadın konuşulanlarla ilgilenmiyordu. Kıyıdan bakıldığında kadının ayaklarının altında yatan köpek gözükmediği için biz kadını yalnız zannediyorduk. Önüne bakıp duran, teknenin kıyıya yanaşmasına ilgi duymayan, üç erkekle de ilişkisini kesmiş, yorgunluktan omuzlarını düşürüp, donup kalmış.
Tekne demir alıp iskeleye yanaştığında, kadın köpeğini kucağına alıp erkeklerin peşine takılarak kıyıya adım atınca onu daha yakından görebildik. İkimiz de onunla ilgileniyorduk. Onu daha yakından görür görmez güzelliğine hayran kalmış, bakışlarımızı ondan ayıramaz olmuştuk. Büyülenmiş gibi izliyorduk yürüyüşünü. Önümde duran martiniden bir yudum alıp, kadehin içindeki yeşil zeytini ağzıma attığımda sevgilim yerinde doğruldu.
“Kucağındaki köpek olmak isterdim” dedi kadını işaret ederek.”Sence adamlardan hangisiyle birliktedir? Teknenin sahibi öndeki tenis şortlu olan olmalı. Baksana şu saatine, ne gösterişli! Denize açılırken ne diye saat takar ki insan? Ancak bok gibi parası olan adamlar yapar bunu. Hello, bakın bu saate elli bin dolar verdim!”
Yanımdaki erkeğin başka kadınlarla ilgilenmesinden etkilenmiyormuş gibi bir tavır takınmayı, onu kadınla daha da fazla ilgilenmesi için teşvik etmeyi; daha ilk bakışını yakaladığımda duyduğum gizli acıya rağmen kendime güvenimi koruyup sanki hiç kıskanmıyormuş gibi yapmayı annemden mi öğrenmiştim? Babamın çapkınlıklarından bıkıp usanan annem, şuh kahkahasının arkasına saklanıp, bir yılan gibi süzerdi onun bölgesine giren çıyanları. Daha genç yaşta öğrenmişti kıskançlık krizleri geçirerek hiçbir yere varamayacağını. Bana erkekler hakkında öğüt verirken “Sen kaybedersin” derdi. “Sakın kıskandığını belli etme sevgiline!”
Kırık buz parçalarının erimesiyle bir parmak yükselen içkime bakarak gülümsedim. Restoranın denize açılan büyük terasında -biz hariç- üç masa dolusu insan vardı. Tekneden inen kadın ve diğer üç adam bize doğru ilerliyordu. Gelip yan masamıza oturmalarından korkarak sevgilimin dikkatini başka yere çekmenin yollarını düşünüyordum.
“Saat takanla birlikte olmalı. Diğer iki adam kadına daha mesafeli duruyor…”
Masada duran ince çerçeveli gözlüklerini takıp, konuştuklarımızın duyulmasından çekinir gibi kısık bir ses tonuyla konuşmaya başladı sevgilim:
“Sen olsan bu adamla birlikte olur muydun? Sanıyorum ki olurdun çünkü böyle büyük ve güzel bir teknesi olan adamlar kolay kolay reddedilemez. Baksana kadın da reddedememiş, tabii eğer sevgililerse ama eminim sevgililer… Öyle olmasa bile sevişiyorlardır. Ciddi bir ilişkileri yoksa bile demek istedim… Hem bu kadınla kim sevişmek istemez ki? Sence ne iş yapıyordur bu kadın? İnsan onun gibi uzun bacaklara sahip olunca herhalde sık sık iş görüşmesine gitmez…Kızmıyorsun değil mi?”
Kızmıyorsun değil mi?
Bir, iki, üç değil, bunu hep yapıyordu. Hayır, hayır, bu kızmak değil. Aklımdan bir kez daha sıfırdan başlamam gerektiği geçiyor.
Elveda sevgilim. Seni de kaybettim. Çok anlayışlıyım, görüyor musun seni kıskanmıyorum. Yine de artık seninle birlikte olamayacağım. Şu an denizin kenarında, İtalya’nın bu müstesna kasabasında keyif yaptığıma bakma, İstanbul’a döner dönmez terk edeceğim seni. Biliyor musun, yanağındaki benini sevmiştim, sana hiç söylemedim ama evet çok sevmiştim. Hep hatırlayacağım benini. YALAN. Seni hatırlayacak mıyım bilmiyorum. Tahminen bir hafta içinde başka birini bulur, seni unuturum. Şimdi bir martini daha söyle de senden soğumanın tadını çıkarayım.
Martini bardağımı biraz ileri ittirip, keten peçeteyle kuruluyorum dudaklarımı. Dışarıdan bakıldığında çok sakinim. Tekneden inen kadınla göz göze geliyoruz bir saniyeliğine. Kadın her yerde, herkesi yeneceğinin farkında.
-Kızmıyorum hayatım. Neden kızayım? Bir martini daha ısmarlar mısın garsonu görürsen?
Öykünün Yazarı Gül Ersoy Hakkında
1978 İstanbul’da doğdu. Edirne’de büyüdü. Trakya Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nü ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi Konservatuvarı Tiyatro Bölümü Yaratıcı Yazarlık Bölümü’nü bitirdi. Avrupa, Asya ve Afrika’ya uzun seyahatler yaptı. Gazetecilikle uğraştı. Senaryo ekiplerinde çalıştı. Öğretmenlik yaptı. İlk kitabı Sahilden Bostancı’dan sonra Storytel için “Daha Uzaklarda Ne Var?” adlı sesli romanı kaleme aldı. Sen Kimseyi Sevemezsin üçüncü kitabıdır. Bu kitapla 2021 Fakir Baykurt Öykü Kitabı Ödülü’nü kazanmıştır.
İLGİLİ HABERLER