İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi bir öğretim görevliliği yapan ve Damar, Artist, CeySanat, Rh+artmagazin, Adam sanat, Türkiye’de Sanat, Sanat Dünyamız, Hürriyet Gösteri, Ayrıntı dergi, Kültür sanat haritası, Lebriz, Artfulliving ve Gaia Dergi gibi yayınlarda ve sitelerde sanat ile estetik üzerine yazıları bulunan Necmi Karkın imzalı “Kastabala’da Estetik İhtimaller” bu haftaki kitap önerimiz…
Kitabın 5. bölümü: Kastabalaya Çağrılmayan Özne
Sessizliğin gövdesinde çoğalan yalnızlık duygusuyla baktığımız Kastabala, çeşitli yönleriyle ele alındığında, kendi kültürel ve estetik deneyimlerini yeni coğrafyalara taşımak, ona aitleşmek ve yerleşiklik kavramının sorgulanışıyla ilişkilendirilebilir.
Yeni coğrafyalar aramak yerine, antik çağa bir özlem duygusu duygusallığımızın içeriğinde giderek yoğunlaşmaktadır.
Terk edilmişlik zorunluluğu değildir Kastabala’nın taşları üzerindeki anılarımız. Bu zorunluluğa maruz kalmak yerine estetik ifade biçimlerine paralaks açılar sağlayan olarak görebiliriz.
Paralaks, Zizek’in bakış açısıyla, “boşluğun kendisi, bir binaya yaklaşıp onun içine girdiğimizde değişen zamansal deneyimimizin kaydıdır. (Slavoj, 304/ 2011)
İnsanın kendi dışında gerçekleşen zorunlulukları içeren coğrafya değişimleri çoğul estetik paradigmaların nedeni olmuştur.
Bu nedenler sanatçının dolaylı olarak maruz kaldığı ve başıboşluğu ifade etmeyen düşünsel ve estetik yakınlaşmalardan doğan etkileşimsel eğilimleri yansıtmaktadır. Dünya büyük sanatsal çeşitliliği, göçmenler sayesinde görmüştür. Başka bir coğrafya da kendini belirleyen özne, denetimsiz dürtüler ya da başıboşluğa terk edilmiş gibi görünse de genomlarda taşınan kültürel olgular, estetik nesnelere dönüşmektedir. Yeni coğrafyaların etkisiyle sanatçılar üzerinde oluşan yoğunluk, sadece göçü konu
edinmesi bağlamında değil, estetik fenomenleri öngörmektedir. Bunun yanında “Dolayısıyla ahlak, din, metafizik, ideolojilerin geri kalan tün kısımları ve onlara tekabül eden bilinç şekilleri bağımsızlık gibi görünmez artık. Tarihleri, gelişimleri yoktur; fakat insanlar, kendi maddi üretimlerini ve kendi maddi etkileşimlerini geliştirdikçe, bu gerçek varoluşlarının yanı sıra düşüncelerinin ürünlerini de değiştirirler.” (Marks&Engels, 243/2011)
Toplumların tarihsel ve kültürel süreçleri onların estetik deneyimlerini de kapsamaktadır. Buna göre kültürün kavranma boyutları estetik göstergelerle ilişkilidir. Kastabala ve çevresi, kültürel anlamda göç dinamikleri kapsamında yoğun bir süreç yaşamış, sonucunda çoğul deneyimlerle birlikte estetik oluşumları taşımaktadır. Göçebe yaşam biçimin taşıyıcı özellikler içermesi akıcı kültürel özellikleri dolayısıyla durağan nesneye bağımlı değildir. Bu taşıyıcı özellikler nedeniyle estetik kültürel
olguların önem kazanması, taşıyıcı belleğin güçlü olmasını sağlarken çeşitli estetik bilinç algılarının da kültürel olarak etkileşimini sağlamaktadırlar. Kendine yaşam modeli tercihi sunulan ve küresel düzende sınırların belirleyici rolü verilmeyen özne, kendini estetiğin arabulucusu olarak görür. Çünkü kurallarını
henüz kendi belirlemediği yaşamın modern senaryosu içinde bulur.
Yüzyılın, fenomenlerine koşullar yaratarak küresel mantığın temsil edilemez geleneklerine itirazları olan failler arayan özneler olmak. Bu yüzyılda geri çağrılan olmaya inanmayı reddeden arzularımızın coğrafi gerçeklerine göçebe olmayı mesuliyet kabul etmeyen öznelere rastlıyoruz. Bu rastlaşma da farz edilen
estetiğin uzlaşmacı tavrını iki farklı coğrafya ayrımına düşmeden akışkan hale getirmek geri çağrılmayan öznenin iktidarı değimlidir? “Bu özne genellikle kendini adamış sanatçının uğruna mücadele ettiği küresel veya etnik ötekidir”. (HAL, 216/2009)
Öteye tanık olmanın zamanı geldiğinde inandırılan özneler izleyicisi olmayan sürgün/sığınmacı/mülteci olarak nesnel failler olmuştur ya da öyle ilan edilmiştir. Belki de musallat olunmuştur. Modernizm bu failleri mülkiyet çelişkilerini örtmeye bile yetmeyen ve hayal edildiği gibi reflekslere yanıt vermeyen bireylerden ayrılmış bir kendisi olarak göz ardı etmiştir.
Modern coğrafyaların küresel konumları henüz kendi doktrinlerini ilan etmeden post-modern rollerinin olması beklenemezdi zaten. Dolayısıyla imgesel olarak kırılgan ve kültürel beyanları olmayan bilincin travmaları öznel bir güce dönüşmüştür.
Geri çağrılmayan özne olduklarını bildikleri halde, mülkiyetle ilgili sorunları olamazdı çünkü mevcut olmayı olanaklı kılan ifadeleri, ideolojik kompleksleri haklı çıkarmadan sınamak istiyorlardı. Belki de bu, “Eğer göçebeye yersiz yurtsuz denilirse, yeniden yerine yurduna dönmenin göçmende olduğu gibi sonradan veya yerleşikte olduğu gibi başka bir yer üzerine yapılmadığındandır. (Deleuze&Guattri, 83/1990)
KAYNAKÇA
DELEUZE Gilles ve GUATTARI Félix, “Kapitalizm ve şizofreni 1”, Çev: Ali Akay, Bağlam yayınları, 1990
HAL Foster, “Gerçeğin Geri Dönüşü, Ayrıntı yayınları, Çev: Esin Hoşsucu, 2009
MARKS Karl ve Friedrich ENGELS, The German Ideology, aktaran Zizek Slavoj, “Ahir Zamanlarda Yaşarken”, Metis yayınları, 2011
SLAVOJ Zizek, “Ahir Zamanlarda Yaşarken”, Çev: Erkal Ünal, Metis yayınları, 2011