‘…Yaşadığımız iyi veya kötü her şeyin bir karşılığı vardır bu hayatta. Ama geçmişte çektiğin ıstırabın bedelini ödetmek uğruna intikam içinde beklersen hayatı da ıskalarsın evlat! (…) Hayatta neyi eksik yapar, neyi ıskalarsan, yıllar sonra cevabını geri alırsın.’
Kevork, İstanbullu bir Ermeni.
Torunu Barkev’e, hayat bilgisi dersi veriyor. Yukarıdaki sözlerin devamı şöyle: ‘Kendine has sırlarla, kederlerle, elemlerle, bazen de çeşit çeşit neşeli oyunlarla sürüp giden hayat, eksik bıraktığın bir sürü şeyin bedelini sana nazikçe geri sunar.’
xxx
Kiminin hayatını bir enstrüman değiştirir.
Osman gibi. Osman, gırnatayla babasının mezarı başında tanışıyor. ‘Evin direği sensin artık’ nasihatlerine eşlik eden, cebine usulca ve dostça konan enstrümanı, onu hiç ummadığı ufuklara taşıyacak.
Kiminin hayatını ise, bütünüyle kendi dışındaki tepeden inme, siyaset. Kevork gibi. Kevork ve ailesi 1915’in onlar gibi nicelerini kuşaklar boyu etkileyen büyük yıkımın kurbanlarından.
Kişisel ve toplumsal dramatiğin her ikisini de beklenmedik yerlere savurduğu bir hikayenin baş kahramanları var karşımızda.
İki can dostun, İstanbul- Chicago hattında seyreden macerelarını okuyup bitirdiğimizde akılda kalan şu oluyor: Siyaset, çok acımasız. Hayat da!
Ve… Hepimizin büyük sınavında sorular her zaman olduğu gibi, hep çalışılmadık yerden geliyor. Hiç kimse bir öncekinin tecrübesinden yararlanamıyor. Esasen güneşin altında yeni bir şey yok! Yani, sürekli bir tekrar var. Öte yandan; buna rağmen ve bununla birlikte, her şey çok farklı.
Nasıl oluyor bu?
Bilmiyoruz.
O zaman en iyisi, cevabı bugüne kadar bulunamamış büyük soruda kaybolmak yerine, müziğe kulak vermek.
Lincoln’s Garden’da klarnet solo var. Sahnedeki usta klarnetçi izleyicilerin hayran bakışları altında bazen, caz üflüyor; bazen, hicaz. Söylemek istediği ise bütün müzisyenlerinki ile aynı:
‘Ey dinleyiciler! İnsanlığın tüm dertleri, kaygıları birbirine benzer, neşeleri ve mutlulukları da… Her insan, bir başka insanın halini ruhunun bir köşesinde barındırır zaten. Bunu da en iyi bir müzik parçası anlatabilir… İnsanoğlu, bu dünyadan göçer olduğunu anladığından beri adına “Hayat” dediği şeyin sırlarını aydınlatmak için çırpınıp dururken, biz müzisyenler sahnede, merhamet dilenir gibi sarıldığımız bir müzik parçasının saklı sırlarında ararız “hayatın esrarını”…’
Sanat, takvimin kölesi insanın büyük tesellisi. Müzik, bu mecranın en kuvvetlilerinden. Müzisyenler sahnede sadece hayatın sırlarını aramıyor, bazen de olup bitene meydan okuyor:
‘… madem kaderini şekilleyemiyordu madem, sadece ve sadece kendisine bahşedilen hayatı yaşamaya mecburdu o halde, meyhaneyi dolduran keferelerin, çalışan garsonların, hatta kasada para üstü vermeye çalışan kasiyer kızın tek şarkılık olsa da, nefesine, duruşuna, şarkıyı nasıl işleyeceğine hatta ne zaman sonlandıracağına karışamazdı kimse. O da, klarnete ciğerinden değil, yüreğinden üflüyor. Kaderini şekilleyen Allah’a, sahnede “onun rolünü çalarak” kafa tutuyordu bir bakıma…’
xxx
Ercüment Cengiz’in, 2012 yılında ‘İlk Roman Ödülü’ nü aldığı, Gırnatacı bir müzikal roman. İstanbullu Osman’ın, esas sesini, Chicago’da bulduğu çocukluk emaneti klarnet ise, romanın baş kahramanı.
Doğu’nun ve Batı’nın birleştiği kavşakta o var.
Aynı zamanda husumetin, dostluğa dönüştüğü noktada da.
Klarnet- gırnata- hakikatten tutkusu ve nefesiyle… kadere meydan okuyor.
Sonrası ise… ‘Güzar-ı ömür..’
‘O nedir?’ derseniz… Esas cevap elbette romanda. Şimdilik Osman’ın şu sözüyle yetinelim: ‘… Bir nevi ‘highcazz gibi bir şey işte…’
Sonuç: İnsana, topluma, sanata ve hayata yeniden ve bambaşka bir perspektifle bakmak isteyenler için Gırnatacı mükemmel bir fırsat.
Kaçıran, kaybeder!
Notlar:
1. Ercüment Cengiz, romanın son sayfasında Bahar Siber ile birlikte Cem Erciyes’e ve ‘Ubeydullah Efendi’nin Amerika Hatıraları’nı derleyen Ahmet Turan Alkan’a da teşekkür ediyor. Alkan’ın, aynı adlı kitabındaki ifadesiyle, ‘Sıradışı bir Jön Türk’ olan Ubeydullah Efendi’nin Amerika’daki hayatının, Cengiz’in romanına ilham verdiği açık. Esasen ‘cübbeli- sarıklı’ Jön Türk’ün yalnızca ABD’deki değil, buradaki hikayesi de son derece ilginç. Gırnatacı’nın davetiyle, tarihimizin nispeten az bilinen ve renkli bir kişiliği ile de tanışmış oluyoruz.
2. Önümüzdeki yıl, 1915’in 100. yıldönümü. Hiç şüphe yok ki; nicedir polemik konusu olan tartışmalar bu defa çok daha şiddetli bir biçimde gündeme gelecek. Gırnatacı bu anlamda da önemli bir roman. Siyasetin ve tarihin sözcülerinin neler söyleyeceğini tahmin edebiliyoruz, dahasını… göreceğiz. Yazarın bize anlattığı ise şu: Çok büyük acılar yaşandı. Hayatlar darmadağın oldu. Buna rağmen; insanların, milletlerin dostluğu baki. Çünkü; edebiyat ve müzik var ve onlar bizi gerçeği anlamaya- kabul etmeye ve aynı anda hayali- umudu yaşatmaya davet ediyor. Yani: İnkar da, intikam da; nafile! Buluşacağımız nokta, ikisinin arasındaki altın oran!
3. Ercüment Cengiz’in romanının kalbinde, ‘Genç Werther’in Acıları’ bulunuyor. Goethe’nin büyük eserine yapılan göndermenin nedeni ve isabeti Gırnatacı’nın hikayesinde saklı.
4. Romanın Doğulu kahramanı, klarnet üstadı Osman. Batılı kahramanı ise, ‘Bird’ lakaplı Charlie Parker. Gırnatacı’da segahın, hüzzamın, hicazın ve ferahfezanın çeyrek seslerinin yanı sıra ve ağırlıklı olarak cazın başyapıtlarına gönderme var. İki türün en önemli kesişme noktası ise, elbette doğaçlama. İstanbul’daki adıyla: Taksim. Ve biz biliyoruz ki; müzisyenin hası irticalen yaptığı performansla sabittir. Ek olarak: Dünyanın bütün müzisyenleri kardeştir.
5. Ercüment Cengiz’in romanı hicaza ilişkin şahsi deneyimlerimle örtüştüğü için benim açımdan hakikatten eşsiz bir okuma oldu. Yanısıra; sayesinde çok geniş ve renkli bir caz repertuarı edindim. Caz severlerin aynı okumayla çeyrek seslere başka türlü yöneleceğinden kuşkum yok.
6. Notları müzikle noktalamanın zamanı. Romanın özellikle de caz diskoteğinden seçim yapmak çok zor. Şimdilik Charlie Parker’ın şu performansına kulak verelim: http://www.youtube.com/watch?v=9Nn_Nghem60
Gırnatacı’nın İstanbullu kahramanına ithafen de son dönemin genç ve pırıltılı bir klarnet icracısını Serkan Çağrı’yı dinleyelim:
http://www.youtube.com/watch?v=3G5oJApJ3Mo