Gürcistan son zamanların en öfkeli ve en hararetli günlerini yaşıyor. 26 Ekim’de gerçekleşen parlamento seçimlerinin ardından büyük bir yükselişle yüzde 54 oy alan ‘Georgian Dream’ Partisi’nin, Gürcistan halkının uzun yıllardır hayalini kurduğu Avrupa entegrasyonuna sırt çevirmesi ve Başbakan Irakli Kobakhidze’nin AB üyelik müzakerelerini 2028’e kadar askıya aldığını açıklaması kitlesel tepkilere yol açtı. Aslında Gürcistan’da seçimlerden umutlu bir tablo olduğunu söylüyor eylemciler. 28 Kasım itibariyle, bir grup insanın sessiz eylemleri yüz binlerce insanın öfkesiyle birleşti ve 1 ayı aşkın süredir devam ediyor. ‘O kadar ileri gidemezler’ inancının çöküşündeki çaresizlik umuda ve isyana kapı aralamış gibi gözüküyor. Yeni (sağcı) Cumhurbaşkanı-eski futbolcu Mikheil Kavelaşvili görevine başlarken, makamını terk eden önceki Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili meşruiyetini de yanında götürdüğünü ilan edip protestolara katıldı. Çok uzunca bir süredir, Avrupa çizgisine mi yoksa Rusya çizgisine mi yönelineceğine dair ikilem siyasi tansiyonu belirliyor Gürcistan’da. Tiflis sokaklarında bu tansiyonu işaretleyen yazılamalardan da anlaşıldığı üzere… Yabancı Ajanlar Yasası, sivil toplumu baskı altına alacak bir çerçeve sunuyor. Yakın zamanda yürürlüğe giren anti-LGBTİ+ yasası ise kuirleri hedef alıyor. 20-23 Aralık’ta Tiflis’te protestocuların yaydığı ışığı gözlemlemeye gayret ettim. Eylemlerin hedefi, sözü, sürekliliği ilgimi çekmek için yeterliydi. Şu haliyle Rusyacı çizgi kitleler nezdinde otoriterliği temsil ederken; Avrupa entegrasyonu demokratik değerlere dönüşü çağrıştırıyor. Ancak bu denkleme kimi itirazlar da var. Tifllis’in ara sokaklarındaki duvarlarda okunan bu itirazlar henüz cılız bir üçüncü yol çizgisine de şu sorularla işaret ediyor: Peki aynı Avrupa’nın Filistin konusundaki pozisyonu ne olacak? Emperyalist güçlere sığınmayan bir demokrasi mümkün olabilir mi?
Halk Üst Sokakta, Sahipsiz Noel Kutlamaları Boş Sokakta
Tiflis’in merkezi lokasyonlarından biri olan Rustavelli Caddesi on binlerce yurttaşın her akşam aynı saatlerde buluşmalarına sahne oluyor. Saatler akşam 7’yi gösterdiğinde cadde bir anda protestolara açılıyor. Özellikle Cumartesi akşamları muazzam bir kalabalık… Eylemlerin ilk günlerinde polisin sert müdahalesi yaşanmışsa da eylemler bitmemiş. Barışçıl gösteriler ısrarla sürerken yaşanan polis şiddeti de unutturulmuyor. 400’den fazla aktivist ve gazeteci ilk günlerde gözaltına alınırken, önemli bir kısmı işkenceye maruz kalmış. Polis şiddetine uğramış olan aktivistlerin fotoğrafları asılı şehrin duvarlarda. Tutuklananların isimleri ve fotoğrafları taşınıyor ellerde. Hava soğuk ama Gürcistan halkı Kafkasya soğuğuyla baş etmenin yolunu birbirinin koluna girip kilometrelerce yürümekte bulmuş. Rustavelli Caddesi’nin hemen alt sokağında ise DJ setleri, Christmas Marketler kurulmuş ama bomboş. Halk üst sokakta! Birkaç turist dışında kimse yok orada. DJ performansları bomboş meydanlara yapılıyor! Eğlenceye mola verilmiş Gürcistan’da. Kentin sakinlerinin eğlenemediği, eğlenmediği sokaklarda kimse eğlenemez!
Şenlikli Yürüyüşler, Yeni Yıl Dilekleri
Caddenin üzerindeki tarihi parlamento binası uzun bir süredir metal perdelerle çevrili. Halk giremesin diye parlamento binasının tarihi sütunları kaplanmış. Bu metal perdeyi yumruklayan eylemcilerin uğultusuyla ilk gün eylemlerin başladığı söyleniyor. Demokratik toplumlar; halkın vekalet verdiği milletvekilleri parlamento binasına girebilirken, asillerin bariyerlerle, metal perdelerle karşılandığı toplumlardır. Parlamentonun işlevsizliğinin en büyük sembolü de bence bu metal… Galeri Artbeat, Window Project, Galeri 4710, LC Queisser gibi Gürcistan çağdaş sanatının önde gelen kurumları ortak bir açıklamayla aşırı sağcı politikaları kınayarak genel direnişe katılma kararlarını açıkladılar. Gürcistan tarihindeki protestoların ifadelerine ve sloganlarına sergi mekanında yaratıcı bir şekilde yer veren Art House Gori’nin sözleşmesi yerel yetkililer tarafından feshedilmek isteniyor. Tiyatrolar, konserler iptal edilmiş durumda. Tiflis’teki kültür mekanlarını sadece randevu ile ziyaret edebiliyorsunuz. Parlamento binası önündeki devasa çam ağacı, yeni yıl dilekleri ile kaplanıyor her akşam: ‘Özgürlük’, ‘İsyan’, ‘Mücadele’. Sabah olup şehri adımlamaya başladığınızda gece asılan tüm pankartların söküldüğünü, duvar yazılarının siyahlara boyandığını görüyorsunuz. Ama akşam olduğunda eylemciler yine tüm şenliğiyle geliyor. Bandolu yürüyüşler, performanslar, yöresel danslar iç içe… Gözlerde korku ya da endişe yok.
‘Faşist Rüya’
Tiflis’teki protestolarda ve şehrin etrafında eksikliği belli olan şey ise gökkuşağı bayrağı… Eylemlerde de, sokaklarda da yok. Koca şehirde tek bir gökkuşağı bayrağı bulabildim. O da kapalı olan bir derneğin bürosundan asılıydı. 2 Aralık 2024’te çıkartılan Aile Değerlerinin Korunması Yasasıyla gökkuşağı bayrağı da yasaklanmış. İlk hedef hep kuir topluluklar… Seçim propagandasının önemli bir ayağı -tıpkı diğer küresel aşırı sağ partilerin de yaptığı gibi- LGBTİ+’lara dönük nefret üzerine kurulmuş. Bir yandan Ukrayna’daki savaş karşısında barış söylemi kurulurken diğer yandan LGBTİ+’lara saldırılmış seçim meydanlarından. Yoksulluk, hayat pahalılığı, güvencesizlik; kimin kime aşık olacağından daha az önemli… Eylemcilere kuirlerin görünürlüğünü sorduğumda bu durumu kanıksamış kimi yanıtlar da aldım. Aşinası olduğumuz eylem repertuarının henüz Kafkas coğrafyalarına ulaşmadığını düşündürdü bu normalleştiren yanıtlar. Kuirler eylemlerde, protestolarda… Ancak görünürlük büyük bir mücadeleye dönmüş durumda. Ülkedeki LGBTİ+ toplulukları ortak bir manifesto yayınlayarak, nefreti körükleyen bu yasanın faşist ve otoriter rejimlerle tarihsel olarak paralellik taşıdığını ve ülkenin başındaki partinin artık bir ‘Faşist Rüya Partisi’ olduğunu ilan ettiler. Önlerindeki tek seçeneğin ise sivil itaatsizlik olduğunu söyleyerek çağrıda bulunuyorlar: ‘Sağlıkçılar translara sağlık hizmeti vermeye devam edin’, ‘Yasaklı filmleri gösterin’, ‘Yasaklı tiyatro oyunlarını sergileyin’, ‘Yasaklanan literatürü yazdırın ve okuyun’. Kendisiyle protestolar üzerine konuşmak istediğim bir trans aktivist de beni bu manifestoya yönlendirdi: ‘Orada zaten her şey yazıyor’.
‘Suç Örgütü Hükümet’
Gürcistan’daki protestoları şair-performans sanatçısı Andro Dadiani’ye sorduğumda, Gürcistan hükümetinin Rusya’nın silahı olarak hareket ettiğini söyleyerek başlıyor söze. Ancak ekliyor:
“Neyse ki Gürcü halkı bu oyuna gelmedi ve onları seçmedi. Ama hükümet seçimleri çaldı ve gasp etti.” Genel olarak ülkede seçimlerin şaibeli olduğuna ve mevcut hükümetin gayrimeşruluğuna dair güçlü bir inanç var. Halk seçim sonuçlarına inanmıyor. On binler her akşam bunu sloganlarla haykırıyor. Kendisini hükümet olarak ilan eden ‘Georgian Dream’in anayasanın dışında hareket eden bir suç örgütü olduğunu söylüyor Dadiani:
“Kolluk kuvvetleri, kanunları çiğniyor. Hapishaneleri muhaliflerle doldurdular, gerçek suçlulara ise şeref madalyaları verdiler. Zehir ülkenin geneline yayıldı. Ülkede homofobi giderek arttı, bu da kuirlerin öldürülmesine ve kuir topluluğun ülke dışına göçe zorlanmasına neden oldu. İnsanlar birbirine o kadar düşmanlar ki aileler bile parçalanıyor. Azınlıkların hakları ve sorunlarını görmezden gelen, ifade özgürlüğünü yasaklayan faşist yasalar çıkarmaya başladılar. Herkesin tutuklanmasına izin veren bir yasa çıkarıldı. Suç işlememiş insanlar, sırf polisin o kişinin suç işleyebileceğine dair makul şüphe taşıdığını bahane etmesiyle tutuklanabiliyor.”
Eğlence Sektörü Grevde
Eylem sürecinde ülkenin kültür aktörlerinin ve eğlence sektörünün rolü ise tartışma götürmez. Elektronik müzik ve kulüp kültürü komünitesi eylemlerin başladığı günlerde 2 haftalık grev ilan etmiş. Üç talep etrafında şehirdeki tüm gece hayatı sona erdirilmiş: ‘Gözaltına alınan göstericiler serbest bırakılsın’, ‘özgür ve adil seçimler yapılsın’, ‘baskıcı yasalar geri alınsın’. Eylemin ilk günlerinde greve katılanlar arasında plak şirketleri, radyolar, müzik stüdyoları, kulüpler, DJ’ler, dans toplulukları da var. Bunu sorduğumuzda Dadiani şöyle yanıt veriyor:
“Yıllardır yıkıcı süreçlerden geçen kültür alanında canlılığını ve politikliğini koruyan çağdaş sanat ortamı, gündelik taciz, zorbalık ve korkutma karşısında ayakta kalmaya çalışıyor. Ülkenin gurur duyduğu tarihi miras yetkililerin tehdidi altında. Arkeolojik kazılar bile durduruldu, on binlerce yıllık tarihin izleri yok edilmek isteniyor. Dünya mirası kiliseler yavaş yavaş yok ediliyor. 3000 yıl öncesine ait antik miras bölgesi Sakdris’in önce anıt alanı statüsü iptal edildi. Daha sonra ülkemizin gayri resmi hükümdarı Rus iş adamlarıyla birlikte para kazanabilmek için o bölgeyi havaya uçurdu ve patlamadan 8 ay sonra bu patlamanın fotoğrafları ortaya çıktı. Tarihi mirasımız olan Sakdris’in fotoğrafları daha sonra Almanya’da sergilendi. Şu an tüm kültür ve sanat alanı çalışmalarını durdurdu. Tiyatrolar, galeriler, konser salonları, müzeler ve kulüpler kapalı. Hep birlikte dışarıdayız, neredeyse her gün 100-200 bin kişi toplanıyor ve ülkenin tek ilerlemesinin Avrupa yolunda olduğunu, hükümetin anayasal darbe düzenleyerek ülkeyi Rusya’ya tabi kıldığını söylüyoruz.”
‘Devam Edeceğiz’
Fotoğraf sanatçısı Juda Khatia Psuturi, anayasa darbesinin nasıl sonuçlar doğurabileceğini anlatırken, kültür ortamının direngenliğinden de pek emin bir şekilde şu ifadelere yer verdi:
“Gürcistan’daki kültürel ve üretici alanın önemli zorluklarla karşılaşacağına inanıyorum. Artan kısıtlamalar ve siyasi müdahaleler ifade özgürlüğünü kısıtlayabilir ve bu durum sanatçıların işler üretme ve küresel çapta izleyicilerle etkileşim kurma becerilerini etkileyebilir. Gürcistan’ın sanat ve kültür ortamı tarihsel olarak zorlu koşullar altında bile başarılı oldu. Mevcut durum zorluklar yaratsa da Gürcü kültür profesyonellerinin dayanıklılığının ve yaratıcılığının bu engelleri aşmaya yardımcı olacağına ve bölgenin kültürel zenginliğine katkıda bulunmaya devam edeceğine inanıyorum.”
İfade Özgürlüğüne Tehdit
Son olarak belgesel fotoğrafçı Natela Grigalashvili, yaşananların kültür ve sanat profesyonelleri arasında endişelere yol açtığını söylüyor: “Bu tür değişiklikler, kültürel alan için hayati önem taşıyan ifade özgürlüğünü ve uluslararası iş birliğini doğrudan tehdit ediyor. Birçok profesyonel, bu yasaların Gürcistan’ı Batılı ortaklarından izole edeceğinden ve yaratıcı endüstrilerin büyümesi için elzem olan küresel platformlara ve fon fırsatlarına erişimi engelleyeceğinden korkuyor. Bu zorluklara rağmen, kültürel topluluk Gürcistan’ın geleceği için hayati önem taşıyan demokratik değerleri, açık diyaloğu ve Avrupa entegrasyonunu savunmaya kararlı.”
‘Muhalefet’siz Bir Sokak Muhalefeti
Protestolar, grevler, boykotlar sürerken muhalefet partilerinin bu itiraz sürecinde nasıl bir rol oynadığını ayırt edebilmek güç. Eylemlere katılan 2 milletvekili olduğu söyleniyor, ancak 150 sandalyeli parlamentonun sadece 89’u iktidar partisine ait. Geriye kalanlardan sadece 2 milletvekili mi katılabiliyor diye sormadan edemiyorum. Muhalefet partilerinden hiçbir beklenti yok. Son derece aşağıdan bir tepkiyle, kendi organizasyonsuzluğunu organize edebilen bir toplulukla, yer yer anti-profesyonelliğiyle de baş edebilen bir mücadeleyle karşı karşıya Kafkasya coğrafyası. Gürcistan’da yaşanan sürecin öğrettiği en önemli şeylerden biri kuirlere ayrımcılık vaad eden bir otoritenin barış söyleminden ya da herhangi bir demokrasi vaadinden ümit beslemenin imkansız olduğu… Ilia State University Tbilisi’den Tamta Khalvashi ve Luka Nakhutsrishvili e-flux’taki yazılarını Gürcistan’daki protestoların sadece otoriterliğe karşı durmakla ilgili olmadığıyla; aynı zamanda parçalanmış bir halkı onarmaya ve ortak bir adalet ve dayanışma duygusunu yeniden tesis etmek için verilen bir mücadele olduğuyla bitiriyorlardı.
2025’e notum: Kafkasya’dan yayılan bu otoriterlik karşıtı hareketin küresel güçlerden değil, küresel mücadeleden güç alan bir yol haritasını çizebilmesi dileğiyle…