1991 yılında kurulan TEPTA Aydınlatma, 25. yılının onuruna “ışık” kavramını görsel bir biçimde tartışmaya açtı. İstanbul Modern’de 19 Ekim tarihinden itibaren izleyicilerle buluşan “Gündüz, Işık, Gece” sergisi mimar ve tasarımcıların “ışık” alanındaki yorumlarını yansıtıyor.
Küratörlüğünü Alman tasarımcı Ulrike Brandi’nin üstlendiği ve hazırlıkları yaklaşık bir yıldır devam eden “ Gündüz, Işık, Gece “ başlıklı sergi için, alanının en iyisi mimar, sanatçı ve tasarımcılar davet edildi.
Doğal ışığın, yapay mekânlardaki yorumlarını sunan sergiye özel olarak tasarlanarak üretilen her bir çalışma, ışık hakkında farklı bir hikaye anlatıyor.
Tasarlanan yapıtların hayata geçirilmesi için belli başlı firma ve üreticilerle işbirliği sağlandı. Aqua Creations, Brand van Egmond, Catellani & Smith, Lasvit ve iGuzzini gibi aydınlatma alanında gerek tasarım özellikleri gerekse ürün kaliteleri bakımından öncü olan markaların yanı sıra, Türkiye’den de pek çok yerli imalatçı proje için emek verdi.
Işık nesnelerinden ve yerleştirmelerinden oluşan bu çalışmaların konseptleri kadar üretim süreçleri de özgün hikayeler barındırıyor.
Işığın izleyici üzerindeki etkileri
Çalışmalarını Los Angeles’ta sürdüren yeni medya sanatçısı Refik Anadol’un sunduğu “Color Space: Cube / Renk Alanı: Küp” isimli yapıt, izleyicilerin bir küp içinde hapsolmuş ışık deneyimini yaşamalarına olanak veriyor. Işığı, gerçekle gerçeküstü, güncelle hayal arasındaki ayrımları deşifre etmekte temel bir araç olarak ele alan bu çalışma, renk gamı içindeki tüm renkleri belli bir ritim içinde sunuyor. Çalışmalarını “deneyler” olarak gören sanatçının bu yorumu, sürükleyici sanal ortamların doğal mekânsal nitelikleri ve bunun izleyici üzerindeki etkilerini araştırıyor.
Sunulan ışık yerleştirmesi bir bakıma çevremizi nasıl algıladığımızdan başlayan ve bu dünyadaki yaşamımızdan dolayı edindiğimiz kültürel önyargılara kadar uzanan bir bağlamda, pek çok yaklaşımı sorgulatmayı hedefliyor.
Işıltılı Cam Prizmalarla şaşırtıcı bir deneyim
Mimar Emre Arolat tarafından, Lasvit işbirliğiyle ortaya çıkarılan çalışmanın hikayesi, ışığın gizemi üzerine. Mimara göre, elle tutulamayan, varlığı ile yokluğu arasında belirlilik taşımayan ışık, kendi belirsizliği bir yana, nesnelerini görünür kılar ve hissedilir olmasını sağlar. “İstinbat” adını taşıyan yerleştirme, izleyiciyi keşfe çıkabileceği, özel bir mekâna davet ediyor. Burada Lasvit’in kusursuz cam işleme teknikleri ile üretilmiş olan 450 adet ışıltılı cam prizma, göz kamaştırıcı bir deneyim yaşatıyor.
Sonsuzluğa kontrast vurguyu kayalar yapıyor
Brand van Egmond firmasının kurucusu ve tasarımcısı William Brand tarafından tasarlanan “İstanbul Blues” adlı yapıt, tasarımcının iç dünyası ile İstanbul’un hüznünü birleştiren bir tasvir. Yapıt, hem İstanbul Modern’in Boğaz’ın kıyısındaki coğrafi konumu, hem de İstanbul’un çağlar öncesine uzanan kadim kültüründen ilham alabilmiş. Çalışmalarında her zaman insandan ve doğadan esinlenen tasarımcı, yerleştirmesinde hemen hemen tüm kültürlerce kabul gören mumlar ve sonsuzluğa kontrast oluşturacak katı bir form olarak da “kayadan” yararlanıyor. Her iki nesneyi de kendi titiz imalat yöntemleri ile yorumlayan tasarımcının sunduğu hikayenin en çarpıcı yanı şu sözlerle vurgulanıyor: “Işık yaşamdaki tüm farklılıkları ve söylemlerin karanlığını aşar. ”
Farklı ışıklar altında İstanbul bir “Carousel”
Tiyatro oyunları için sahne tasarımı ve aydınlatması alanındaki çalışmaları ile öne çıkan ve kendini bir “heykelci” olarak tanımlayan sanatçı Christine Brandi, “Gündüz, Işık, Gece” sergisi için iGuzzini firması ile işbirliğinde bulundu. Sergi izleyicisini sanki bir tiyatro oyununda gibi başrole yerleştiren bu yapıt, İstanbul’un farklı ışıklar altındaki görünümünü, sanatçının kendi elinden çıkan illüstrasyonlarla simgelerken, bir yandan da eğlenceli bir mobilya işlevi görüyor. Çalışmanın ismi, “Light Carousel” (Işıklı Atlıkarınca) olarak belirlendi.
Tabanlıoğlu’ndan Sürprizli bir Işık Çalışması
Ülkemizin etkin mimar ikililerinden Melkan Gürsel – Murat Tabanlıoğlu tarafından Aqua Creations ile işbirliğinde gerçekleştirilen “Thru” isimli yerleştirme, aslında tavandan asılı bir heykel olarak yorumlanabilir. İzleyiciler zaman zaman ışığı yansıtan aynalar arasından; zaman zaman da içinde ışığı barındıran ve Aqua Creations’ın imzası haline gelmiş olan eşsiz ipek yüzeyleri arasından bir labirente konuk oluyor. Bu çalışma ışıkla ilgili pek çok sürprizli deneyime sahne yaratırken yansıma, çoğaltma, yeniden üretme, tesadüfler gibi pek çok duyguyu da yaşatıyor. Labirentin ulaştığı noktada ise yapıtın asıl can alıcı noktası olan gizli bir hikaye var. Buradaki sürprizi keşfetmek için, tasarımcıların deyimi ile bu “hiper-gerçek ve sahte, hatta hayalet imgelerle dolu” yolculuğa çıkmak gerekiyor.
En keyifli ışık günbatımı değil midir?
Kurucusu olduğu Catellani & Smith firması ile aydınlatma alanını sanat ile birleştirmeyi başaran Enzo Catellani, sergide “Shadow / Gölge” ismini verdiği ışık nesnesi ile yer alıyor. Sanatçı bu işte, en yalın bir LED ışık kaynağının, cam yüzey ile yayılan bir ışık ve renk haznesinin nasıl oluşturabildiğine dikkat çekiyor. Hikayesi, doğal ışığın yaşamdaki en keyifli anlarından biri olan “günbatımına” dayanan bu nesne, günün son saatlerindeki büyülü renkleri ve gölgeleri izleyiciye olabilecek en zarif hali ile sunuyor. Bunca renk şöleninden sonra bizleri bekleyen gecenin karanlığıyla tezatının da altı çiziliyor bu ışık hikayesinde.
Genç mimar Bilgehan Şenel ‘in “Demir Küpte Gün Batımı” isimli çalışması, yaşadığımız kenti çevreleyen deniz üzerinde gün ışığının yansımalarından esinlenmiş. Pastel renklerin turuncu, pembe, mor renklerine dönüştüğü ve yer yer renklerin iç içe geçtiği yansımalar, yapıtta ön plana çıkıyor. Aynı zamanda İstanbul’un karmaşık yapısı da işin konusu. Hala bitmemiş ve sürekli inşaat halinde bir şehir oluşu, mimari bozulmaları, farklılıklar barındıran sosyo-kültürelliği, her köşesinden başka perspektifler sunması da. Bir bakıma İstanbul’un planlanmamış ve doğaçlama gelişen, sürekli değişen şehirli hali, gün içindeki ışık yansımaları ile buluşuyor.
Bir şiirden bir ışık nesnesine: Mavi Anemonlar
Tasarımcı Tanju Özelgin’in sergide yer alan ışık nesnesi, Hollandalı şair Judith Herzberg ‘in “Mavi Anemonlar” isimli şiirinden ilham alıyor. Bu şiirde tasvir edilen kıvrımların, geleneksel sıcak cam imalatı ile zanaatkarların elinde somutlaşması sonucu hayat bulmuş bu yapıt. İzleyicileri, modüler yapısı ile katmanlar arasında çoğalıp azalabilen ve her defasında yeni bir forma ve tasarıma ulaşan bir seri biçiminde karşılıyor. Mimar Önder Kaya’nın “Implicit / Explicit, Gizli / Görünen, Batın / Zahir” ismini taşıyan ışık nesneleri, temelini geometrinin en sıra dışı formu olan çembere dayandırıyor. Çevresinin, çapına orantısının sonsuzluğu; çembere dair bilgimizin sınırını bize hatırlatıyor ve bu sınırlı bilginin “esasa ait olmasının” altı çiziliyor. Ebediyet ve varlık meselesinin de temelinde bulunan ve tüm inanç sistemlerinin özel bir önem atfettiği çember formu, bu ışık nesnesi ile bir kez daha derine bakmamızı sağlıyor. Kültürümüzde bu geometrinin çok anlamlı bir kullanımı olan cami kubbelerinin altındaki asma kandiller; varlık meselesinin esasını arayanlara asırlardır eşlik etmekte. “Implicit / Explicit / Gizli /Görünen, Batın / Zahir” adı verilen tasarım da ilhamını kandilden alıyor. Geleneksel bir temelden hareket eden nesne, bir yandan da mimarın çağdaş yorumunu içeriyor: Aydınlatmada homojen ışık dağılımının olmaması, kesit kalınlığındaki farklılıkla oluşan dinamik yüzey mimara göre: “edebiyet-varoluş meselesindeki evrimi ve günümüz anlayışını sembolize ediyor.”
Brandi: “Doğanın ışığı hayatımıza öncüdür”
Serginin küratörü Ulrike Brandi, farklı saatler ve hava şartları altındaki ışıkları ile değişerek bambaşka duygulara bürünen İstanbul’un atmosferinden esinlenmiş. İzleyicilerin “doğal ışık” kavramına yoğunlaşmasını diliyor. Brandi, izleyicilerin sergiyi “doğal ışığı” yeniden düşünerek yorumlamaları gerektiğini hatırlatarak şöyle söylüyor:
“Doğanın ışığı bizim günlerimize, gecemize yani tüm hayatımıza öncülük eder. Bizi sağlıklı ve mutlu kılar, çevremizi deneyimlememizi sağlar. Farklı atmosferler algılamamıza sebep olur. O halde tasarladığımız yapay ışık alanlarında neden gün ışığından daha çok şey öğrenmeyelim? Doğal ışığı taklit etmekten değil, ondan ilham almanın peşinde olalım.”